AYDINLAR OCAKLARI 41. ŞÛRASI SONUÇ BİLDİRİSİ
AYDINLAR OCAKLARI 41. ŞÛRASI SONUÇ BİLDİRİSİ
Aydınlar Ocakları 41. Şûrası 15-17 Mayıs 2015 tarihleri arasında şehzadeler memleketi Manisa’da Manisa Aydınlar Ocağı’nın ev sahipliğinde 23 Ocağımızın katılımı ile gerçekleştirilmiştir.
41. Şûramız; binlerce yıllık Türk tarihinin en büyük zaferlerinden ve kahramanlık destanlarından biri olan ve “İstiklal Harbimizin Önsözü” kabul edilen Çanakkale Zaferi’nin 100. Yıldönümünü coşkuyla kutladığımız, kutsal günlerimizden Miraç kandilini idrak ettiğimiz ve 7 Haziran 2015 tarihinde gerçekleştirilecek milletimizin kaderini derinden etkiyecek Milletvekili Genel Seçimleri sürecinde gerçekleştirilmiştir. Ayrıca 19 Mayıs 2015 tarihinde, tarihimizin dönüm noktalarından biri olan ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının Türk milletinin bağımsızlık bayrağını Samsun’da açtığı günün 96. Yıldönümünü Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlayacağız.
Aydınlar Ocakları olarak; Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarak, millî egemenliğimizi tesis eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, tarihimiz boyunca vatanımız için savaşan şehit ve gazilerimiz ile bölücü terör örgütünce şehit edilen güvenlik güçleri ve sivil vatandaşlarımızı rahmet ve minnetle anıyoruz. Bize tevdi ettikleri kutsal emanetleri, sonsuza kadar yaşatmaya azimli ve kararlı olduğumuzu bu Şûra vesilesiyle bir defa daha ilân ediyoruz.
Türk milliyetçiliği davasını benimsemiş, Türkiye Cumhuriyeti devletinin millî ve üniter yapısını ve bağımsızlığını, Türk milletinin birlik ve beraberliğini, Türk vatanının bölünmez bütünlüğünü ve Türk Dünyası’nın “Dilde, Fikirde ve İşte Birlik” ülküsünü savunan Aydınlar Ocakları olarak, ülkemizin bugün içine sürüklendiği sorunlar ve oluşan kargaşa ortamı karşısındaki görüş, endişe ve tavrımızı Türk kamuoyuna sunmayı gerekli ve zaruri bir millî görev olarak görüyoruz.
1.“YENİ TÜRKİYE” SÖYLEMİ: 41. Şûramız, devletimizin kuruluş felsefesinin, üniter ve millî yapısının bozulmaya, Cumhuriyet’in kazanımlarının ortadan kaldırılmaya ve parlamenter sistemin yerine sonu belli olmayan Başkanlık sisteminin ikame edilmeye çalışıldığı, bunların sonucunda Türkiye Cumhuriyeti’ni “Yeni Türkiye” adı altında yeni bir devlete dönüştürmeyi amaçlayan karmaşık bir dönemde gerçekleştirilmiştir. “Yeni Türkiye” söylemi, Türk milletinin birlik ve beraberliğini bozup ayrıştırmaya çalışanların, vatanımızın bütünlüğünü parçalamaya kalkanların ve tarihimizin akışını geriye döndürmeye çabalayanların ortak söylemidir. “Yeni Türkiye”, Türk tarihiyle, Atatürk’le, Cumhuriyet’le ve millî kimlikle hesaplaşmadır. Bu söylem, ülkeye kurulan dış destekli bir kumpastır. Dünyanın gelişmiş ülkeleri üniter yapılarını koruma konusunda büyük bir özen gösterirken “Yeni Türkiye” söylemiyle üniter yapımızın bozulmak istenmesi, ülkemizin hayrına olmayacaktır. Bunun için, aziz vatanımıza, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Cumhuriyet’in kazanımlarına her türlü imkan ve vasıta ile sahip çıkmak zorundayız.
2.“YENİ ANAYASA” YAPMA ISRARI: Belli çevreler tarafından 1982 Anayasası’nın “Darbe Anayasası” olduğu öne sürülerek, sürekli yerine yeni bir Anayasa yapılması isteği dile getirilmektedir. Anayasa’da değişiklik, terör örgütlerinin isteklerine göre değil, ancak millî menfaatlere ve ihtiyaçlara göre yapılabilir. Etnik ırkçılığı ve bölücülüğü tahrik edecek “Yeni Anayasa” hayalleri terk edilmelidir. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve sahibi olan “Türk Milleti” adının Anayasa’dan çıkartılarak egemenliğimizin yok edilmesini; Anayasamızdan, devletimizin kimliğini belirleyen ilk 3 madde ile 6, 66 ve 42/9. maddelerin kaldırılmasını asla kabul etmeyeceğimizi ve yok sayacağımızı bir defa daha ifade ediyoruz.
3.BAŞKANLIK SİSTEMİ: Parlamenter sistemin yerine, bizi totaliter bir rejime götürecek tek adam egemenliğine dayalı “Başkanlık sistemi”nin ikame edilmesini kesinlikle doğru bulmuyoruz. “Başkanlık sistemi”, başına “Türk” kelimesi getirilse de, demokrasiyi onarmak ve sorunları çözmek yerine, “federal yapı”ya geçişin anahtarı olacaktır. Bunun yerine çok partili demokratik rejimin geliştirilerek yaşatılması gerektiğine inanıyoruz.
4.AÇILIM VE ÇÖZÜM SÜRECİ: Bölücü terör örgütü ile vatanımızın bütünlüğü, milletimizin birliği ve devletimizin bağımsızlığının, sözde “açılım ve çözüm sürecinde” pazarlık ve müzakere konusu yapılmasına kesinlikle karşıyız. Egemenliğimize, kamu düzenine, vatandaşın canına ve malına kasteden bölücü terör örgütünün, “çatışmasızlık” aldatmacasıyla bazı bölgelerimizde “fiili durum” yaratmasına seyirci kalınmasını da şiddetle kınıyoruz. Türk Devletinin, “millî ve üniter” yapısından vazgeçmeyeceğiz. Ülkeyi böleceği açık olan “çok ortaklı” veya “özerk bölgeli” ya da “çok kültürlülüğe” dayalı bir rejim şeklini asla kabul etmeyeceğiz. Türk Milletinin etnik gruplardan biriymiş gibi gösterilmesini reddediyor ve eşitlik temelinde kaynaşmış aziz milletimizin bütünlüğünü her şart altında kararlılıkla ve daima savunuyoruz. Milli kimlik etnik çağrışım yapmaz, etnik taassup demokrasiyle bağdaşmaz, milliyet ve mensup olunan din dairesi birbirinin alternatifi değil, tamamlayıcısıdır. Sorunlar, demokrasi içinde çözülmeli ve hukuk devleti işletilmelidir. Demokratik haklar, pozitif ayrımcılık yapılmayarak Türk toplumunun tamamı için genişletilmelidir.
5.ANADİLDE EĞİTİM: Bölücü terör çeteleri ile onların siyasi ve sivil uzantılarının, “Anadilde eğitim” ve “Kürtçenin ikinci resmi dil olarak kabulü” dayatmaları, bağımsızlık ve egemenlik haklarımıza yapılan bir saldırıdır. Türk milletine ait olan egemenlik hakkı, kimse ile paylaşılamaz. Bu sebeple Anayasanın değiştirilemez maddeleri arasındaki “Türk milletinin resmi dili Türkçedir” maddesi, tartışmaya açılmamalıdır. İki resmi dilli olmak, millette ayrışmalara ve bölünmelere yol açar, milli birlik vr beraberliği bozar. Bu nedenle, ortak dilimiz olan Türkçenin öğretimine önem verilmeli, dilimizin yabancılaştırılmasına kesinlikle karşı çıkılmalıdır. Bu vesileyle Türkçenin bilim dili olduğunu haykıran ve bozulmadan yaşatılması konusunda büyük mücadele veren yakın bir tarihte kaybettiğimiz Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nu saygı ve rahmetle anıyoruz.
6.KUVVETLER AYRILIĞI VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ: Türkiye Cumhuriyeti devleti, aynı zamanda bir “hukuk devleti”dir. Bunun için “kuvvetler ayrılığı prensibi” ve “hukukun üstünlüğü ilkesi” ile “yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı” mutlaka korunmalıdır. Böylece son dönemde yargıya azalan güven yeniden tesis edilmelidir. Yargı kesinlikle siyasallaştırılmamalı, yürütme, yargıya müdahale etmemelidir. Anayasanın 138. Maddesinde belirtildiği gibi; “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında emir ve talimat veremez.” Hukuk devleti, siyasi müdahalelerle “parti devleti”ne dönüştürülmemelidir. Devlet organlarında kesinlikle paralel yapılara izin verilmemeli, milli irade, hiçbir paralel yapı ile paylaşılmamalıdır.
Yolsuzluklardan, yargıya müdahale ederek, hakim ve savcı değiştirerek, tutuklayarak veya meslekten ihraç ederek, dosyaları hasır altı yaparak değil, ancak bağımsız yargı sürecinde adil yargılanıp beraat ederek aklanmak mümkündür.
7.BÜROKRASİNİN VE DİNİN SİYASALLAŞTIRILMASI: Başta mülki amirler, yargı, emniyet, milli eğitim ve diyanet mensupları olmak üzere tüm kamu görevlileri, kesinlikle bir partinin ve günlük siyasetin aracı olmamalı, devletin görevlisi ve halkın hizmetinde olduğunu unutmamalıdır.
Milletin birlik ve bütünlüğünü bozacak en büyük tehlike, milli kimliğimizin ana unsurlarından biri olan dinin siyasallaştırılmasıdır. Tarih içinde siyasiler, zaman zaman kendilerini meşrulaştırmak için dini kullanmışlardır. Buna din adamları ve din görevlileri, kesinlikle alet olmamalıdırlar. Özellikle Diyanet İşleri Başkanlığının her türlü siyasi tutum, davranış ve söylemden kaçınması gerekir.
8.SEÇİM GÜVENLİĞİ VE YSK: 7 Haziran 2015 tarihinde gerçekleştirilecek Milletvekili Genel Seçimleri sürecinde milli iradenin sandığa tam yansıyabilmesi için seçim güvenliğinin sağlanması gerekir. Bu görev birinci derecede, “Yüksek Seçim Kurulu”nundur. Seçimlerin “dürüstlük” içinde yapılması ile görevli YSK’nın, hangi makam ve kişiden baskı gelirse gelsin, buna karşı durması ve tarafsız olması gerekir. Partiler ve Seçim yasaları, ülke ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmelidir. Genel seçim dönemlerinde kaset iftiraları ile şerefli ve iffetli insanların namuslarının saldırıya uğraması, siyaseti kirletmekte ve demokrasiye kan kaybettirmektedir.
9. EKONOMİK DURUM : Ekonomimiz, halkın yoksullaşması, gelir ve servet dağılımındaki uçurumun daha da artması ve kamu vicdanını kanatan büyük boyutlardaki yolsuzluklarla iyice bozulmuştur. Finans sektörü ile reel sektör arasındaki denge gittikçe bozulmaktadır. Bugün cari açık ve katlanarak artan dış borç, ülke ekonomisini tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Türkiye en riskli beş ülkeden biridir. Kaynağı belirsiz sıcak para girişleri ile üretimi ve ihracatı arttırmak, dış ticaret açığını ve cari açığı kapatmak mümkün değildir. Doğrudan yabancı sermaye girişi azalmış olup, yerli sermaye ise yurt dışına kaçmaktadır. Satacak sanayi kuruluşumuz da kalmamıştır. Üretim ve ihracat desteklenmelidir. Ekonomimize büyük zararlar veren Gümrük Birliği anlaşması ve hayali AB üyeliği yeniden gözden geçirilmelidir.
Son yıllarda sürekli kan kaybeden tarım ve hayvancılığımız, çeşitli teşviklerle desteklenerek güçlendirilmelidir. 2006 yılında kabul edilen Tarım Yasasına uyulmalıdır. Yanlış tohum politikası terk edilmelidir. Kırsaldaki nüfusun kentlere göçüşünü azaltacak ekonomik ve sosyal önlemler alınmalıdır.
(TÜİK)’in açıkladığı 2015 yılı Ocak ayı "İşgücü İstatistikleri"ne göre, ülkemizde işsizlik oranı, yüzde 11,3’tür. Ancak fiili işsizlik, yüzde 18,8’dir. Bu artan işsizlik; boşanma, intihar, cinayet, yasadışı şiddet, ahlaki değerlerde aşınma ve vatandaşlık duygusunda zayıflama gibi sosyal sorunlara yol açmaktadır. Bunun için işsizliği azaltacak ve giderecek ciddi önlemler alınmalıdır.
10. EĞİTİM DURUMU: Gerek 4+4+4 eğitim sisteminin hayata geçirilmesi, gerekse Cumhuriyet tarihinin en büyük eğitim yöneticisi kıyımı ve kadrolaşmasının yapılması, eğitimimizi içinden çıkılmaz bir duruma sokmuştur. Lise öğretiminin zorunlu eğitim kapsamına alınmasından sonra, fiziki kapasiteyi arttıracak hiçbir çalışma yapılmadığı gibi, genel liselerin tamamı Anadolu Lisesine dönüştürülerek kapasite azaltılmıştır. Bu durumda, Anadolu Lisesini kazanamayan öğrenciler ya İmam Hatip Liselerine ya da Açıköğretim Lisesine gitme zorunda bırakılmışlardır. Bu, her şeyden önce demokrasiye aykırı bir tutumdur. Ayrıca İmam Hatip Okullarının diğer okullara alternatif okullar olarak görülmesi ve ayrıcalıklı davranılması, eğitimde paralel bir yapının oluşmasına yol açmaktadır. İmam Hatip Okulları, Cumhuriyet eğitiminin toplumumuzun hem din adamı ihtiyacını ve hem de dini ağırlıklı eğitim ihtiyacını karşılamak üzere kurulmuştur. Bu okulların kesinlikle siyasete alet edilmemesi gerekir.
Milli Eğitim Bakanlığı, bugün Öğretim Bakanlığı haline getirilmiştir. Fakat bu öğretim de, başarılı değildir. Gençlerimizin, üniversite giriş sınavlarındaki ve temel bilimler alanındaki uluslararası yarışmalardaki akademik başarısı oldukça düşüktür. Sadece öğretim yeterli değildir. Aynı zamanda milli şuur ve ruhu geliştirecek ve milli aidiyet kazandıracak eğitime de ihtiyaç vardır. Bunun için Andımız’ın tekrar okullarımıza konulması ve milli bayramlarımızın anlamına uygun kutlanması gerekir. İstikrarsız eğitim politikaları terkedilerek, toplumun milli mutabakatı ile yeni bir millî eğitim politikası oluşturulmalıdır.
11. UYUŞTURUCU TÖRÖRÜ: Genç nesillere yönelik uyuşturucu terörü artmıştır. Uyuşturucu ticareti terör örgütüne büyük katkı sağlamaktadır. Ayrıca Türk toplumunda uyuşturucu kullanma yaşı, 11-12’ye kadar inmiştir. Bunda, maddi değerlerin manevi değerlerin önüne geçmesinin oluşturduğu boşluğun, yazılı ve görsel basında ahlaksızlığa ve şiddete teşvik eden haberlerin, yetersiz rehberliğin, bazı TV dizilerinin büyük payı vardır. Bunun için yetkililerce alınacak psikolojik, pedagojik ve polisiye tedbirlerle, gençliğin uyuşturucu ile zehirlenmesinin önüne geçilmelidir.
12.KADINA ŞİDDET: Son yıllarda kadın tacizi ve kadına şiddet olayları artarak devam etmektedir. Bu sorunun önlenmesi için, sadece ceza kanunlarından medet ummak yerine, televizyonlarda aileyi güçlendirecek program ve dizilere önem verilmeli, sapma davranışlar teşvik edilmemelidir. Kadınların siyasetteki düşük olan temsil oranı arttırılmalı, kadınların işgücüne katılım oranı yükseltilmelidir.
Ayrıca Yetiştirme Yurtları ve Çocuk Islah Evlerindeki çocuklarımızın eğitimine, meslek sahibi olmasına özen gösterilmeli, istihdamlarına yardımcı olunmalıdır.
13.GDO’LU ÜRÜNLER: Genetiği değiştirilmiş (GDO)’lu ürünler; insanları kısırlaştırmakta, hastalıkları arttırmakta ve gelecek nesillerin hayatını çeşitli yönlerden tehdit etmektedir. Bu ürünlerin tehlikelerini önlemek için; aileleri ve gençlerimizi aydınlatmalı, görsel ve yazılı medya ile eğitmeli, GDO’lu ekim alanları kontrol altına alınmalı, ithalatı ve serbestçe satışı yasaklanmalıdır.
14.DIŞ POLİTİKA VE TÜRK DÜNYASI İLE İLİŞKİLER: Dış politikada "komşularla sıfır sorun" söylemiyle yola çıkılmış, bu çelişkilerle dolu politika, bizi "değerli yalnızlık" sonucuna götürmüştür. Türkiye, düne kadar en yakın dostu olan müslüman Irak, Iran, Suriye ve Mısır ile bile karşı karşıya gelmiştir. Şu anda Irak ve Suriye sınırlarımızda, radikal dinci ve bölücü terör örgütlerinin egemenlik savaşları devam etmekte olup, Türkiye her an savaşa girme tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Türkiye’nin, uluslararası güçlerin, çevremizdeki enerji kaynaklarına sahip olma kavgasının tutuşturduğu ateş çemberi ile kuşatılmasına katkı sağlamaması gerekir. Mezhep esaslı dış politika ve devlet dışı organizasyonlara silah, lojistik ve askeri eğitim desteği verilmesi son derece yanlıştır. Türkiye, iç ve dış politikada mezhepler üstü kalma geleneğini sürdürmelidir. Mezhep taassubu Türk tarihine yabancıdır. Son zamanlarda ihmal edilen Türk Dünyası ve kardeş Türk Cumhuriyetleri ile olan ilişkiler çok yönlü olarak arttırılmalı, Türk dış politikasının yönü, Türk Dünyası odaklı olmalıdır. Türk dünyasında en kısa zamanda ortak Türkçenin kullanımı ve Alfabe Birliği sağlanmalıdır. “Türkçe Konuşan Devletler Topluluğu Kurultayı” yerine “Türk Devletleri Kurultayı” ifadesi kullanılmalıdır. Türkiye’ye göç eden Ahıska Türkleri gibi Türk topluluklarının geride bıraktıkları mal varlıkları konusundaki mağduriyetlerinin giderilmesi için çalışmaların yapılması gerekir.
15.KKTC’NİN DURUMU VE 16 ADANIN İŞGALİ: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, siyasi ve kültürel bir varlık olarak korunmalı, egemenlik haklarına saygı gösterilmeli, Türkiye’nin anlaşmalardan doğan haklarından vazgeçilmemelidir. Birleşme tuzakları ve yeni Annan Planları kabul görmemelidir. KKTC’nin bağımsızlığına ve egemenliğine son verecek ve Güney Kıbrıs Rum devletine peşkeş çekecek diplomatik temaslara ve girişimlere derhal son verilmelidir. Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan’ın KKTC’ye ve Türkiye Cumhuriyeti’ne gözdağı verircesine Doğu Akdeniz’de Mısır, Lübnan ve İsrail’le ortaklıklar kurarak petrol arama teşebbüsleri hassasiyetle takip edilmeli, buna karşı KKTC ile ortak projeler yapılarak hayata geçirilmelidir. KKTC üzerindeki politik ve ekonomik yalnızlaştırmanın kaldırılması için gerekli girişimlerde bulunulmalıdır.
Yunanlıların, Ege’deki adalarda yaptıkları ülkemizi tehdit eden tasarrufları yetmezmiş gibi, son on yılda Ege denizinde bize ait olan 16 ada da fiilen Yunanlıların işgaline terk edilmiştir. Yunanlıların Türk adalarındaki bu işgalleri derhal sona erdirilmelidir. Ege adalarına turistik amaçlı ziyaretlere son verilerek Yunanistan’a döviz sağlama aymazlığına son verilmelidir.
16.IRAK VE SURİYE TÜRKLERİNİN DURUMU: Türkiye’nin çelişkili Irak ve Suriye politikaları terkedilmeli, öncelikle oralarda yaşayan Türkmen varlığının yaşatılması ve haklarının korunması esas alınmalıdır. Irak ve Suriye Türklerinin haklarına sahip çıkılmalı ve sorunlarının çözümüne yardımcı olunmalıdır. Irak’ın yapısına uygun olarak Türk özerk bölgesi tesis edilmeli ve peşmerge gibi Türklere de savunma gücü kurma hakkı tanınmalıdır. Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüklerinin korunması esas olmalıdır. Süleyman Şah’ın türbesinin bulunduğu Suriye’deki vatan toprağının, bir gece yarısı terkedilmesi ve Süleyman Şah’ın sandukasının sınırımıza kaçırılması, milletimizin millî gururunu son derece incitmiştir.
17.SURİYELİ MÜLTECİLER SORUNU: Türkmen kardeşlerimize sınırda pasaport soran Türkiye, Suriye olayları üzerine iki milyon civarında Suriyeliyi sığınmacı olarak kabul etmiştir. Bu Suriyelilerin büyük çoğunluğu Türkiye’ye yayılmış olup, çeşitli yörelerde yerli halkla kavgaya varan çatışmalara taraf olmaktadırlar. Türkiye’nin demografik ve ekonomik yapısını bozan Suriyeli mültecilerin, çeşitli imkanlar sağlanarak kalıcı unsurlar haline gelmelerine izin verilmemeli, Suriye’de barış sağlandığında, mutlaka ülkelerine geri dönmeleri temin edilmelidir.
18.SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI İDDİASI: Ermeniler, Batı desteğinde yıllardır sürdürdüğü “Ermeni Soykırımı” iddiasını, 100. yılında bütün dünyada bir defa daha gündeme taşımışlardır. Başta Vatikan olmak üzere bazı devletler bu sözde soykırımı tanımışlardır. Batılılar, son yüz yılda tarihin en büyük toplu soykırımlarına muhatap olan Türk milleti için bir damla gözyaşı dökmedikleri gibi, “1915 Ermeni zorunlu iskanı”nı soykırım olarak niteleyip "Ermenilerden özür dilememiz gerektiğini" söylemişlerdir. Maalesef, bazı siyasilerimiz de bu süreçte, Ermenilerden taziye dilemişlerdir. Aslında yapılması gereken, devlet olarak Ermeni Soykırımı ile ilgili yalan ve iftiralara karşı gerekli tedbirleri almaktır. Bu iddialar hakkında önce vatandaşlarımız ve aydınlarımız bilgilendirilmeli, yurt dışında gerçekleri yansıtıcı etkinliklere hız verilmelidir. Tarih boyu Türk’e yapılan soykırımlar, belgelerle kitaplaştırılmalı ve bu kitaplar yabancı dillerde de yayımlanmalıdır. Bu yalanları uluslararası alanda seslendiren Ermeni Diasporasına karşı, başta Azerbaycan olmak üzere, bütün Türk Dünyası ile Türk Diasporası oluşturularak ortak hareket edilmelidir. Bu konuda ilk adım olarak, Ermenilerin yaptığı “Hocalı Soykırımı” TBMM’nce kabul edilmelidir. Şu anda Türkiye’de çoğu kaçak çalışan 80 bin Ermenistan vatandaşı ülkelerine gönderilmelidir. Karabağ’daki Ermeni işgali sona ermeden, Azerbaycan toprakları üzerindeki işgal kalkmadan, Ermenistan Anayasası’nda da yer alan sözde soykırım dâhil, hayali iddialardan vazgeçilmeden, Ermenistan ile ilişkiler geliştirilmemeli; sınır açılmamalıdır. Karabağ’daki Ermeni işgalinin sona erdirilmesi için uluslararası platformlarda her türlü girişim yapılmalıdır.
19. MANİSA VE BÖLGE SORUNLARI: Soma’daki iş cinayetinden ders alınmadığı anlaşılmaktadır. Yapılan vaatler yerine getirilmeli, işsiz kalan kaza mağdurları işe kavuşturulmalı ve sosyal hakları verilmelidir.
Bölgede özellikle pamuk ve tütün üzerine konan kotalar ithalat yolunu açmakta, üretimi engellemektedir. Tarımdan caymayı doğuran bu yanlış politikalardan vazgeçilmeli, tarım destek politikalarıyla desteklenmelidir.
Türkiye’deki ve Türk Dünyası’ndaki Aydınlar Ocakları olarak, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu bu iç ve dış tehdit ve tehlikeler karşısındaki endişe düşüncelerimizi, Aziz Türk Milletinin aklıselimine ve dikkatine sunmayı millî bir görev olarak kabul ediyoruz. Bu millî çağrımızla, asil milletimize, bağımsızlığımızın ve milli egemenliğimizin kaynağı olan aziz Türk vatanı ve Türkiye Cumhuriyeti’ne her türlü imkan ve vasıta ile sahip çıkmak zorunda olduğumuzu bir defa daha hatırlatmak istiyoruz. Devletimizin ve milletimizin kaderinde önemli gelişmelere yol açacak yeni milli iradenin oluşacağı önümüzdeki günlerde, her zamandan daha hassas hareket etmek ve karar vermek zorunda olduğumuzu önemle vurgulamak istiyoruz.
Allah, Yüce Türk milletinin, her zaman olduğu gibi yardımcısı olsun. Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !
Aydınlar Ocağı Genel Merkezi, Adana Aydınlar Ocağı, Mimar Sinan Aydınlar Ocağı, Anadolu Aydınlar Ocağı, Avrupa Aydınlar Ocağı, Balıkesir Aydınlar Ocağı, Bursa Aydınlar Ocağı, Çanakkale Aydınlar Ocağı, Harput Aydınlar Ocağı, Iğdır Aydınlar Ocağı, Isparta Aydınlar Ocağı, İnegöl Aydınlar Ocağı, Kartal-Maltepe Aydınlar Ocağı, Kocaeli Aydınlar Ocağı, Malatya Aydınlar Ocağı, Manisa Aydınlar Ocağı, Ondokuz Eylül Aydınlar Ocağı, Ordu Aydınlar Ocağı, Sinop Aydınlar Ocağı, Sivas Aydınlar Ocağı, Trabzon Aydınlar Ocağı, Başkent ve İzmir Dokuz Eylül Aydınlar Ocakları Müteşebbis Heyetleri
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.