Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

14Ağu/130

Sermaye şirketlerinde intikal eden nedir? – Osman Arıoğlu

Sermaye şirketlerinde intikal eden nedir? - Osman Arıoğlu

Veraset ve intikal vergisi, uygulaması nadir olduğu için en az ilgi gören bir vergi türüdür. Bu nedenle bu vergiye ilişkin açıklama ve yorumlar da son derece eskilerde kaldı. En son bu vergiye ilişkin değişiklik 1998 yılında 4369 sayılı kanunla yapıldı. O da sadece tarifenin yenilenmesi özellikle veraset kısmına ilişkin tarifenin önemli ölçüde azaltılması şeklinde oldu.

Son yıllarda bu verginin veraset kısmının kaldırılması, intikal kısmının ise gelir vergisi içerisine konulması bir hayli gündem buldu. Ancak TBMM’ye gönderilen Gelir Vergisi Tasarısı’nda görüldü ki, bu düşünceden vazgeçilmiş durumdadır. Şimdi yine veraset ve intikal vergisi uygulaması eskiden olduğu gibi devam edecek.

İki tarhiyat söz konusu

Veraseten intikallerin vergilenmesinde iki tarhiyat söz konusu. Birincisi; ölüm tarihinden itibaren 4 ay içerisinde mirasçılar tarafından verilen beyan üzerine yapılan tarhiyat. İkincisi ise bazı intikaller için farklı değerleme ölçüleri uygulanmak suretiyle takdir komisyonunca yapılan tarhiyat. Konuya ilişkin düzenleme VİVK’nun 10. maddesinde yer almaktadır.

Maddeye göre temel prensip intikal eden malların VUK’a göre bulunan değerleridir. Ancak ilk tarhiyat için mükellefler yani mirasçılar maddede belirtilen değerleme ölçülerine göre değerlemek suretiyle belirtilmeyenler bakımından ise VUK’un servetleri değerleme ölçülerine göre değerlemek suretiyle beyan ederler.

Hisse senetleri nasıl değerlenir?

Maddede belirtilen değerleme ölçülerinden hisse senetlerinin değerlenmesine ilişkin olan hüküm aynen şöyledir: “Esham; borsada kayıtlı ise ölüm tarihine takaddüm eden 3 yıl içindeki en son muamele değeri ile değerlenir. Borsada kayıtlı değil ise veya kayıtlı olup da 3 yıl içinde muamele görmemiş ise itibari değerle değerlenir.”

Bu hükümden görüleceği üzere borsada rayici olmayan hisse senetleri bakımından ölçü itibari değerle yani üzerinde yazılı olan değerle değerlenecek.

Maddede iki ayrı tarhiyatı gerekli kılan hüküm ise, “İdare yukarıdaki esaslara göre beyan edilen bu değerler üzerinden vergiyi beyannamenin verildiği tarihten itibaren en geç 15 gün içinde tarh eder. Tarh edilen vergiler intikal eden malların Vergi Usul Kanunu’na göre bulunacak değerlerine göre ikmal edilir” şeklindeki hükümdür.

Bu hükümden görüleceği üzere idarece yapılacak ikinci tarhiyatta intikal eden varlıkların VUK’da yer alan değerleme ölçülerine göre bulunan değerleri esas alınır.

Problem nedir?

Buraya kadar her şey tamam. Peki problem ne diyecek olursak; problem uygulamada özellikle ticaret şirketi sahibi ile sermaye şirketi ortağının vefatı sonrasında ikinci tarhiyat için takdir komisyonuna done sunmak üzere vergi inceleme elemanlarınca hazırlanan raporlar sırasında aynı şekilde hareket edilmesinden kaynaklanıyor. Aslında uygulama nadir olduğu için yapılan tespit ve uygulanan ölçüler inceleme elemanına göre de değişebiliyor.

Peki fark nedir dediğimizde, başlıktaki soruya gelmiş oluyoruz. Cevap, sermaye şirketinde intikal edenlerin şirket bilançosunun aktifinde yer alan her bir değer değil, hisse senedi olduğu gerçeğidir. O zaman da yapılması gereken şirketin ölüm tarihindeki bilançosuna göre bulunan öz sermayesine göre hissenin değerinin hesaplanmasından ibaret olmalıdır. Yoksa bilançodaki her bir kalemin değerlenmeye kalkılması yanlış bir uygulama olmaktan öteye gitmeyecek.

Takdir komisyonu da inceleme elemanı raporunda yer alan öz sermayeyi baz alarak intikal eden hisse değerini takdir edecek. Tabii bu yine borsada işlem görmeyen hisse senetleri için geçerlidir. Borsada işlem görenler için VUK’a göre de alınması gereken değer borsa rayicidir.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.