Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

29Haz/140

Biraz daha dikkatli mi olsak ? – Yusuf ÜNEL

yusufunel  Biraz Daha Dikkatli Mi Olsak ? – Yusuf ÜNEL

Saklanmak zevktir, bulunamamak ise yıkım’. İnsan bulunmak ister. Ses ister, yankı ister. Bulunamayan, kaybolmuştur. ‘Bir başkasının ruhunu’ demiş Paul Eluard, ...‘ancak kendi ruhumu dönüştürerek anlayabilirim. Tıpkı başkasının avucuna bıraktığım elimin değişmesi gibi’.

Kişi kendi kalbine olan yolculuğunu tamamladığında, herkesin kalbinde kendini bulur. Başkasının ruhunu anlama çabasından uzak duruyoruz artık. İnsan bizi korkutuyor. Bir kibir zırhının ardından bakıyoruz dünyaya, samimiyet ve yakınlıktan çekiniyoruz. Nezaket göstermek, o zırhı indirmek ve kolayca yaralanabilmek olarak algılanıyor.

Günümüzde nezaketsizliğin en yaygın sebeplerinden bir tanesi de tanış olmamak. Oysa insan, ‘başkasının gözlerinde ve yüreklerinde kendisini görmediği sürece firardadır’. Karşımızdaki insanı tanıyabildiğimiz ve onun iç dünyasına girebildiğimiz zaman, ona kolayca kötülük yapamayız. ‘Gelin tanış olalım’ diyor koca Yunus.

Bir insanın hikayesine vakıf olmakla, onun da bizim gibi bir can olduğunu, benzer dertlere sahip, benzer yaralara sahip bir varlık olduğunu keşfederiz. ‘İnsan bilmediğinin düşmanıdır’ denir. Tanış olmadıklarımızı kolayca bir kategoriye yerleştirir, onun hakkında kolay bir hüküm verebiliriz.

Doğrusu ben hayatımda arkam sıra söylenen pek çok şey işittim. Bunu söyleyen insanlar bir şekilde beni bir toplumsal kümenin içine koyarak kendi zihinlerini rahatlatmak istiyorlardı ancak söyledikleri gerçek değildi.

İnsanların hayat hikayesini paylaşmak bir gül bahçesinde birlikte dolaşmak gibidir, buyur edildiğiniz o bahçede gülleri artık hoyratça koparıp atamazsınız. Birbirlerine sır veren, iç dünyalarını açan insanların zaman içinde birbirlerini daha çok sevdiği biliniyor. Dolayısıyla tanış olmadığımız, bilmediğimiz insanları çok daha kolay bir şekilde kategorilere hapseder ve onlara bir takım olumsuz özellikleri atfedebiliriz. Onları çok daha kolay etiketler ve insanlıklarını görmezden gelebiliriz. Mesele sevgili dost, her insanı Hızır bilmekte, onu gönül soframıza buyur edebilecek kadar cömert olmakta.

Güzel bir hikayedir: Kuzey Afrika’da bir köyde, boynunda kocaman bir haç taşıyan Hristiyan bir dilenci Müslümanların kahvesine girer ve dilenir. Kahvede oturan Müslümanlardan birisi cebinde ne var ne yoksa onun eline boşaltır. Dilencinin gönlünü yapıp da masasına dönüp geri oturduğu zaman arkadaşı ona kızar. “Ne oldu yani, şimdi cenneti garantilediğini mi zannediyorsun? Bu Hristiyan adama cebindeki bütün paranı vermekle iyi bir şey mi yaptın yani ?” diye ona sitem eder. Arif adamın cevabı çok manidardır: ‘Dostum, fakir bir adamın görüntüsünün altında kimin gizlenmiş olduğunu bilemezsin.’ Her insanda bir yüceliş imkanı görmek biz insana karşı hürmetkar kılacaktır. O ahsen-i takvimdir, yaratılmışların en güzelidir, meleklerin önünde secde ettiğidir. Ruhunu prangalarından kopardığınızda cennetlere kanat çırpabilendir.

Hikaye : Geçmiş zaman içinde ailesinden şikayet eden bir adam yaşarmış, bu adam ailesinin kendine çok eziyet ettiğini düşünüyormuş. Gördüğü eziyetten o kadar bıkmış ki bir gün tasını tarağını toplamaya ve evinden ayrılmaya karar vermiş. Nereye mi gidecekmiş? Her şeyin ve herkesin güzeller güzeli olduğu cennete. Bir bilgeye sormuş, cennetin yolu ne tarafa düşer diye, bilge de ona şu istikamette çok ama çok uzun süre yürürsen cennetin yolunu bulacaksın demiş. Adam aylarca yürümüş ama cennetten bir iz bir koku bulamamış. Konakladığı her anda, yolunu yitirmemek için, gideceği istikamete doğru pabuçlarının ucunu çevirirmiş.

Bir gece konaklandığı handa muzip birisi gelmiş ve onun pabuçlarını tersine doğru çevirmiş. Adam yine aylarca seyahat etmiş, sonra giderek bir şeyleri geçmişinde gördüklerine benzetmeye başlamış. Galiba, demiş, cennete geldim. Fakat bu cennet, demiş, ne kadar güzel, ne kadar da benim eski köyüme benziyor, eski köyümün neredeyse tıpatıp aynısı ama eski köyümün kötü tarafları yok burada. Yürüdükçe evine gelmiş, a demiş, ne kadar da benim evime benziyor cennetteki evim Ama eski evimin kötü tarafları yok. Karısıyla karşılaşmış ve cennetteki karım ne güzel diye düşünmüş, hiç de eski karımın huyları yok onda. Cennetteki çocuklarım nasıl da farklı ve iyi çocuklar demiş, cennet meğer ne farklıymış.

Hikaye : Bir gün öğretim üyesi, üniversite öğrencilerine sınavın ilk sorusunu şöyle sorar :
Her gün sabah amfiye girerken etrafı temizlediğini gördüğünüz temizlikçi kadının adını ve soyadını yazın, 50 puan bu soru der. Öğrencilerin hiç biri bilemez. Hepsi utanır bu durumdan ama daha sonra bu hanımın ismini öğrenirler ve ona ismiyle hitap etmeye, her sabah onunla merhabalaşmaya başlarlar. Orada olduğu halde görmedikleri bu insanın da kendileri gibi saygın bir insan olduğunu, konuşulacak hoş beş edilecek bir kişilik olduğunu fark ederler. Bu basit hikaye günlük hayatın içinde fark etmemekten, önemsememekten kaynaklanan gizli bir kabalığın da olduğunu söylüyor. 

İşte sevgili okurlarım hayatın içinde gözden  ister istemez gözden kaçırdığımız bir kaç örneklemeyi sizlerle paylaştım. Haydi şimdi daha dikkatl ibakalım etrafımıza belki çok önemli olayları kişileri kaçırıyoruzdur farkında olmadan... Belki bu fırsatı birdaha bulma şansımız olmayabilir. Ne dersiniz ?

http://www.kocaeliokuyor.com/images/Haberfoto/2014/00-YAZARLAR/yusufunel.gif

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.