Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

12Ara/130

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) YAŞIYOR – M. Veysi DÖRTBUDAK

2011.09.06medarmveysidibudak003HZ. MUHAMMED (S.A.V.) YAŞIYOR - M. Veysi DÖRTBUDAK / MEDAR Mevlana Düşüncesi Araştırma Derneği Başkanı                                                                                                                 

Geçenlerde sanatkâr dostum Sayın Uğur Altınok’dan bir elektronik mektup aldım. Önce mektubu verecek yorumu arkasından yapacağım. Umarım hoşlanırsınız. Çünkü Hz. Mevlânâ “Anıldığım zaman sizde olan hoşluğum ben.” diyor. Siz de  içinizde bu hoşluğu bulacaksınız, Muhammed’le (S.A.V.) olacaksınız.

Medine\'yi Ağlatan Ezan -

Allah Resûlü hasta yatağında soğuk terler döküyor. Hazreti Aişe\'nin gözü yaşlı, Hazreti Ebu Bekir\'in başı yerde, Kainatın Efendisi ebedi yolculuğun eşiğinde son nefeslerini sayıyor. Medine soluk almadan bekliyor.

Buruk yürekler, endişeli bakışlar ve köşelerde sessiz sessiz akıtılan göz yaşları.. Tek istenilen şey, bir haber. Habibin sıhhat haberi. Fakat Alemlerin Rabbi daha fazla uzatmayacaktır dünya gurbetini Habibinin. Ahmedi\'nin yüreğini daha üzmeyecektir bu çöllerde.

İşte son an son nefes ve Habibin dudaklarından dökülen son söz: \'\'Er-Refîku’l-a>la! Er-Refîku’l-a>la!\'\' \'\'Yüce dost! Yüce dost!\'\'

Kainatın Sevgilisi ulaşıyor dostuna.

Ezan vaktidir. Resûlullah\'ın yokluğundaki ilk gecenin sabahı. Bilal, elini kulağına götürmek için hazırlanıyor. Mukaddes daveti duyuracak. Lakin yüreği yanıyor. Yanık sesi, yanık yüreğiyle hepten hüzne bürünmüş başlıyor Ezan-ı Muhammedi. Ve tam \'\'Eşhedü enne Muhammedü’r-Rasûlullah\'\' derken bir hıçkırık kopuveriyor Bilal\'in ciğerlerinden. Bilal ağlıyor, sahabeler ağlıyor. Dalga dalga hüznüyle yayılıyor Gülbang-ı Ahmedî. Peygamber Müezzini ezanı güçlükle bitirebiliyor.

Medine Peygamber şehri. Hiç böyle görmemişti bu şehri Bilal. Her bir taşından göz yaşı damlıyordu sanki. İşte bu sokaklardan yürümüştü Allah Resûlü. Bu mescitte oturmuştu. Şu kütüktü yaslanıp da hutbe okuduğu. Mübarek ayaklarının değdiği toprak bu topraktı. O\'nun gül kokusu sinmişti bu yerlere. Medine O\'nu bulduğu gün, can bulmuştu. Ama şimdi O yoktu bu şehirde. Her zerresine hasretini nakşedip göçüp gitmişti işte. Bilal Medine\'de duramazdı artık. Baktığı her yönde O\'nun hatırasının canlandığı, yüreğine hicran ateşleri yağdıran bu şehirde kalamazdı. Hasretini bağrına basıp Şam’a gitti. Aradan seneler geçti. Medine Peygambersiz, ezanlar Bilalsiz...

Seneler geçti. Halife defalarca Bilal\'i Medine\'ye çağırdı. Tüm ısrarlara rağmen Peygamber Müezzini kabul etmedi bu davetleri. Fakat bir gece Efendimiz (S.A.V.) rüyasına geldi Hazret-i Bilal\'in. Allah Resûlü (S.A.V.) nurlar içinde ona bakıyor, sitemvâri bir tavırla: \'\'Ne zamandır beldemize uğramaz oldun Ya Bilal\'\' diyordu. Ertesi sabah Bilal, emri alan asker gibi fırladı. Derhal Medine yollarına koyuldu. Bilal\'in ne sıcakta pişen vücudu, ne uzayan yollara bakan gözleri vardı. Hissettiği tek şey kalbindeki tarifsiz sızıydı. Özleten, ağlatan, yandıran bir sızı.

Günlerce süren yolculuğun ardından Bilal, sevgilisini gömdüğü hicran şehrine ayaklarını basıyordu işte. Ve o gün Medine bir zamanlar çok iyi tanıdığı bir sesle açıyordu gözlerini sabaha. Sesi duyan daha iyi işitebilmek için kapılara koşuyordu. Sokaklara dökülen insanlar heyecan içinde birbirlerine tek bir şeyi haber veriyordu. \'\'Bilal gelmiş! Seneler sonra Bilal Medine\'ye dönmüş.\'\' Kalpler sanki yerinden çıkacaktı. Sokaklarda kadınlar, çocuklar Medine böyle bir şey görmemişti. Bütün şehir mescide akıyordu. Onlar bu sesi hep peygamber hayattayken duymuşlardı. Bu sesi işitip de gittiklerinde mescide Allah Resûlü\'nün o mübarek yüzünü görmüşlerdi yıllarca. Peki ya şimdi? İşte bu ses Bilal\'in sesiydi. Yoksa Muhammet Mustafa (S.A.V.), kainatın biricik sevgilisi şimdi de mescitte miydi? Birisi deseydi ki: \'\'Evet, Peygamberimiz (sav) mescitte, müminleri namaza bekliyor.\'\' Şüphesiz buna inanmayan kalmayacaktı. Bir anda çağlayan hisler o koskoca hakikati unutturuvermişti. Allah Resûlü artık aralarında yoktu ve dönmesi de mümkün değildi. İşte o dem herkes koyuverdi kendini.. Genç, ihtiyar, kadın, çocuk herkes herkes ağlıyordu. Her şey ortadaydı. Bu ses bu semalarda Aleyhisselam’sızdı.

Bilal de yüreğinin yangınlarına su serpiyordu gözyaşlarıyla. O da ağlıyordu.

Hıçkırıklara karışan bu ezan bütün Medine\'yi ağlatmıştı. Bu Hazret-i Bilal\'in okuduğu son ezanı oldu. Şam\'a döndükten bir süre sonra o da Hakk\'a yürüdü.”

Gelelim bizim sözümüze...

Resûl-i Zî-şân diğer âleme yürüdükten sonra Hz. Ömer’in “Her kim ki Muhammed öldü diyorsa onun başını bu kılıcımla keserim.” sözüyle, Hz. Mevlânâ’nın “Sen bana Mustafa ol, ben sana Ömer olayım” nutkunun manasını daha iyi kavradım.

Seven için MUHAMMED YAŞIYOR. “Göz oldur ki Hakk’ı göre”. Muhammed’i bulmak dilekleriyle...

Bunları yazarken Hz. Yunus sesleniyordu:

İstediğimi buldum eşkâre can içinde

Taşra isteyen kendi kendisi ten içinde

Bir isen birliğe gel ikiyi elden bırak

Bütün manî bulasın sıdk u iman içinde

Girdim gönül şehrine daldım anın târına [içine, karanlıklarına]

Aşk ile seyrederken iz buldum can içinde

Yunus senin sözlerin manidir bilenlere

Söyleyeler sözünü devr ü zaman içinde içinde

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.