Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

26May/150

ZAVALLI OBAMA, GARİBAN MERKEL – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmezZAVALLI OBAMA, GARİBAN MERKEL – Av. Ruhittin SÖNMEZ

“Zavallı Obama” TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu’nun bir tabiridir.

Kuzu, Başkanlık sistemi ile bizdeki parlamenter sistemi kıyasladığı 09.03.2013’deki konuşmasında “Obama zavallı. Başbakan (R.Tayyip Erdoğan) çok güçlü. Obama hakikaten zavallı elinden gelse ağlayacak. Adam istediği kanunu, istediği bütçeyi çıkaramıyor. Adam bir sandık reformu yaptı, muhalefetle beraber yaptı” demişti.

Gerçekten dünyada çok az Cumhurbaşkanının (ve başbakanın) sahip olabildiği güç ve imkâna sahip bir Cumhurbaşkanımız var.

Mevcut Anayasa ilga edilmediği halde, O isterse Parlamenter sistemi “bekleme odasına” alır.

İsterse ‘Ak Saray’ için yıkım kararı veren yargıya ‘Güçleri yetiyorsa yıksınlar’ diye çıkışır, Mahkeme kararlarını uygulamaz. İşine gelmeyen yargı kararlarını alan hâkimleri ‘hain’ ilan eder. Yakınları hakkında soruşturma açan savcılar, aleyhe karar veren hâkimler bir de bakmışsınız görevden alınır, hatta tutuklanır. Belli davalar öncesi kanunlar değiştirilir, HSYK’ nın yapısı ‘hükümetle uyumlu’ hale getirilir.

Bunların hiçbirini Merkel de, Obama da (istemek akıllarına bile gelmez ama) istese bile yapamaz.

Cumhurbaşkanımız halkımıza hitap etmeyi çok sever. Fırsatlar yaratılır, muhtarlar toplantısı, toplu açılış törenleri vb toplantılar, mitingler, TV programları ile hergün bir veya birkaç kere milleti ‘aydınlatır’. Hangi partiye oy vermemiz gerektiğini bile öğretir.

Her konuşması onlarca TV kanalında yayınlar kesilerek canlı olarak yayınlanır. Dünyada böylesine sık milletine hitap eden başka bir Cumhurbaşkanı yoktur. Böylece hem kendisinin her konudaki ‘engin fikirlerinden’ istifade eder ve hem de sağlığı hakkında çıkarılabilecek olumsuz haberlerin gerçek olmadığını anlarız.

Bunları biliyorduk da, Obama ve Merkel gibi dünyanın en büyük devletlerini yöneten kişilerin kullandıkları konutlardaki zavallılıklarını pek bilmiyorduk. Erdoğan’ın ‘Yeni Türkiye’ye böylesi yakışır’ dediği Ak-Saray’a (resmi adı Cumhurbaşkanlığı Sarayı) yerleşmesinden sonra yeni yeni öğrenmeye başladık.

Almanya’da 2001 yılında inşa edilen resmi başbakanlık konutunda 200 metrekarelik bir alanda hazırlanan iki oda Başbakanın kişisel kullanımı için düşünülmüş. Başbakan Angela Merkel ise ailesiyle Berlin’de bir apartman dairesinde yaşıyormuş.

Birleşik Krallık’ı (İngiltere) yöneten siyasetçiler ise Başbakan David Cameron da dâhil, Downing Sokağı’ndaki mütevazi binalarda yaşıyor. Downing Sokağı 10 Numara’daki Başbakanlık Konutu’nu Başbakan hem konut hem de resmi çalışma ofisi olarak kullanıyor. 1735’den bu yana Başbakanlık konutu olarak kullanılan bu binanın “halka ve diğer ülkelere devletin gücünü, ihtişamını yansıtmak için tasarlanmadığı hemen anlaşılıyor.”

ABD Başkanlarının konutu olan Beyaz Saray (White House / Beyaz Ev) ise 1792’de inşa edilmiş. 132 odalı Beyaz Saray’ın kullanım alanı 5 bin 100 metrekare. Geniş bir park içinde yaklaşık altı hektar büyüklüğünde bir arazide bulunmakta. 52,5 metre uzunluğunda ve 25,5 metre genişliğinde 2,5 katlı bir bina.

Bu ülkelerde bahsettiğim konutlarda güvenlik bizdeki ölçüde değildir. Geçen ay da Azerbaycan’da Cumhurbaşkanlığı binasının önünde hiçbir polis ve asker görmedim.

Ak Saray ise Atatürk Orman Çiftliği’ndeki alanda inşa edildi ve yaklaşık 200 bin metrekarelik bir alanı kapsamakta. 1,370 milyar TL’ye mal olduğu açıklanan, 1200 odalı saray Başbakanlık olacağı planlanmıştı. Ancak Ağustos 2014’te Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından bina cumhurbaşkanlığına tahsis edildi. Cumhurbaşkanımız çok sayıda güvenlik görevlisi tarafından çok sıkı korunuyor.

Böylece Cumhurbaşkanımız ‘milletimize layık’ bir sarayda oturarak ‘devletimizin gücünü ve itibarını’ Almanya, İngiltere ve ABD gibi devletlerin üstüne çıkarmış oldu.

Hamdolsun…

*****

SARAYDAKİ MASRAFLARINI CEBİNDEN ÖDÜYORMUŞ

Saraydaki deyince Beştepe’deki Ak Saray’ı kastetmiyorum. Biz böyle gariplikler yapmayız. ABD’deki Beyaz Saray’ın masraflarından bahsediyorum.

Bu Amerikalılar bir tuhaf. Dünyanın ekonomik, siyasi ve askeri açıdan bir numaralı devleti olacaksınız. Bu devleti yönetmek için 4 veya 8 seneliğine bir Başkan seçeceksiniz. Başkanlık süresi bittiğinde ise zenginleşeceği yerde başkan ve ailesi borç içinde kalacak.

Peki, bakın niçin 8 yıl boyunca yıllık ortalama 500 bin dolar (Cumhurbaşkanımızın maaşının 4 katı) maaşı olan ve kira gideri olmayan Başkan ve ailesi Beyaz Saray’dan beş parasız ayrılıyormuş.

Bir demokraside, devlet başkanlığı sarayında oturmanın faturası” başlıklı yazısında Cemal Tunçdemir’in verdiği bilgiler şaşırtıcı.

“ABD Başkanları Beyaz Saray’a kira ödemez ama onun dışındaki her şey maaşlarından kesilir. Kendisinin, ailesinin ve kişisel misafirlerinin bütün masraflarını Başkan karşılamak durumundadır. Sadece resmi devlet konuklarının ağırlanma masrafını Amerikan vergi mükellefleri öder. Geri kalan kişisel mutfak giderleri, hizmet ve malzemelerin ücreti Başkan ve ailesine aittir. Başkan elbiselerinin kuru temizleme ücretini kendisi ödemek zorundadır. Ayakkabılarının boya ve cilasının da… Konutun başkan ve ailesinin kaldıkları kısmındaki temizlikçi, garson ve hizmetçilerin çalıştıkları süredeki saat ücretini de başkan öder. Kısacası, kira ve elektrik faturası dışında kendileri için harcanan her kuruşu devlete ödemek zorundadırlar.

ABD’ye devlet başkanı seçildi diye kimse, devletin parasını keyfince harcayamaz. Sadece bu ev içinde de değil her yerde… ABD Başkanı, şehir dışı tatil masraflarını, haftasonlarını geçirmek istediğinde Camp David’teki dinlenme evinin haftasonu masraflarını kendi cebinden karşılamak zorunda. Yine örneğin başkan, ABD Başkanlık uçağına, devlet delegasyonundan olmayan tek bir kişi bile bindirecekse, (kardeşi bile olsa), bir ticari yolcu uçağının ‘first class’ uçak bileti miktarınca devlete para ödemek zorundadır.

Beyaz Ev, başkanlar için kalıcı bir ihtişam ve keyif sarayı değil, geçici bir barınma ve hizmet yeridir. Başkan Truman’a göre, ‘dışı çok gösterişli bir hapishane’den başka bir şey değildi. Michelle Obama da geçtiğimiz yıl, ‘çok iyi dekore edilmiş bir hapishane’ olarak niteleyecekti.

Ülkenin first lady’si her gün saçlarını yapan kuaföre, devleti temsil edeceği törenlere giderken bile olsa, ücretini kendisi öder. First Lady’nin giyeceği kıyafetlerin de özel tasarım olması gerektiği şartı var ama elbisenin ücretinin yanı sıra bu tasarımların ücreti de yine ABD Başkanından tahsil ediliyor.”

(Bizim first lady’ler de özel tasarım giyer. Parasını kim öder dert etmeyiz. “Biz büyük milletiz”, makam uçağı ile ailecek tatile de gitseler, düğün davetiyesi vermeye de gitseler, masrafını kim öder sormayız. Biz onun için Cumhurbaşkanı iken şahsi masraflarını cebinden ödeyen Ahmet Necdet Sezer’i de, devlet kesesinden özel tasarım giymeyen eşini de pek sevemedik.)

“ABD Başkanı ve ailesine, yapılan hizmetlerin kalitesine uygun oldukça yüksek fiyatlar üzerinden fatura kesiliyor, hiçbir indirim uygulanmıyor.”

Eminim ki ABD Başkanının envanter fazlası olarak milyonluk zırhlı araçları yoktur. Papaya veya Hahambaşına jest olsun diye Başkanlığın ‘fazla’ aracını hediye etme yetkisi de yoktur.

Gerçekten de zavallıymış bu Obama…

Ben böyle Başkanlık istemem. Olacaksa “Türk Tipi” olsun arkadaş…

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.