Dersim’i Necip Fazıl’ın anlattığı kadar bilen cahiller / Cazim Gürbüz
Dersim’i Necip Fazıl’ın anlattığı kadar bilen cahiller / Cazim Gürbüz
Yalan deposu bir kitap var, adı: “Son Devrin Din Mazlumları”, yazarı, sahtekârlıktan ipliği pazara çıkmış olan Necip Fazıl adlı rezil adam (bu adam hakkında Yeniçağ’daki köşemde belgeye dayalı olarak çok yazdım, meraklısı araştırır okur)…Bu kitapta bu Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı yaratık, Dersim isyanının ele başısı Seyit Rıza’yı bir “Din Mazlumu” olarak nitelendiriyor.
RTE ile bugünkü karikatür başbakanın Dersim üstüne bütün bildikleri “Üstadlarının” bu yalanları.
Gelin şimdi biz o isyanlara dair değerli belgesel romanlar yazan Barbaros Baykara’nın “Dersim 1937”” adlı eserinden bir bölümü okuyalım (sayfa 21). Bakalım neymiş bu işlerin aslı, nice adammış bu Seyit Rıza denilen elebaşı.
“Tümü silahlı olan aşiretlerin hükümranlığında bir bölge… Osmanlı baş edememiş, defalarca müdahale edilmiş ama sonuç alınamamış. Bölgede cinayetler, soygunlar oluyor, adalet işletilemiyor. Devlet içinde devlet gibi, feodal bir yönetim var. Devleti tanımıyor. Vali, kaymakam dinlemiyor. Suçluları teslim etmiyor, sahipleniyor. Askere kimseyi göndermiyor, vergi vermiyor. Hizmet kabul etmiyor. Yol, köprü, okul vb. yeniliklere karşı koyuyor. Islah edilmesi için 1935 Tunceli kanunu çıkarılıyor ve bölgeye vali atanıyor. Köprüler, yollar yapılmaya başlanıyor ki karakol basıp askerleri şehit ediyorlar.
Şimdide Seyit Rıza denen çapulcuyu tanıyalım biraz.
Çapulcu feodal derebeyi Seyit Rıza idama giderken “Evladı Kerbelayız, zulümdür, günahtır” demiş ya; Zulümden şikâyet eden bu eşkıyadan daha zalimi çıkmamıştır Dersim’den. Anlatalım: Seyit Rıza’nın oğlu Bava bir görüşmeden dönerken pusuya düşürülerek öldürülür. Katilinin Sadoğlu aşiretinden olduğu söylenir. Seyit Rıza silahlı adamlarıyla aşiretin köyünü basar. Herkesi çoluk-çocuk-kadın-yaşlı demeden katleder. Evleri yakar. Taş üstünde taş bırakmaz. Öyle bir kindir, öyle bir zalimliktir ki bu hırsını alamaz, köy mezarlığına bile saldırırlar. Mezar taşlarını yerlerinden söker, mezarları parçalar, dağıtırlar. Yani sağ olanların canını almakla yetinmemiş, geçmişteki ölülerine bile saldırmıştır. Üstelik katlettiği insanlar da Alevi’dir. O dönemin ünlü bir Alevi ozanı vardır Dersim’de, adı Sey Qaji. Seyit Rıza, bu ozandan oğlu bava için bir ağıt yazmasını ister. Ancak Sey Qaji kabul etmez: ‘Sen ki Sin’i yaktın, ben senin acına rağmen oğluna ağıt yakamam’, der.
Şimdide Seyit Rıza çapulcusunun eşi Besi denen kadını tanıyalım. Kendisi fanatik bir Kürt milliyetçisi aynı zamanda iyi silah kullanan bir kadındır. Dedeman Aşireti köyüne mola vermek maksadıyla uğrayan ihtiyar, Besi adlı kadının yanına gelir. Besi Cafer Dede’ye;
- Ey söyle bakalım Cafer Dede. Umumi siyaset durumu nasıl diye sorar.
Cafer Dede, Seyit Rıza’nın karısına sağ eliyle sakalını sıvazladıktan sonra heyecanlı olarak anlatmaya koyulur.
-Alamanlar, Capanlarla bir olup Fransızları titretmeye başlamışlar. Ruslar da diş biliyorlarmış. İspanya Yahudileri de, birbirine girmiş. İngiliz Kralı Atatürk’e misafir olmuş. Seferberlikte biz İngilizlerle olsaydık, biz üste çıkardık. Çünkü İngilizler kurnaz adamlar, dünyayı parmaklarında oynatıyorlar. Akıl istersen Frengistan. Güzel istersen Gürcistan, Eroğlu istersen Türkistan, diyerek sözlerine devam etmek isterken Besi hemen söze katılarak;
-Uşaklıktan ruhunuzu benliğinizi kaybetmişsiniz koca bunak! Eroğlu er istersen! Kürdistan’da bulunur, diye azarlar. Cafer Dede Besi’nin bakışları arasında korkarak kendini savunmak ister.
-Irkımız Hazer Türklerinden gelir. Kitaplar böyle yazar. Büyüklerimiz de böyle söyler, der.
Cafer Dede. Bunu söylemişti ki, mermiyi alnının orta yerine yedi.
Besi köylülere dönerek;
-Hazreti Ali Hürmeti için, on iki imam adına bu adam öldürüldü diye belirtmiştir…”
Bu Seyit Rıza ve oğlunun halktan nasıl zorbaca ve hoyratça vergi topladığını ise merak edenler, “Edebiyatlaşan Vergiler” adlı kitabımdan öğrenebilirler.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.