27Mar/140
Allah’ın tokadı! – Mevlüt Uluğtekin YILMAZ
Sevgili okuyucularım, bu hafta, değerli eğitimci Hadi Önal’ın Elazığ’dan gönderdiği “Allah’ın tokadı” başlıklı yazısından, köşenin aldığı kadarını sunuyorum. Buyurun efendim; okuyalım:
“Hey gidi Ziya Paşa hey! Ne demişti bir zamanlar; “Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efraz/ Birkaç kuruşu mürtekibin cây-ı kürektir.” Türkçesi ile “Milyonla çalanlar yüksek ve şerefli mevkilere yükseltilerek baş tacı edilir; birkaç kuruş çalan hırsız ise kürek cezasına çarptırılır.”
“Hani diyorum merhum, bu günleri yaşasaydı kim bilir neler derdi. Hele de çalarken suçüstü yakalanmanın verdiği şaşkınlık, telaş, huysuzluk ve korku ile hırsız yerine savcıların; vurguncu, soyguncu yerine onu yakalamakla görevli polislerin cezalandırıldığını görse...
Bunların da devlet adına, devleti yönetenlerce uygulandığına şahit olsa...”
“Hırsızın korunup kollandığı, yolsuzlukların üstlerinin örtüldüğü; çalanın, götürenin, yiyenin yanına kâr kaldığı bir ülkede; hortumculuğun, vurgunculuğun, soygunculuğun, rüşvetin, irtikâbın önü alınır mı? Peki, böyle bir ülkenin sonu olur mu? Âlemlere rahmet olarak yaratılan Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.s); “Sizden öncekiler şu sebeple helâk oldular; onlar, güçlü bir kimse hırsızlık yaptığı zaman, hırsızı serbest bırakırlar. Güçsüz bir kimse hırsızlık yapınca da, ona ceza uygularlardı” (eş-Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, VII,131,136”
“Efendim, hırsızı yakalatmak isteyen savcı ile yakalamak isteyen polislerin gayesi farklıymış da... Bunların amacı üzüm yemek değil bağcıyı dövmekmiş de... Bütün bu olanlar iftiraymış da... (...) Yani o ayakkabı kutularından çıkan paralar, bir Bakan çocuğunun evinde görüntülenen yedi çelik kasa, para sayma makineleri; dolarlar, dolarlar... Olmaması gereken yerlerde yükselen binalar, rüşvet verdiğini itiraf eden bir enişte... Bakan istifaları, ek savcı görevlendirmeler, sonra ekiyle birlikte savcıları görevden almalar... Binlerce polisin görev yerlerinin değiştirilmesi, daha dün halkın oyuna büyük bir beğeni ile sunulan HSYK’yı değiştirmek için olağanüstü gayretler, kinler, öfkeler...”
“İnsanın kendisinden bir kuşkusu, korkusu yoksa böylesine insanlığın ve İslam’ın suç saydığı fiiller işlenmemişse; bu telaş, bu öfke, bu korku niye?”
“Biz gayet iyi biliyoruz ki iftira bir suçtur. Hem de TCK’ya göre ağır bir suç. Paraya tahvili olmayan bir suç... Eğer bu suçun işlendiğine inanılıyorsa niçin iftira suçunu işleyenler hakkında dava açılmıyor da, sağa sola savurarak yeni suçlar işlemelerine göz yumuluyor ve zemin hazırlanıyor? Buyurun, işte hırsızlık, soygun, vurgun, irtikâp suçu ile itham edilenler size söylüyorum; güç sizin elinizde değil mi?”
“Kendi ayıbınızı örtmek için bir gulyabani yakıştırmasına sarılmak, kendi vehminizle oluşturmaya çalıştığınız hayali suçlamalar da sizi kurtaramaz. Hırsın emrine verdiğiniz o küçük aklınızla belki insanları bir müddet daha oyalayabilir bir süre daha kandırabilirsiniz ama bizleri yaratan Allah’ı asla!
Kaldı ki siz bu ülkenin vatandaşlarını bu derece akıldan, mantıktan, izandan ve vicdandan uzak mı sanıyorsunuz? Milletin gözü önünde cereyan eden bütün bunları söz kalabalığı ile örteceğinizi ve milletin huzuruna bir kez daha mağdurları oynayarak çıkacağınızı mı düşünüyorsunuz? Siz, bu milletin bulanık suda balık avlayanlara zaman içerisinde nasıl ders verdiğini herhalde unutmuşsunuz. Siz, sanırım bu milletin feraset tarihini hiç okumamışsınız!”
Sevgili Hadi Önal’ın yürek yangını sözlerinin bir kısmı böyle...
Ne diyelim... Ulu Tanrı, kul hakkı yiyenleri bu dünyada rezil etsin; öbür dünyada da cehenneminde ’ağırlasın’!
Esen kalın efendim.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.