Mücadelenin düşmanı konformizm – Hulki ÇEVİZOĞLU
Mücadelenin düşmanı konformizm – Hulki ÇEVİZOĞLU
Bütün mücadelelerin ortak bir düşmanı var:
Konformizm!
Yani uyduculuk, uyumculuk, rahat düşkünlüğü!
Bu hastalığa yakalanmışsanız, ne bireysel mücadelenizde ne de toplumsal mücadelenizde başarılı olabilirsiniz.
*
Toplum olarak çok geç kaldık ama yine de kendimize çeki düzen vermek için bugünden ve dünden örneklendireyim.
Örneğin, bugün Türkiye’de Atatürkçü, çağdaş kesimin izlediği, okuduğu bir TV-gazete satılıyor.
Millet hisleniyor, milli duygularıyla ateş püskürüyor,
Bu insanlardan ne beklersiniz?.. O TV-gazeteden uzaklaşmalarını ve kendi görüşündeki gazetelere-kitaplara sahip çıkmasını değil mi?
Ama hayır. Karşıt görüşün eline geçen TV-gazete, ilk birkaç günden sonra yine aynı reyting ve tirajını koruyor.
Bu nasıl bir bilinçtir?
“Bu adam şudur, budur” diye eleştiriyor, sonra gidip onun gazetesini okuyor, o adamın kitabını alıyoruz!
*
“Konformizm” (conformisme/sosyal uydumculuk) psikolojinin inceleme alanı.
Bu teoriye göre, insanlar kendilerini topluma uyum sağlamaya zorunlu hissediyor.
Sosyal psikolog Solomon Asch (1907-1996), “uyum sağlama dürtümüzü” deneylerle ortaya koymuş. Buna göre özetle, “insanlar çoğunlukla aynı fikirdeymiş gibi” yapıyor ve buna kendisini ikna ediyor.
İnandığı temel değerleri ve algıları, “uyum sağlama eğiliminin” altında kalıyor, eziliyor. Ama bunun farkında değil.
Yani, “Vay benim gazetem satıldı, Allah kahretsin” diyor; ama o gazeteyi birkaç gün sonra almaya devam ediyor. (Mazereti de buluyor: “Ama ben bir tek filanca yazar için okuyorum!”)
Sosyal psikolog Asch’in bu deneyini Türkçe’mizdeki şu söz özetliyor aslında:
Hem ağlarım, hem giderim!..
*
Dünden bir örnek vereyim.
Yıl, 1921. Kurtuluş Savaşı sürüyor. İstanbul da işgal altında.
Bugünkü gibi bir Ramazan ayındayız. Yahya Kemal Beyatlı o gün şunları yazıyor.
“Biraz anlayışı olan bir Türk, İstanbul halkının bu hazin günlerimizde bile devam eden gafletine baka baka üzüntüsünden verem olur gider. Birçok kereler dediğimiz gibi, hissiyle milli varlığına pek ziyâde bağlı olan bu halk, fikirce bilakis son derece kayıtsızdır.(...)
İnönü askerlerinin yaralarını sardırmak için 185.000 lira veren bu halk, bir maaş aldı mı hemen Yunan bakkallarına, Yunan mağazalarına koşar, bir aylık maaşın toplamı olan 1.200.000 lirayı, hem de her ay, Yunanlılara cephane yetiştiren Yunan teşkilatının eteğine döker. (...) Müslümanlar fark etmiyorlar ki, Yunan ordusuna yataklık ediyorlar; çünkü en basit bir muhakemeyle bu gafletin başka bir tâbiri yoktur.(...)
Üç sene sürekli mâceralardan sonra anlaşıldı ki, Türkiye Yunanlılığı, Yunanistan’a taş çıkarıyor. Mamafih, Yunan vatanperverliğinin şeydâsı (delisi, mecnunu) olan bakkallar, mağazalar zerre kadar istiflerini bozmadılar. Türk parası kasalarına eskisi gibi aktı. Bu kara günlerde bu hazîn saatlerde sürekli akıyor da.(...)
Bu asırda zekâsıyla yaşayacağına içgüdüsüyle yaşayan bir halk, dünyanın güzergâhı olan bir başkentte nasıl barınabilir?”
*
Yahya Kemal, “Müslümanların Müslüman bakkallardan alışveriş yapmasını” istedikten sonra, ağır konuşuyor:
“Dediğimiz gibi İstanbul halkı, hissen milletine pek bağlı, lâkin fikren bu derekededir (en aşağı basamaktadır). Kaderin sevkiyle Anadolu’daki milli mücadeleye katılamadı. Bari etkili olduğu kadar, basit de olan bu ekonomik savaşa (cihâda) azmetse.”
(“Ramazanla Beraber”, Yahya Kemal Beyatlı, İleri Gazetesi, 9 Mayıs 1921)
*
Nasıl, dün ile bugün arasında bir fark var mı?
Başbakan Erdoğan boşuna üzülmesin ve iftarlarda tehlike altındaymış gibi konuşmasın. (“Kemirgenler, esnafı zor durumda bırakacaklar, ekonomiyi çökertecekler” v.s.)
Büyük bir kitle konforundan (rahatlığından) vazgeçmiyor.
Öte yandan, bu konformizm, Türkiye’de bu kadar bol dönek olmasını da açıklıyor sanırım.
Yaşasın konformizm!
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=27608
03 Eylül 2013, 09:22
Olay budur, tahlil / analiz budur ve şu anda da bu olmaktadır. Bence 3 ayda bir bu yazının tekrar be tekrar okunması gerekir. Ah Yahya Kemal, ah!