Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

24Haz/140

EKMELEDDİN İHSANOĞLU’NUN ADAYLIĞI HESAPLARI KARIŞTIRDI – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmez avEKMELEDDİN İHSANOĞLU’NUN ADAYLIĞI HESAPLARI KARIŞTIRDI – Av. Ruhittin SÖNMEZ

Cumhurbaşkanlığı’na “çatı aday” olarak Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesi özellikle Ak Parti’de şaşkınlık ve endişe yarattı. Bunu Erdoğan’ın adaylığını açıklamasını ertelemesinden ve yandaş medya ile AKP sözcülerinin şaşkın demeçlerinden anlıyoruz. Bir de “bu çatıdan bir halt olmaz” gibi nezaket ve edep örneği (!) cümlelerden.

CHP ve MHP yanında BBP, SP, DSP, HEPAR ve başka bazı partilerden oy aldığı gibi AK Parti içinden de oy alabilecek böyle bir adayın ortak aday olarak çıkması ilk defa bu seçimde Tayyip Erdoğan’ın yenilebileceği ihtimalini güçlendirdi.

*****

“EKMEL BEY” HAKKINDA TEREDDÜTLER

CHP içindeki partinin merkeze veya sağa doğru kayması endişesi taşıyanlar ile bazı “ulusalcılar” Ekmeleddin İhsanoğlu’nun CHP tarafından aday gösterilmesine tepki gösterdiler. Bu kesim İhsanoğlu’nun Mısır’da doğup büyümüş olması ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) on yıl başkanlığını yapmış olmasını, kendisinin “siyasal İslamcı” olduğu iddiasına gerekçe olarak göstermekteler. Mesela Prof. Dr. Süheyl Batumbirileri (ABD’nin) siyasal İslam projesi bozulmasın diye CHP’yi etkileyerek RTE çizgisinde bir siyasal İslamcıyı aday gösterttiler” görüşünde.

MHP çizgisinde bazı isimler de benzer gerekçeler ve İhsanoğlu’nun İngiltere’de Exeter Üniversitesinde doktora yapmış olması, “İİT gibi örgütlerin ABD güdümünde olduğu” varsayımlarıyla İhsanoğlu’nun dış kaynakların telkiniyle aday yapılmış olabileceği görüşündeler.

Buna karşılık AKP’nin ateşli savunucusu olanların İhsanoğlu’nun adaylığı ile büyük bir telaş ve panik havası içinde yazdığı yazılarda, İhsanoğlu’nun aday olmasının dış mihrakların projesi olduğunu söylemesi ilginç değil mi? Mesela Abdurrahman Dilipak şöyle diyor: “Ekmeleddin İhsanoğlu kendini nelerin beklediğinin farkında mı acaba.. İşin içindeki İsrail, İngiliz, Amerikan ve Suud parmağını görmüyor mu?”

Oysaki “Ekmel Bey” Yozgat’lı bir Türk. Eşi Türk Ocakları’nın Eski Genel Başkanlarından Dr. Emin Bilgiç’in kızı olan modern ve inançlı bir hanımefendi.

Eserleri ortada. Laik demokratik düzeni savunan, Atatürk’ü Türk Milleti’nin en önemli değerlerinden biri gören, İslam İşbirliği Teşkilatı’nda yaptığı çalışmalarla Teşkilat içinde ve İslam Ülkelerinde kadının statüsünün Batı devletleri seviyesine gelmesi için gayret gösteren, dindar bir kişi Ekmel Bey. Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Nazım Hikmet gibi şairlerin eserlerini Arapça’ya çevirerek Türk Kültürüne hizmet etmiş bir aydın.

İİT (eski adı İKÖ) CHP’li Turan Güneş’in ve Bülent Ecevit’in çok önem verdiği, içinde Rusya’nın gözlemci üye olduğu, 57 üyeli modern bir ekonomik işbirliği teşkilatı. Ve Ekmeleddin İhsanoğlu, 2000 yılında, Bülent Ecevit’in devlet nişanı verdiği bir şahsiyet.

*****

“EKMEL BEY” AYDINLAR OCAĞI ÜYESİ

Benim açımdan önemli bir konu da Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu bir dönem İstanbul Aydınlar Ocağı’nda İlim İstişare Kurulu üyeliği görevini de (1988–1990) yapmış olması. Yurtdışı görevi sebebiyle Aydınlar Ocağı üyeliğinden ayrılmış.

Aydınlar Ocağı, tüzüğünde “Milli kültür ve şuuru geliştirmek suretiyle Türk Milliyetçiliği fikrini yaymak” amacının yazılı olduğu bir sivil toplum kuruluşu. Bunun için “memleket meselelerine ve milli davalara Türk Milliyetçiliği açısından bakarak milli menfaatlerimize en uygun çözümleri araştırıp, bulur ve yayar” diyen bir STK’ya üye olan bir bilim adamının Türk olmadığını, Milliyetçi olmadığını söylemek en azından bir bilgisizliğin eseri olsa gerek.

*****

İTTİFAKLAR YARIŞACAK

Hem CHP-MHP ve hem de destekleyecek diğer partilerden vatandaşlarımız için öncelik kendi partilerinden bir adayın Cumhurbaşkanı olmasıdır. Ancak partili bir adayın yüzde 50’yi aşan oy alabilmesi mümkün görülmedi. Bu durumda kendi partilerine Genel Başkan seçmeyeceklerine göre, “Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilecek, Türkiye’yi en iyi şekilde temsil edecek ve devlet kurumlarını uyum içinde çalıştırabilecek” ortak adaya oy verecekler.

Esasen AKP açısından da durum aynı. Kendi adaylarının seçilebilmesi başka partilere oy veren vatandaşlarımızdan oy almasına bağlı. Bu durum olduğu içindir ki PKK/HDP/BDP oylarına ihtiyacı olacağını öngören Erdoğan, PKK’nın askeri birlikten bayrak indirmesine de, haftalarca şehirlerarası yolları kesmesine de ses çıkarmadı.

HDP’nin adayını açıklaması bekleniyor. HDP Eş Başkanı Tuncel, cumhurbaşkanı çatı adayı için “böyle bir ittifakla yan yana durmak çok mümkün gözükmüyor” dedikten sonra ikinci turda AKP ile pazarlık yapacaklarının sinyalini verdi.

İlginç bir seçim olacak. Bir tarafta CHP, MHP, BBP, SP, DSP gibi sağ ve soldan partiler, diğer tarafta AKP ile PKK/HDP/BDP arasında yapılacak ittifaklar yarışacak.

Ben şahsen PKK’nın belirlediği bir Cumhurbaşkanımız olmasını asla istemem. Bakalım Türk Milleti ne diyecek.

*****

DENGE VE FREN SİSTEMİ ŞART

Demokrasilerde devleti oluşturan yasama, yürütme ve yargı güçleri arasında kuvvetler ayrılığı ve bu kuvvetler arasında bir denge kurulması çok önemlidir. Demokratik, istikrarlı ve kalkınmış ülke olmanın ilk şartı bu.

İster Başkanlık Sistemi ve isterse Parlamenter Sistem olsun, kuvvetler ayrılığı ve kuvvetler arası dengeyi korumak için kontrol veya fren sistemi gereklidir. Bütün dünyada başkanlık sistemi diktatörlük yönetimine dönüşürken ABD’de bu sistemin başarıyla uygulanması denge ve fren (“checks and balances”) sisteminin iyi işlemesindendir.

Parlamenter sistemde arabanın gaz pedalını yürütme organı temsil ederken, Cumhurbaşkanlığı ve yargı kurumları aracın fren pedalını ifade eder. Güvenli bir yolculukla hedefe sağ salim varmak için her iki mekanizmaya da ihtiyaç var.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu fren mekanizmasını hemen hemen hiç işletmedi. Çünkü “AKP kurucusu” olmasından kaynaklanan beklentileri vardı ve gönlüne yatmayan konularda bile Erdoğan’a direnemedi. Devlet kurumlarının, hukukun, yargı sisteminin tarumar edilmesini ve toplumun keskin kamplaşmasını engelleyemedi.

Başbakan Erdoğan ve AKP’nin Anayasa değişikliği çalışmaları kapsamında açıkladığı Başkanlık modeli ise fren sistemini tamamen kaldıran ve diktatörlük özlemini yansıtan bir modeldi.

Tayyip Erdoğan Parlamenter Sistemi değiştiremese bile Cumhurbaşkanı seçildiği takdirde “Fiili Başkanlık” özlemi içinde.

1876’dan beri parlamenter sistemi (eksik ve hatalarıyla birlikte) bir şekilde uygulayan Türkiye’nin Başkanlık sistemine geçişi kolay değil. Mevzuatın ve kurumların işleyişinin değiştirilmesi çok zor ve sancılı bir süreç olur. Hele hele fiili başkanlık zorlamaları ülkeyi tam bir keşmekeşe sokar.

Yani Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi PKK’ya verilen sözlerin yerine getirilmesi ve fiili başkanlık zorlamaları ülkeyi siyasi ve ekonomik krizlere sokabilir.

Devlet kurumlarının uyumlu bir şekilde çalışmasını sağlayabilecek ve gerektiği zaman fren sistemini kullanabilecek bir Cumhurbaşkanı Türkiye’nin geleceği açısından hayati derecede önemlidir.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.