Tarihin En Tehlikeli Kaynağı: Hatıralar – Yılmaz ÖZTUNA
Tarihin En Tehlikeli Kaynağı: Hatıralar - Yılmaz ÖZTUNA
Hâtıralar, zevkle okunur. Politika alanında olsun, san’at, edebiyat alanlarında olsun ünlü kişilerin söylediklerini herkes merak eder. Bizzat yazdıkları veya söyleyerek sekreterlerine yazdırdıkları hâtıralarında anlattıkları, acaba doğru mudur? Bu soru, meslek hayatımda okuyucularımdan en yoğun gelen konulardan biridir.
Hâtıralar, tarih ilminin kaynakları arasındadır. En tehlikeli kaynaklar... Hiçbir tarihçi, ele aldığı konuda yazılmış hâtıra türlerini pas geçemez. Hâtıra sahibinin anlattıkları doğru mudur? Doğru olsa bile gerekçeleri, anlattıklarını değerlendirmeleri doğru ve haklı mıdır? İyi tarihçi, gerçek tarihi, bu ayırımı yaparak hâtıraları kaynak olarak kullanır. Zayıf tarihçiler veya sıradan tarih yazarları, bu tefriki yapamaz. Yanılır. Okuyucusunu da yanıltır. Hele hâtıra sahibinin etkisinde kalmışsa, hâtıra yazarı tarihçinin kahramanı ise, söylenenleri gerçeğin ta kendisi olarak, tabiatiyle tarih uzmanı olmayan büyük okuyucu kitlelerine intikal ettirir.
TÜRÜN GERÇEK ŞAHESERLERİ
Hâtıra sahibi, çok defa kariyerinin sonuna doğru, şahid olduğu olayları, sonraki gelişmelere göre değerlendirerek yazar. İşine geleni yazar, gelmeyeni pas geçer. Çok defa apaçık yalan söyleyerek kendini veya ideolojisini savunur. Zira politikacı olsun, edebiyatçı olsun, bir tarafın mensûbudur.
Hiç yalan söylemeyen, şahsî savunma kitabı olmayan, kültür yüklü, üstün edebî dille yazılmış, orijinal bilgi veren veya fikir açıklayan hâtıralar da vardır. Ne yazık ki çok azdır. İlk Çağ’da Ksenofon’un (M.Ö 427-355) Yunanca Onbinlerin Ric’ati, Yulyus Sezar’ın (M.Ö 101-44) Latince Galya Savaşı, Yeni Çağ başında Timuroğlu Bâbür Şâh'ın (1483-1520)Türkçe Bâbür-nâme‘si hâtıra türünün bu çeşitteki şâheserleridir.
Hâtıraların yayınlanmasında, o dönem siyasî veya edebî tarihinin uzmanı bir tarihçi tarafından notlanması gerekir. Ki, okuyucu, aldatıcı ve karanlık ifadeler üzerinde aydınlanabilsin.
BİRER TARİHÎ BELGE
Hâtıralar çeşit çeşittir. Bir kısmı, baştan başa tarihî belgelerle (vesikalarla) doldurulmuştur. Ve bu belgeler gerçektir, çoğunun fotokopisi bile verilir. Hâtıra sahibi üstelik çok tarafsız görünmeye dikkat eder. Belgelerin, yalanlanması zor gücüyle, kendisi kalem karıştırmaksızın, siyasî veya edebî hasmını alt etmeye çalışır.
Bu tip hâtıralarda hile şudur: Sonsuz sayıdaki belgeler arasından yalnız yazarın işine gelen, yazarı destekleyenler seçilip yayınlanmıştır. Halbuki aksi yönde daha sayısız belge mevcuttur. Ancak okuyucu, hattâ çok defa o konunun uzmanı, aksini gösteren belgelerden habersiz olduğu için, büyük bir kitle kandırılmış olur.
Bir hâtıra türü de, samimi itiraflar içerir. Eskilerin "itiraf-ı zünûb",Frenkler’in "confessions" dedikleri çeşittir. Marquis de Sade’ın (1740-1814), Jean Jacques Rousseau’nun (1712-1778) Fransızca, bizde Dr. Rıza Nûr’un Türkçe hâtıraları bu çeşittendir. 1974’te Fransız asıllı bir İngiliz düşesi, bu çeşit bir hâtıra kitabında kendi cinsî sapıklıklarını anlattı.
Bu çeşit hâtıralarda yazar çok içten görünmek peşindedir. Aleyhinde öyle şeyler anlatır ki, okuyucu “kendisi hakkında bunları yazabilen bir kişinin başkaları hakkında söyledikleri de doğru olmak gerekir” diye düşünür.
HİZMET İÇİN YAZILANI AZ!
Konuya tam anlamıyla vâkıf olmayan çok tarihçiler, bu tip maharetle yazılmış hâtıraları kaynak diye kullanagelmişlerdir. Belge mahiyetindeki yazılarda bile aynı hileler görülebildiği için, gerçek tarihçinin, kaynaklarını tam bir esprit qritique (espri kritik-eleştirel algılama) ile kullanması şarttır. Hâtıralar, çeşitli maksatlarla kaleme alınır: Zevk için, vakit geçirmek için, telif ücreti için, hasımlarını yermek için, kendini savunup haklı görünmek için, taraftarlarına destek vermek için, ün kazanmak için, yazarlıkta başarı göstermek için... Tarih gerçeklerini açıklayarak ilme, milletine, insanlığa hizmet edebilmek için... Ama sevgili okuyucularım, çeşitli ülkelerden binlerce hâtırât okumuş, birkaçını yayınlamış bir tarihçi olarak söylüyorum: Bu son çeşitten olanlar o kadar azdır ki...
Yılmaz Öztuna/Türkiye, 10 Ocak 2009
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.