DÖRDÜNCÜ TRAVMA! – Av. Özcan PEHLİVANOĞLU
DÖRDÜNCÜ TRAVMA! – Av. Özcan PEHLİVANOĞLU
Yakın bir zamanda Prof. Dr. Ümit Özdağ ile telefonda konuştum. Konu başka bir şey idi ama o bize Balkanlarla ilgili ne yaptığımızı sordu bizde ona 21.Yüzyıl Ensitütüsü’nü ve kendisinin analizlerini ilgi ile takip ettiğimizi söyledik. Prof. Dr. Özdağ bize, ensitütüye gelen her öğrenciye, Prof. Dr. Özcan Yeniçeri’nin “Türk Kimliği ve Travma” isimli kitabını ödev olarak verdiklerini ve kitabın önemli tahliller içerdiğini anlattı.
Biz de bunun üzerine Prof. Dr. Özcan Yeniçeri’nin bu önemli ama bulmakta zorluk yaşadığımız kitabını bulduk ve okuduk. Gerçekten Prof. Dr. Yeniçeri, Türk Milleti için önemli tespitler yapmış.
Geçmişin toplumlar ve insanlar üzerindeki izleri, o toplumu ve etkilenen insanı kendi tarihiyle yüzleştiriyor. Bu yüzleşme ise çoğu zaman bir korkuya dönüşüp bir travmaya sebeb oluyor. Gerçeklerden kaçmadan yüzleşme ise sonraki nesillerin bir travma içine düşmemelerinin ilk adımını oluşturuyor.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin 1999 yılında Psikiyatri bölümünün başında olan Prof. Dr. Engin Eker’le, 17 Ağustos Depremi ile ilgili o zaman yaptığımız sohbette “Bu depremin psikolojik olarak yarattığı travma ne zaman sona erer” diye sormuştum. O da bana “depremi yaşayanların tamamı ölüp gittikten sonra biter” demişti.
Türk Milletinin yaşadığı travmalar, tarih ile gerçekçi ve objektif bir biçimde yüzleşilmediği için, o hadiseleri yaşayanların son ferdi ölünce sona ermiştir. Ve travmaların tarihi sonuçları, gelecek nesillerde bilerek canlı tutulmamış ve unutturma (!) yolu tercih edilmiştir.
Prof. Dr. Yeniçeri, Türk Milletinin yaşadığı üç önemli bozgunu ve ortaya çıkan travmayı şöyle belirlemektedir: “Ön Asya Türklerinin tarihinde “Viyana Muhasarası”, “Doksan Üç Harbi (1877 – 1878 Osmanlı – Rus Savaşı)” ve “Balkan Bozgunu”nun anısı, acısı ve belirleyici etkisi, Türk Milletinin karşılaştığı diğer felaketlerden çok daha büyük, kalıcı ve yakıcı olmuştur... Türk Milleti, süreklilik arz eden saldırılar karşısında neredeyse 240 yıl boyunca nefes alacak, kendini toparlayacak zamanı bulamamıştır. Bu saldırıların sistemli, stratejik ve çok boyutlu hesapların ürünü olduğu da açıktır. Nitekim Rusya’nın meşhur Büyük Petro’su, vasiyetnamesinde “... hiç değilse her yirmi senede bir Türkiye’yi sarsmak lazım geldiğini” söylemesi olan biteni az da olsa açıklar niteliktedir.”
Yine Prof. Dr. Özcan Yeniçeri: “Osmanlı Devleti’nin son 240 yıllık tarihi içinde yaşanan Viyana, 93 Harbi ve Balkan bozgunları sırasında devlet yöneticilerinin tavırları arasında büyük benzerlikler vardır. Aynı şartlar altında benzer şekilde davrananlar benzer sonuçlerı almışlardır.” diye çok önemli bir tespit daha yapmaktadır.
Şimdi acaba bu bozgunlara ilaveten; dördüncü bir bozgun yaşayarak ülkemizin bölünebileceğini ve yeni bir travma yaşayabileceğimizi, o günlere benzer idarecilerin ve onlara ait tavırların Türkiye’de mevcudiyeti sebebiyle ben de düşünmelimiyim? diye sizlere çok çetrefilli bir soru sorayım.
Güçsüz, korkak ve Türk kimliğine inanmayan ve bunun ötesinde Türklük ile sorunlu, yalancı bir iktidarın bulunduğu Türkiye’de, bölünerek toprak kaybı Türk Milleti için yeni bir bozgun ve travma demektir. Prof. Dr. Özcan Yeniçeri’nin yazdıklarına ilaveten, gelişmelere bakarak bunu muhtemel bir dördüncü bozgun ve bunun yaratacağı ağır bir travma olarak öngördüğümü vurgulamak istiyorum.
Devamla bu kitapta; uygarlık yarışında model olmaktan çıkanlar galip kültürü model olarak benimsemek kaderinden kurtulamaz. Güçlüyken taklit edilenler; zayıfken taklit ederler. Güçsüzlüğün sonucu olarak egemenliğini kaybeden toplumlar; yalnız mülkü, mezarı, ibadethaneleri ve maddi birikimleri değil manevi, ahlaki, insani değerlerinide yitirirler. Yenik medeniyetin müşterisi olmaz. Başat bir kültür sona erip de bir başkası sahneye girmeye başlayınca; felsefeler, ideolojiler ve kuramlarda ona uygun olarak değişir; çökmekte olan kültür tipiyle ilişkili olanlar geriler ve yükselen kültür tipiyle uyum halinde olanlar da kök salar ve çiçek açar. Bunalım, kriz ve kaos dönemleri aynı zamanda kimliklerin kendilerini sorgulama ve yeniden yapılandırma zamanlarıdır. Yenilgi ve hezimetin hemen her çeşidini, hem de sürekli bir biçimde yaşayan toplumların kendi olmaları, kaderlerini ve kimliklerini kendilerinin tayin etmesi çok güçtür gibi önemli değerlendirmeler var.
Türkiye’nin başında kendini fiili başkan olarak ilan eden ve onu “yaşa padişahım” anlayışı ile destekleyen menfaatçi zümreye bakıyorumda, Allah bizi dördüncü bozgundan ve travmadan korusun diyorum.
Efendim İbni Haldun demişki: “Başka bir milletin kahır ve şiddetine katlanan toplumlarda şecaat ve asalet gibi özellikler kaybolur ve hareketsizlik ile tembellik zuhur eder”...
Sakın bu halde olmayalım? Ve de olmayalım...
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.