Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

24Mar/130

Bilgi Toplumunda Kimliklerimiz – Yunus ÖZEN

Yunus-Ozen-Ahsen-Okyar-Av-Ruhittin-Sonmez753Bilgi Toplumunda Kimliklerimiz - Yunus ÖZEN

(Aşağıdaki yazı 18 Mart 2011 tarihinde sanal kimlikler üzerine benimle yapılan bir röportaj için verdiğim cevapların tamamıdır.)

Sanal Kimlik diye bir tanımlama sizce doğru mu?

Sanal derken interneti kastediyorsak, evet. İnternette bir takım işler yaparken iz bırakıyoruz. Sanal dünyada da bir kimlik inşa ediyoruz yani. Ama zamanla fiziksel dünyadaki kimliğimizle sanal dünyadaki kimliğimiz bütünleşmeye başladı. Gelecekte sanal kimlik tanımlamasına ihtiyaç duyulmayacak kadar iç içe geçmiş kompleks bir kimliğe sahip olacağız.

Geriye dönüp bakarsak?

Ben internetle 1996’da tanıştım. Sektörde ilk iş deneyimimi lisede öğrenci iken internet satan bir bilişim şirketinde önce stajyer daha sonra yarı zamanlı çalışan olarak yaşadım. Türkiye’de internetin yayılmasına ilk dönemlerinden beri şahitlik etme fırsatım oldu. Daha öncesinde de internet vardı ama çok küçük bir kitle tarafından kullanılıyordu. Benim tanışmam kitlesel kullanımın başlangıcına denk geliyor.

O yıllarda halk arasında yaygın olan ismiyle “mırç” diye anılan gerçek zamanlı sohbet programları çıktı. Seçtiğimiz rumuzlarla, gerçek ismimizi kullanmadan sohbet odalarında paylaşımlar yapmaya başladık. Paralel bir kimlik inşası o dönemde başladı diyebiliriz. Genelde gerçek kimlikler pek söylenmezdi, bilinmezdi. Ama insanlar bu sanal sohbetleri gerçek dünya arkadaşlıklarına taşımaya çalışırlar, bin bir türlü hilelerle karşı tarafın gerçek kimliğine ulaşmaya çalışırlardı.

Günümüzde de gördüğümüz forum siteleri ucuz ve kolay kurulur hale gelince yine müstear isimlerle bilgi ve fikir paylaşmaya başladık. Üyelik bir e-posta adresi ile başladığı için kısmen de olsa gerçek kimlikler oluşmaya başladı diyebilirim. Sosyal statülerini ve gerçek kimliklerini gizleyerek insanlar anonimliğin verdiği rahatlıkla her türlü uç düşüncelerini dahi ifade edip tartışır oldular.

Türkiyede anonim kimliklerle paylaşım yapılan ekşi sözlük ile başlayan bir sözlükler dönemi vardır. İnsanlar rahat bir dille, küfür ve argo da içerebilen yazılar yazıyorlar. Hemen hemen tamamı Türkiye’de yasaklı. Yasaklı olmaları kullanımın önüne geçemiyor.

Yakın geçmişte Yonja ve diğer arkadaşlık siteleri tanıştığımız sonrasında Twitter, Facebook gibi global sosyal siteler sayesinde herkese sirayet eden gerçek kimlikle paylaşımlar yapma dönemi başladı.

Twitter gibi servisler üzerinden şahsi bilgilerimizi ve fikirlerimizi herkesin görebileceği şekilde paylaşırız. Arama motoru sonuçlarında da görünür paylaşımlarımız. Facebook gibi üyelik duvarının arkasında yapılan ve sadece arkadaş olarak kabul ettiklerimiz tarafından görülen arama motorlarının göremediği paylaşımlar da yapıyoruz.

Belki de 5 yıl önce başkaları alıp internete koysa dava açacağımız bilgileri kendi elimizle kamuya açık hale getirmeye başladık.

Kullandığımız bu servislerin gizlilik ayarlarını çoğu zaman kullanmadığımız için ve sürekli yeni insanlar ekleyerek arkadaş listelerimizi 1000’li rakamlara taşıdığımız için mahremiyet söz konusu olmaktan çıkmaya başladı. Zaten gizlilik ayarları da yüzde yüz gizlilik sağlamıyor.

Artık fiziksel kimliğimize paralel sanal bir kimliğimiz olma dönemi geride kaldı. Kendi elimizle kendi özelimizi kamuya açma furyasının önünde durmak da neredeyse imkansız oldu. Kullandığımız sosyal siteler ve diğer internet servisleri üzerinden fiziksel kimliğimizi tamamlayan bir kimlik inşası hızla sürüyor. Artık paralel kimlik demek bence doğru değil. Kompleks bir kimliğimiz var.

Blogların sanal kimlikteki yeri nedir?

Blog kısaca web günlüğü demek. Fiziksel dünyada günlüklerimiz mahrem nesnelerdir. Gizli yazarız. Bloglarda durum tam tersidir. Yazdığımız yazılar okunsun, paylaştığımız resim ya da videolara bakılsın isteriz. Bu yüzden herkesin görebileceğini bilerek bir şeyler paylaşırız. Dolayısıyla samimi üslubunu bir kenara bırakırsak muhtevasını kontrollü bir şekilde oluştururuz. Sosyal sitelerin aksine bilinçli yaptığımız paylaşımlardır blog girdileri.

Her insanın diğer insanlar üzerinde bıraktığı bir intiba vardır yani herkes “ben” denilen kişisel bir markayı yönetir aslında. Buna itibar da diyebilirsiniz. İtibarımızı korumaya ve artırmaya fiziksel dünyada çok dikkat ederiz. Blogları ben sanal dünyadaki marka ve itibar algısı ile birlikte değerlendirmeyi tercih ediyorum. Orda kendimizi anlatırız ama görünmek istediğimiz şekilde anlatırız. Her özel bilgiyi paylaşmayız. Facebook’ta paylaştığımız her resmi blogumuza koymayız mesela.

Sanal kimlik üzerinden gerçek tehlikelerden söz edilebilir mi?

Sosyal sitelerin ve internette paylaştığımız kişisel bilgilerin tehlike oluşturduğu durumlar da oluyor tabiki. Özellikle belli yaşın altındaki gençlerin ve çocukların paylaştıkları kişisel bilgileri sosyal platformlardan toplayıp bu bilgilerle çocuğun ya da gencin yaşadığı yeri, kişisel özelliklerini öğrenen, bu bilgilerle onlara zarar vermeye çalışanlar oluyor. Bu konuda ailelere bence çok iş düşüyor. Aileler bunun farkında olmadığı için aslında büyükleri bu konuda bilinçlendirecek çalışmalara ihtiyaç var.

Paylaştığınız bilgilerden yola çıkıp eşyanızı gasp etmeye, evinizi soymaya çalışanlar olabilir. Bu tür tehlikeler herkes için var tabiki.

Sanal ortamlarda paylaşılan kişisel bilgiler istihbarata dönüşüyor mu?

Ben bu soruya cevap vermeden önce biraz otoriteden bahsedeyim isterseniz. Otorite itaat ve güven ister. Otorite devamlılığını sağlamak için gücü elinde tutmak ve otoritesi altındakileri sürekli kontrol etmek ister. Her şeyi bilmek ister. Bu bazen bir şahıs bazen bir kurum olur. Bazen siyasidir, bazen sivildir. Ailede baba bir otoritedir. Öğretmen bir otoritedir. Patron otoritedir. Devlet de otoritedir.

İnternet yapısı gereği kontrol sevmez. Her şeyin çok fazla yolu vardır. Ama otoriteler de buna rağmen çalışırlar. Kontrolü sağladıkları zamanlar da olur.

Devletlerin ya da örgütlerin de yapılarını sürdürmek için yaptıkları bilgi toplama gözleme çalışmaları vardır. Bu erki elinde bulunduranlar farklı düşünceleri, alternatif fikirleri çoğunlukla hoş karşılamazlar. Otoritelerine zarar verdiğini düşündükleri masum çalışmaları bile engellemek isteyebilirler, zarar vermeye yeltenebilirler. Bu beklendik bir durumdur. Doğal olarak yabancı ülkelerin görevlileri de bizi bu amaçla takip ediyor olabilir.

Bütün gizlilik ayarları, şifreler ve tedbirlere rağmen internette paylaştığımız hiç bir bilginin gizli kalamayacağını düşünüyorum. Bunun için çok fazla misal verilebilir. En yakın arkadaşınıza gönderdiğiniz mahrem bir bilgi bile onun yanlışlıkla bütün e-posta listesine göndermesi sonucu bir anda istemediğiniz kişiler de dahil olmak üzere yüzlerce kişinin eline geçebilir.

Bizimle çekildiği resimleri Facebook’ta paylaşan arkadaşımız da masum niyetlerle bizim bilgilerimizi kamuya açık hale getiriyor bir yandan. Buna nasıl engel olacaksınız ki?

Zaten kendi rızamızla paylaştığımız ve arama motoru sonuçlarında da çıkan bilgilerimiz var internette. Bunları bulmak ve birleştirmek için gizli ya da özel güçlere sahip olmak da gerekmez.

Bize hizmet veren sosyal siteler ve ücretsiz e-posta sağlayıcıları da bir ülkede ticari faaliyetlerini sürdürdükleri için kurulu oldukları ülkenin kanunlarına tabidirler. Mesela google sizin gmail’deki bilgilerinizi hukuki gerekçe ve güvenlik amacıyla talep eden ABD hükumetine teslim edebilir.

Saydığım gerekçeleri düşündüğünüzde bilgilerimizin bir yerlerde dosyalanıyor olabileceği fikri gerçek dışı değil. Gizlilik de aslında mutlak gizlilik değil.

Bütün bunların dışında internette sunulan bütün ücretli / ücretsiz servislerin asıl amacı kâr elde etmektir. Yani ticari birer girişimdirler. Bu durumda ticari amaçlarla da bilgilerimiz bir yerlerde depolanır, kategorize edilir, kullanılır.

Gönüllü fişleniyor muyuz yani?

Yeni dönemde artık gizli diye bir şey kalmadı. Siz sadece gizli zannediyorsunuz. Bilgi toplumu öncesi dönemin tabiriyle söylemek gerekirse gönüllü fişleniyoruz denilebilir.

Bu durum korkulacak bir durum değil. Yaptığımız paylaşımları gizlilik konusunda söylediğim gerçekler ışığında yapmak yeterli. Bir kısmı bizim rızamız dahilinde, bir kısmı da yakınlarımız marifetiyle sanal ortama kişisel bilgilerimiz taşınıyor. Kimliğimizin, markamızın veya itibarımızın sanal boyutunu da fiziksel dünyada yaptığımız şekilde takip etmek ve yönetmek zorundayız.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.