PKK’YA KARŞI ÜSLUP DEĞİŞİKLİĞİ – Av. Ruhittin SÖNMEZ
PKK’YA KARŞI ÜSLUP DEĞİŞİKLİĞİ – Av. Ruhittin Sönmez
PKK Terör Örgütü ile ilgili haberlerde dikkat çekici bir üslup değişikliği medyaya ve siyasetin diline hâkim oldu.
Önce kavramlar ve sıfatlar değişti. “Bebek katili” veya “teröristbaşı” sıfatları kullanılmaz oldu. Bu sıfatların sahibi, 40 binden fazla insanın ölümünden sorumlu, cezası idamdan ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilmiş mahkûmdan bahsederken sadece “Öcalan” denilmekte. Veya O’na sempatisini/ bağlılığını açıklamaktan çekinmeyenler tarafından açıkça “Sayın Öcalan” denilmekte. Hatta “Oslo tutanaklarında” devlet adına PKK ile görüşme yapan MİT yöneticilerinin bile, müzakere esnasında örgüt liderinden bahsederken hep “Sayın Öcalan” dediği görülmekte.
“Apo ile müzakere” yerine “İmralı görüşmeleri” denilerek teröristbaşı ile müzakere yapmanın ağırlığı hafifletilmekte. Apo’nun verdiği mesajlar aktarılırken de “İmralı’nın görüşü” şeklinde verilmekte. Böylece Devlet ile eşit konuma çıkarılarak müzakere edilen mahkûmun devlete karşı yaptığı pazarlıklar, bir ada ismine yüklenerek muhtemel tepkiler törpülenmekte.
******
Başbakan’ın “İmralı ile Görüşmelerin” yürütülmekte olduğunu açıklamasından sonra medyada çok ciddi bir sevinç ve takdir gösterisi başladı. Yıllardan beri “gerçek muhatap önder Apo’dur” diyen BDP/PKK kanadının bile, kazandıkları mevzinin sevincini göstermekte ölçülü olmaya çalıştığı bir ortamda, medyanın bu ölçüsüz mutluluğunu anlamakta güçlük çekiyorum.
AKP yöneticileri ve milletvekilleri parti kararı ile “temkinli bir iyimserlik” içinde olmamız gerektiğini telkin etmekte. CHP bu defa AKP’ye “kredi açarak” Apo ile müzakereyi desteklemekte. MHP ise yapılan müzakereyi hükümetin zafiyetinin tescili olan vahim bir hata olarak görmekte.
******
Bu arada Paris’te PKK’nın üst düzey yöneticisi (birisi Öcalan’ın eski sevgilisi ve PKK kurucusu) olan üç kadın öldürüldü. Türkiye bu kadınları kimin ne maksatla öldürdüğü konusunu tartışmakta. Tartışan hemen herkesin en büyük derdi “sürecin kesintiye uğramaması.”
Yani bu kadınları öldürenlerin maksadı “Apo ile sürdürülen müzakerenin” kesilmesi olabilirmiş. “Aman bu tür provokasyonlara itibar edilmesin, müzakere devam etsin” denilmekte.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “ölen pkk’lılar için üzülmeyen insan değildir” diyen Diyarbakır Emniyet Müdürünü takdirle karşılamasına sebep olan duygu ve düşüncelerinin bir tezahürü olarak mı; ”ben de dağa çıkardım” sözüyle pkk yandaşlarıyla kurduğu empati (duygudaşlık) sonucu mu bilinmez, “yaşanan olay bir vahşettir. Onlar böyle bir ölümü hiçbir zaman hak etmemişlerdi” dedi.
*****
“Bu kadınların infazını Türkiye Cumhuriyeti Devleti yapmış olabilir” denilmesi mantıklı olamaz. Çünkü devleti yönetenler müzakere için çok hevesli.
İnfazı “derin devlet” yapmış olabilir iddiası da sağlam değil. “Derin devlet” olmakla suçlananların hepsi hapiste. Eğer hala bu türlü infazları yapabilecek güç ve kabiliyette iseler Paris’te üç kadın PKK yöneticisini öldürmek yerine, Türkiye’de çok daha kolay ve büyük hedefleri seçebilirlerdi.
“Örgüt içi hesaplaşma ihtimali şimdilik en kuvvetli ihtimal.”
Fakat bu ihtimallerden daha önemlisi bizi yönetenlerin ve medyanın, TSK’nın, (PKK ile şerefli mücadeleler vermiş) yargılanan subayları için göstermedikleri empati ve anlayışlı üslubu PKK’lılar için göstermekte oluşu.
Neticede öldürülen üç kadın eli kanlı, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı dâhil her türlü kirli işi yapan ve zavallı Kürt gençlerini dağa çıkarıp telef ettiren bir cinayet şebekesinin yöneticileri değil mi?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin infaz edilen üç PKK’lı için “su testisi su yolunda kırılmıştır” ve MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın “darısı Kandil'de terör örgütünü yönetenlerin başına” açıklamalarına, maalesef ana muhalefet CHP dâhil, destek çıkmamaktadır.
Bu kadınları birer kahraman olarak takdim eden BDP’liler de, onlara destek veren medya da “terör örgütü propagandası, suçu ve suçluyu övmek suçu” işlemekteler.
Şimdi cenazeleri Türkiye’ye gelecek ve Habur’daki görüntülere benzer şekilde törenler yapılacak.
Beklenti şu, “suç yaygınlaşınca suç olma vasfını kaybedecek.” O da olmazsa nasıl olsa “genel af” çıkacak.
”Zaten 4. Yargı Paketi çıkmak üzere. Eyleme şiddet karışmadıkça suç olmayacak. Örgütün şehir yapılanması KCK’nın hapisteki mensuplarından bin kişi serbest kalacak. Böylece Örgütün bir süredir darbe alan şehirlerde eylem yapma ve dağa eleman sağlama kabiliyeti yeniden artacak.
Neyse ki, BDP eşbaşkanı kendisine yapılan ricaları kırmadı, hepimizin içini ferahlatan (!) açıklamasında “Habur görüntülerinin oluşmaması için elinden geleni yapacaklarını” söyledi.
*****
3 Kasım 1839 da Gülhane Parkında açıklanan Tanzimat Fermanı’nı halka duyuranların, yapılan hukuki düzenlemeleri özetleyen “bundan sonra gâvura gâvur denilmeyecek” sözü unutulmazlar arasındadır.
Bu Tanzimat Fermanı’nı (diğer adıyla Gülhane Hattı Hümayunu) o zaman, İngiliz Elçisi olarak Osmanlı’yı uzun yıllar yönetmiş olan, Stratford Canning’in yazdığı söylenir. Canning’in bir diğer unvanı “Osmanlı’nın esas sultanı”dır.
Bugün de “teröriste terörist, cani, bebek katili denilmeyecek, sayın Öcalan denilecek” ve infaz edilen PKK’lılar için “iyi bir diplomattı”, “örgütün efsane ismi”, “kahraman” denilecek veya en azından “ölmelerine üzüleceksiniz” telkinleri ve hatta talimatları bana “gâvura gâvur denilmeyecek” fermanını hatırlatmakta.
Yapılan telkin ve talimatları anladık anlamasına da benim merakım şu: Bugün bu “fermanı” hazırlayan bir “esas sultan Canning” var mı ve varsa kim? Bu durumda bugünkü düzenlemeleri ve görüşmeleri ilan eden ve yürüten yeni Mustafa Reşid Paşa kim?
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.