Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

10May/140

ŞAŞILASI SAVUNMALAR – Feyzullah BUDAK

ŞAŞILASI SAVUNMALAR - Feyzullah BUDAK

17 ve 25 Aralık operasyonları ile rüşvet ve yolsuzluk iddialarına muhatap olan ve daha sonra da görevlerinden istifa etmek zorunda kalan 4 bakan TBMM’de haklarındaki fezlekeler görüşülürken kendilerini savundular. Daha doğrusu bunlardan üçü savunma yaptı, biri kendisini savunmadı bile. Ama şimdi savunma yapan üç eski bakanın savunmalarına bakınca doğrusu insan dördüncünün savunma yapmamasının kendisi açısından daha hayırlı olduğunu anlıyor.

Esasen bu eski bakanlar TBMM’deki savunmalarını yapmadan önce aynı günün daha erken saatlerinde AKP Genel Merkezinde yapılan toplantıda kendi milletvekillerine savunma yapmışlardı. Başka bir ifade ile TBMM’de yapacakları savunmanın önceden provasını yapmışlardı. Tabii basına yansıyan savunmalardan anlaşılıyor ki; eski bakanlara partide yaptırılan bu savunma provalarını her kim akıl etmişse doğrusu akıllıca bir iş yapmış. Çünkü, bu prova en azından savunmaların ne kadar ciddiyetsiz ve halkı iknadan uzak olduğu görülerek, TBMM’de yapılacak konuşmaların Meclis TV’den naklen yayınlanmasını, böylece halkın bu savunmaları doğrudan kendi kulaklarıyla duymasını  önlemeye fırsat verdi.

Şimdi 3 eski bakanın Meclis’te yaptığı savunmaların özlerine kısaca bir bakalım;

Egemen BAĞIŞ: “Üç kez, toplamda 1,5 milyon dolar rüşvet alma iddiası yalandır, iftiradır…” demiş. Bu savunmayı siz nasıl okudunuz bilmiyorum ama bende şöyle bir çağrışım yaptı; 3 ayrı seferde ve bunların toplamı olarak 1,5 milyon dolar rüşvet almadım. Ama mesela 2 ayrı seferde 1 milyon dolar veya  4 ayrı seferde 2 milyon dolar almış olabilirim.

Muammer GÜLER ise demiş ki; “Bir bakan şüpheli addedilemez. Savcı bir bakan hakkında soruşturma yapmaya yetkili değildir.” Bu savunma ise insanda sanki şöyle denilmek istendiği hissi uyandırıyor; Kardeşim biz bir bakanın şüpheli addedilemeyeceği ve Savcı’nın bakan hakkında soruşturma yapmaya yetkili olmadığı, başımızdaki bizden büyüklerin de bu konuda bizi hoş göreceği varsayımı ile bu işlere girdik. Şimdi nereden çıktı bu soruşturma filan…

Zafer ÇAĞLAYAN ise sonunda tüy dikiyor ve diyor ki; “Saati, Zarrap aldı. Ama parasını ben ödedim. Bunun için fatura Zarrap adına ama garantisi benim adıma” Yani bu da diyor ki; Ey öteki enayiler, bu ülkenin tek akıllısı ben olduğum için, sizin adınıza bulunduğum makamlarda işte bu işleri yaparım ve sonra da döner size işte böyle saçma sapan açıklamalar yaparım… Yerseniz…  Sanki bu ülkede hiç kimse, garanti belgelerine şahıs ismi yazılmadığını bilmiyormuş gibi… Yahut saatin parasını verenin, garanti belgesine istediği ismi yazdırma imkanı yokmuş gibi… Sanki, hiç ihtiyaç yokken garanti belgesine başka isim yazdırmanın, işin içindeki üç kağıdı daha net ortaya koyduğunu diğer enayilerin anlaması mümkün değilmiş gibi…

Ne diyelim; 3 ayrı konudaki 3 ayrı savunmanın tek bir hayvanı anımsattığına ilk defa tanık oluyoruz. Bu savunmalar bana devekuşunu hatırlattı da.

Hani şu; küçücük kafasını kuma gömüp, koskoca poposunu havaya diken ama böylece kendi kendisini göremediği için başkaları tarafından da görülmediğini sanan devekuşunu….

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.