Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

25May/130

Mutlu Olmak O Kadar Zor mu ki… / Yrd. Doç. Dr. Süleyman COŞKUNER

eskifotoraflar101_thumb_thumbMutlu Olmak O Kadar Zor mu ki...

Mutlu olmak, yüksek kaliteli yaşamın ve kaliteli bir insan olmanın en önemli faktörlerinden birisidir. Zira, mutluluk eksik olduğu zaman, diğer faktörler kaliteli olsa dahi, kaliteli yaşamda bir noksanlık var demektir. İnsan vücudundaki tüm organların birbirleriyle uyumlu ve senkronize bir şekilde çalışarak sinerji yarattıkları gibi, mutluluk unsuru da, toplam kaliteli yaşamda diğer kalite faktörleri ile birlikte uyumlu olduğu zaman bir anlam ifade eder. Sağlıklı bir kişi, eğer mutlu değilse, kaliteli yaşamı noksanlaşacak ve uzun vadede sağlığına  da darbe vurulacaktır.

Mutlu olmak, kişisel dünyada, aile çevresinde, çalışma hayatında ve toplumsal atmosfer içerisinde, birbirleriyle ilişkili ve sinerji etkisi doğurarak etkileşimler sonucu meydana gelir. Yani, kişinin kendi dünyasında mutlu olamaması, çevresinde de mutlu olamamaya sebep olurken, dış dünyadaki mutluluğu olumsuz etkileyen faktörler de, diğer mutluluk iklimlerini olumsuz yönde etkiler.

Kişinin öncelikle bireysel bazda kendisinin mutlu olması ve bu mutluluğu bütün çevresine yayması gerekir. Mutluluğu çevreden beklemek, birtakım şartlara bağlamak, gelmesini beklemek, arkasından kovalamak asla doğru bir yaklaşım değildir. Çünkü, çevrenin de kendisine göre olumsuz şartları vardır. Şartlara bağladığımız zaman, hedeflediğimiz şartlara ulaştığımızda, daha yeni şartlar karşımıza çıkacaktır. Gelmesini beklemek, mutluluğu başkalarına havale etmek demektir ki, başkaları zaten bizden mutluluk istiyor olabilir.

O halde yapılacak olan, mutluluğu kendimizin üretmesidir. Nasıl mı? Yüksek kaliteli bir insan olarak yaşamaya başladığımız andan itibaren hangi imkanlara ulaşabildik ise, onlarla mutlu olmanın yollarını bulmakla... Hakkıyla çalışarak, üreterek, öğrenerek, paylaşarak, değer vererek, onore ederek, sevgi sunarak, hoş görerek, affederek, sinerji üreterek, etkinlik ve dinamizm sahibi olarak elde ettiğimiz güç ve imkanlara şükrederek, kanaat ederek, tevekkül ederek mutluluğu kolaylıkla üretebiliriz.  Neye sahip isek, ona sahip olamayanları düşünerek, yarının ne getireceğini bilemeyerek, bu günün ve anın keyfini ve mutluluğunu çıkararak yaşamayı bir alışkanlık haline getirmemiz gerekmektedir.

Mutlu olmak için: Önce kendimizi seveceğiz ve çevremize sevgi ve türevlerini bıkmadan usanmadan sunmaya devam edeceğiz. Karşılık beklemeden, ne verirsek bize fazlasıyla geri döneceğinin bilincinde olarak. Kaliteli bir insan olmanın bütün faktörlerini üzerimizde taşıyacağız. Eğer bir veya birkaçı noksan olursa, kalitemizle birlikte mutluluğumuz da hemen kanatlanacaktır. Sonra aile fertlerimizi, akrabalarımızı, komşularımızı, çalışma arkadaşlarımızı, patronumuzu, yaşadığımız şehrimizi, ülkemizi ve dünyamızı çok seveceğiz. Dikkatlice bakmasını ve değerlendirmesini becerebilirsek, saydığım unsurlar içinde bizi mutlu etmeye yetecek ve artacak kadar güzellikler olduğunu görebileceğiz. Tabi, kabuğun altındaki yarayı değil de, yaranın üstündeki kabuğu görmeyi bilebilirsek...  Soruna değil, çözüme odaklanmayı becerebilirsek...

Ailemizdeki ve çevremizdeki herkesi, her türlü kusurundan dolayı affedeceğiz, hoş göreceğiz, merhametli olacağız ve sivilceyi kaşıyıp kanser yapmayacağız. Eksiklerini, kusurlarını, ayıplarını, yetersizliklerini, başarısızlıklarını araştırıp, deşeleyerek ortaya dökmeyeceğiz. Affedeceğiz ki Yaratıcımız da bizleri affetsin.

Onların özellerine ve özgürlük sınırlarına saygılı olacağız. Özellikle cinsiyet farkından doğan özel talep ve ilgi alanlarına saygı göstereceğiz. Her zamanı bir bilmeyeceğiz. Bir insanın bir anı bir anını tutmayabilir. Karşılaştığımız her hangi bir olumsuzluk karşısında, hemen gürleyerek ortamın güzelliğini bozmak yerine, "vardır elbet bir geçerli sebebi veya mazereti" diye olaya yaklaşmamız daha uygundur.

Eşimiz ve çocuklarımız, hatta varsa hizmetçilerimize dahi asla ve asla emirler yağdırmamalıyız. Azami kibarlığı, nezaketi, naifliği ve tatlı dilli olmayı elden bırakmamalıyız. Kimsenin gönül gücünü incitmemeliyiz. Sevdiklerimizle ilişkilerimizle oluşturduğumuz "sevgi sermayesi hesabı"nı sürekli besleyerek dolu tutmalıyız. Aksi takdirde iflas kaçınılmaz olur.

Kimseyi doğru yola götürme amacıyla öğretmenlik yapmaya kalkmamalı, yalnızca yaşayarak ve uygun bir üslupla ileterek örnek olmalıyız. Had bildirmeden, haddimizi bilerek, inatçılık ve iddiacılığa başvurmadan, tartışma ve anlaşmanın ölçüsünü kaçırmadan, kibir ve hırsa kapılmadan, önyargılı olmadan, genel kabul görmüş insanlık değerlerini ayaklar altına almadan, yüksek kaliteli bir yaşam sürerek, mutluluğumuzu da perçinlememiz gerekmektedir.

Çalışmak, öğrenmek, okumak, araştırmak, üretmek, paylaşmak, iyilik yapmak, dostluk ve arkadaşlığa yatırım yapmak, gelecek nesillere anlamlı miraslar bırakmak gibi, yüksek kaliteli eylemleri yaşamımızda alışkanlıklarımız haline getirerek, mutluluğumuza yüksek katkılar sağlamalıyız. Bunları önemli işlerimiz olarak kabul edip, zamanında gerekli hassasiyeti göstermediğimiz zaman, kalitemizle birlikte mutluluğumuzun da uçup gideceğini iyi bilmeliyiz.

UNUTMAYALIM: Bizim ve organlarımızın yedeği yok. Dünyaya bir kere geldik. Geçen günleri geriye getirebilme imkanımız yok. Yaratıcımız bizleri kaliteli ve mutlu yaşayalım diye bir çok imkanlar vermiş. Onları  kendi ellerimizle kalitesizleştirerek, mutluluğumuzu kaybetmenin alemi yok. Kaliteli ve mutlu yaşamak da, kalitesiz ve mutsuz yaşamak da bizim ellerimizde. TERCİH BİZİM.

Selam, sevgi ve dualarımla...  Allah'a emanet olunuz...

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.