Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

2Ara/140

PKK DA, ÇÖZÜM SÜRECİ DE BİR DIŞ PROJEDİR – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmez avPKK DA, ÇÖZÜM SÜRECİ DE BİR DIŞ PROJEDİR –  Av. Ruhittin SÖNMEZ

Geçen hafta içinde üç önemli etkinlik içinde bulundum. Salı günü BBP Genel Merkezi ve İl Başkanlığının birlikte düzenlediği “Çözüm Süreci mi, Bölünme Süreci mi?” konulu panelde Kocaeli Aydınlar Ocağı Başkanı sıfatımla konuşmacı idim.

BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin de katıldığı ve öncesinde bir konuşma yaptığı paneli BBP Genel Başkan Yardımcısı Bayram Karacan yönetti. Diğer iki konuşmacı ise Gazeteci Yazarlar Ünal Tanık ve Ahmet Türk idi.

Ben PKK veya terör meselesinin bir dış proje olduğunu anlattım. Problemi “Kürt Sorunu” diye adlandıran ve bu meselenin “Cumhuriyetin tekleştirici ve kimlikleri inkâr edici politikasının bir sonucudur” diyenler doğruyu söylemiyor. Osmanlı Devleti modelini uygulayarak İslam’ın birleştirici şemsiyesi altında sorunu çözebileceklerini söyleyenler yanılıyorlar. Çünkü Osmanlı dönemde de sadece 1806-1920 yılları arasında o zamanki süper devlet İngiltere’nin Kürt aşiretlerini kışkırtmalarıyla 13 isyan olmuştu. Cumhuriyet döneminde sonuncusu PKK isyanı olmak üzere 25. isyanı yaşıyoruz.

Şimdi bölgede projesi etkin olan devletler ABD ve İsrail. Büyük Ortadoğu ve Büyük İsrail projelerinin bir gereği olarak İsrail’in güvenliğini sağlamak ve dünyanın bu en önemli doğal kaynaklarının bulunduğu bölgede petrol, doğalgaz, su, bor, toryum gibi kaynakların kontrolünü elinde tutmak istiyorlar.

Bu amaçla bölgede kendi kontrollerinde bir Kürdistan kurulmasına çalışıyorlar. “Büyük Kürdistan” Irak, Suriye, İran ve bir parçası da Türkiye’den koparılacak topraklarda kurulacak şekilde kurgulanmış. Irak ve Suriye kısmı tamamlanmak üzere, Türkiye ayağı için AKP ile mutabakat sağlanmış gibi gözüküyor.

Bu görüşlerin benzeri Cuma günü Kocaeli Aydınlar Ocağı’nda konuşmacı olarak davet ettiğimiz Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı E. Müdürü Bartu Soral tarafından da anlatıldı. Cumartesi günü ise İzmit Türk Ocağı’nda konuşan eski Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan da farklı cümlelerle dile getirdi.

***

Bartu Soral BM Kalkınma Programı Müdürü iken, Diyarbakır’da kullanılmak üzere 37 milyon dolarlık bir proje kredisi açılmış. Soral, Tarım Bakanı tarafından bu projenin başına getirilmek istenen kişiye itiraz ettiği için görevden ayrılmak zorunda kalmış. Tarım Bakanı Mehdi Eker’in yönlendirmesiyle fonun bölücülük için kullanıldığınıanlattı.

“Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda köyleri kalkındırmak için verilen 37 milyon doların bu kumpas yolunda harcanmasına direnen” Soral, Paralel Kürdistan Kumpası adlı kitabında bu konuyu belgeleriyle açıklamış.

İlginç olan diğer husus, 37 milyon doları Kürtçülük için kullanmak konusunda AKP’li Bakan Mehdi Eker ile CHP’li Sezgin Tanrıkulu, Soros Vakfı, TESEV, şimdiki Başbakan Başdanışmanı Etyen Mahçupyan, Diyarbakır İnsan Hakları Derneği, Taraf Gazetesi, Uluslararası Af Örgütü, Osman Baydemir, Akillerden Osman Kavala gibi kişi ve örgütlerin ortaklaşa hareket etmesi idi.

*************************

BARTU SORAL: EKONOMİK KRİZ KAPIDA

Bartu Soral dünyada ve Türkiye’de ekonomik krizleri iyi incelemiş ve bu konuda İngilizce ve Türkçe kitaplar yazmış bir uzman. Uluslararası bilgi ve tecrübeye sahip ve fakat millî kalmış bir aydın.

Ülkemizde son 12 yılda yaşanan ekonomik kalkınmanın büyük kısmının bir illüzyon olduğunu ve yakın gelecekte bir ekonomik kriz riskinin çok arttığını söylüyor.

Soral’ın Kocaeli Aydınlar Ocağı’nda yaptığı konuşmasında söylediği gerekçelerini, özetlemeye çalışalım:

“2002 yılından itibaren dünyada müthiş bir döviz bolluğu yaşandı. Artık bu bolluk sona eriyor. Başta ABD olmak üzere gelişmiş devletler kendi yaşadıkları problemleri çözdükleri için para musluklarını kısıyor.

Türkiye 12 yıldır bu bol paradan gelişmekte olan diğer ülkeler gibi faydalandı. Düşük kur politikası ile halkta görünür bir refah sağladı. Ancak son 5 senedir performansı düştü. 2009-2013 arası gelişmekte olan ülkeler ortalama yüzde 5,33 büyürken Türkiye yüzde 3,91 ile ortalamanın altında bir büyüme performansı sergiledi.

Türkiye iş gücüne katılma oranı en düşük ülkeler arasında. Bu oran Türkiye’de yüzde 50, Euro Bölgesi ve OECD ortalaması yüzde 73. İşgücü içinde saymadığımız kitleyi dahil edersek, yani İşgücüne Katılma Oranımızı yüzde 73 kabul edersek işsizlik oranımız yüzde 40’tır.

Türkiye’nin önümüzdeki bir yıl içinde dışarıdan bulması gereken para miktarı 220 milyar dolar civarında. Bunun yaklaşık 55 milyar doları cari açık için, geri kalanı ise dış borcun ödemesi gelen vadesi.

Gelinen noktada, hem cari açık yükseliyor, hem de eskisi kadar büyüyemiyoruz.

Ülke ekonomisi tamamen dışarıdan gelen dövize bağımlı duruma geldi ve tıkandı. Amerika Merkez Bankası (FED) 2015’den itibaren faizleri artıracak. Faiz arttırınca döviz artık bize değil, ABD’ye akacak. Veya biz dolar bizi tercih etsin diye daha cazip imkânlar sunacağız, faizleri arttıracağız.

Zaten cazip olmak için türlü işler yapıyoruz; örneğin yabancı fonların Türkiye’de elde ettiği bütün faiz ve borsa kazançlarından alınan vergi oranı sıfır. Yani diyoruz ki gel, istediğinden kadar faiz ve borsadan kazan, vergi istemeyiz.

Mevcut durum sürdürülemez. Bu suni durumun yaratacağı deprem çok yıkıcı olacak ve yazık ki mutlaka olacak.

IMF’nin son açıkladığı raporda özel sektörü kur riskine karşı en hazırlıksız, en riskli ülke olarak Türkiye gösteriliyor.

Dış borcun milli gelire oranı yükseldi, reel kesimin döviz açık pozisyonu ise altı yıl içinde 72 milyar dolardan 166 milyar dolara ulaştı.

Dış finansmanın sınırlanacağı bu ortamda dış borcumuz ve özellikle özel sektörün döviz açık pozisyonu çok ciddi kırmızı alarm veriyor. Dış sermaye akışında olabilecek bir yavaşlama iflasları ve krizi getirecek.

Eğer reel kur uygulansaydı bugün doların fiyatı 3.8 TL olması gerekiyordu. Yani reel kur olması gereken yerden yüzde 80 civarında sapmış durumda.

Türkiye bu aşırı değerli kurun ardından gelen patlamaları 1994, 1999 ve 2001’de yaşadı. Büyük devalüasyonlarla reel kur dengeye doğru geldi. Şimdi yurt dışından döviz akışındaki yaşanacak sıkıntıda yine büyük bir düzeltme yaşanacak.

2014 birinci ve ikinci çeyrekte özel yatırımlar artmadı eksildi. Yıllık değişimi yüzde 3’e yakın negatifte. Kurda yaşanacak bir düzeltmede neler olabileceğini siz düşünün.

Ben bana danışan şirketlere yatırımlarını, hatta ev ve araba yenilemelerini bile ertelemelerini tavsiye ediyorum. Bugün 100 liraya alacağınız malı yarın 70 liraya alıyor olacaksınız.

2003 yılında hane halkının harcanabilir geliri içindeki borç oranı yüzde 3 civarındaydı. Bugün bu rakam yüzde 57 seviyesinde. Yani halkımız ileride kazanacağı 100 birimin 57’sini şimdiden borçlanmış.

İç tüketim borçlanma ile arttırılırken, ne yazık ki yerli üretimi değil ithalatı besliyor.

Bu trendlerin tamamını 2007 yılında krize girmeden önce İspanya ve Yunanistan ekonomilerinde de izlemiştik.

Ekonomik krizin dip dalgaları uluslararası örgütlerin, kredi derecelendirme kuruluşlarının raporlarında görülüyor.”

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.