CEMAATİN GÜNAHLARI – Av. Ruhittin SÖNMEZ
CEMAATİN GÜNAHLARI – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Cemaat mensubu olduğu iddia edilen bazı emniyet görevlileri, savcı ve hakimler vasıtasıyla “Ordumuza kumpas kurulduğu” artık Cemaat mensupları hariç herkesçe kabul ediliyor.
Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Oda TV vd davalar ile Türkiye’de çok önemli siyasi sonuçları olan operasyonlar yapıldığı bir gerçek.
Bu davalar sayesinde Türk Silahlı Kuvvetleri kadroları istenildiği şekilde tanzim edildi. Devletin stratejik kararlarında TSK etkinliği yok edildi. Sivil toplum susturuldu, refleksleri köreltildi. Meydanlarda yapılabilecek “sivil itaatsizlik” eylemlerinin önüne geçilebildi.
Bu davalar olmasaydı, “çözüm süreci” bu haliyle uygulanabilir miydi? PKK meselesinde hükümet yetkililerince de itiraf edildiği gibi, ülkemizin bir bölümünde “egemenliğin terör örgütüne devredildiği”, “kamu düzeninin kalmadığının” bir noktaya gelir miydik?
Bu davalar olmasaydı, dış politikada, özellikle Suriye, Irak ve Mısır politikalarında, vahim yanlışlıklar yapılabilir miydi?
Bütün bu operasyonların/ davaların bir “üst akıl” tarafından planlandığı ve bugün çarpışan AKP/Erdoğan ve Cemaat kadrolarınca uygulamaya konulduğu görüşüne herhalde itiraz edemeyiz.
Oyun kurucu “üst akıl”ın, uygulayıcı taraflara “kazan- kazan” modeliyle bir şeyler verdiği muhakkak. Nitekim on yıl kadar süren beraberlikten her iki taraf da mutlu oldu, kazançlı çıktı. Ta ki 17/25 Aralık sürecine kadar.
Şimdi model değişti, “kazan- kaybet” e döndü. Yani iki tarafın kazandığı değil, birinin kaybetmeye mahkûm olduğu bir sürece girdik.
Hatta daha muhtemel olarak “kaybet- kaybet” modelinin yani her iki tarafın da kaybedeceği bir sürecin başındayız. Kazanan sadece “üst akıl” olacak gibi.
*****
CEMAATİN GÜNAHLARI HUKUKSUZLUĞA GEREKÇE OLAMAZ
Yakın tarihimizde Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Oda TV vd siyasi davalarda müthiş hukuksuzluklar yapıldığına şahit olduk.
Daha operasyon yapılmadan, kamuoyu oluşturma maksatlı yayınlar yapıldı. Sanık ve vekillerinin ne ile suçlandığını bilmeden yattığı süreçte, bir sene sonra iddianamelere geçecek iddialar gazete ve TV’lerde tam bir karalama kampanyası şeklinde verildi. Arama kararı resmileşmeden TV’de “arama yapıldı” haberi verilenler oldu. “Ergenekon’un kasası” diye tanıtılan bir sanık hastalandığı hapishaneden ölmek üzere iken çıkarıldı. Ölünce cenazesini kaldıracak parası olmadığı anlaşıldı. Gazetecilerin huzurunda eliyle konulmuş gibi bulunan gömülmüş silahların sarıldığı gazetenin yeni tarihli olması gibi gariplikler ortaya çıktı. Dosyalarda sahte CD’ler, sahte belgeler olduğu ispatlandı.
Şimdi Cemaate karşı yürütülen operasyonlarda da aynı hukuksuzluklar işleniyor. Yandaş medyanın “paralel yapı operasyonu” başlığıyla verdiği haberler aynı tarafgirlik içinde.
Günlük siyasi ihtiyaçlara göre hukuki düzenlemeler ve atamalar yapılıyor.
Bütün bunlara karşı “etme bulma dünyası” diyemeyiz.
Her zaman “hukukun üstünlüğü” ilkesini savunmamız lazım.
Bu sebeple “hukuksuz yargılamalar” kime ve ne maksatla olursa olsun karşı çıkıyorum.
İlahi adalet gereği “kul hakkı yiyenin” mutlaka karşılığını bu dünyada iken göreceğine inanıyorum.
Yarın bu hukuksuzlukları yapanlara da hukuk lazım olacak.
O zaman da, yani kendilerinin yanında kimsenin kalmadığı böyle bir zamanda da, biz yine “hukukun üstünlüğünü” savunacağız.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.