Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

13Haz/120

DÜNKÜ GÜNEŞ

DÜNKÜ  GÜNEŞ

Siyaset, halkla ilişki kurabilme sanatıdır.  Bu işi bilmiyorsanız  saatlerce konuşursunuz, konuştuğunuzun bir kelimesi bile milletin aklında kalmaz.
Siz söyler, siz dinlersiniz. Hele konuşmanızı, başkaları yazmışsa  siz
“yalancı aktör” gibi, caka satarak okursunuz ve sadece kendinizi ve etrafınızda sizden yemlenen yalakaları inandırırsınız.

Fakat, elin oğlu bir söz söyler ki, o söz halkın taaa kalbine gider, aradan yıllar  geçse de  halk unutmaz. Halkla ilişki kurabilmek, moda deyimle karşılıklı elektrik alıp-verebilmek, Allah vergisi bir iştir.  Her kula nasip olmaz…

Şimdiki Genel Başkanlara bakıyorum da;
*Biri, mahallenin delibozuk kabadayısı gibi herkese saldırmayı, hakaret etmeyi, kısa yoldan köşe dönmeyi ve döndürmeyi “devlet adamlığı” sanıyor.
Türkiye yetmedi, tüm komşuları ile tekme-tokat kapışacak hale geldi.  
Mübarek, bu dünyayı bitirdi, şimdi öteki dünyaya hazırlanıyor. Yakında kendini “Erenler-Evliyalar” katına yerleştirirse şaşırmayın. Baksanıza, türbeler-külliyeler-camiler hazırlanmaya başlandı bile…

*Diğeri; sanki Genel Başkan değil,  barış güvercini.  Aklına geleni yapan hiperaktif okul çocukları gibi. Bir gün öyle diyor, bir gün böyle.
Partisi parçalanmak üzere, farkında değil. Kim akıl verdiyse, şimdi de  ülkede terörü tırmandıran, terör olayına şaşı bakan, ülkeyi bölünme noktasına getiren kişiye, sırf “aferin” alabilmek için destek vermeye başladı. “Ana Muhalefet’i” , “kuzu muhalefet’e” döndürdü…

*Bir diğeri, Genel Başkan değil sanki partisinin Genel Müdürü. Lütfedip, her hafta TBMM ye geliyor, danışmanlarının yazdıklarını okuyor ve tekrar istirahata çekiliyor!..  Arada bir “yaylaya” çıkıyor, sonra hooop yine istirahata…

Bir an için düşünün ve bu üç Genel Başkanın (Lider değil, o başka bir şey) aklınızda kalan birkaç sözünü hatırlamaya çalışın. Birer tane zor bulursunuz.

Peki size; “Konuşan Türkiye” , “Yollar Yürümekle Aşınmaz”  desem, hepiniz Demirel diye yanıt vermez misiniz?...

“Sizi ben bile kurtaramam” dersem  İnönü’yü,  “Kadayıfın altı” desem Erbakan’ı, “Benim memurum işini bilir” ya da “Anayasayı bir defa delmekle bir şey olmaz” desem Özal’ı hatırlarsınız değil mi?

Sayın Demirel, kendisini ziyarete gelen “Darbeleri Araştırma Komisyonu Üyelerine;  “Çamaşırınızı, dünkü güneşte kurutamazsınız” demiş. Bu laf insanın aklından kolay kolay çıkmaz. Saatlerce yapılacak konuşmanın etkisinden çok daha fazlasını yapar ve insanların hafızasında iz bırakır…

Demirel bu sözüyle, Komisyon üyelerine diyor ki; “Kendinize gelin, yaptığınız yanlıştır. Dün yapılanlar geçmişte kalmıştır. Geçmişte yaşananlardan elbette ki ders çıkarın.  Varsa,  yapılan yanlışları tekrarlamayın. Geçmişinizle yüzleşin ama, geçmişinizden kin-nefret- düşmanlık- bölücülük- fitne  çıkarmayın. Bu ordu, bizim Milli Ordumuzdur.  Geçmişte yaptığı yanlışlardan en fazla ders çıkaran kurumumuz yine ordumuzdur. Yerine koyacak başka bir ordumuz yok. Bu coğrafyada güçlü bir ordunuz olmadan yaşayamazsınız. İktidar olarak sizler bugün çok daha kötü işler yaptınız, yapmaktasınız.  Yarın size de hesap sorulacaktır…”

AKP İktidarından önce, “konuşan Türkiye” dendiğinde; Düşüncelerini korkmadan ifade edebilen, hakkını arayabilen, haksızlıklara karşı çıkabilen bir Türkiye, vardı.İnsanlar şunu gayet iyi bilirlerdi; “Ben iktidara karşı çıksam, polisi-maliyesi bana baskına gelmez. Bu benim özgürlüğümdür.  
Şimdi, özgürce konuşabilen var mı? Hele bir konuşun da başınıza neler geliyor, görün !... Bizler gibi cesurca yazabilen kaç kişi kaldı?  AKP’nin tasma takmadığı kaç tane yazar kaldı?...

Yollar yürümekle aşınmaz” sözü, “toplantı- gösteri ve yürüyüş”  hakkının sonuna kadar kullanılması özgürlüğünün ifadesi değil miydi? Ama liboş yazarlar yıllarca bu sözleri çarpıtıp, alay konusu yaptılar.  Şimdi yürüyün de görelim. Nasibinize, soğuk su banyosu mu, biber gazı duşu mu, çelik cop mu yoksa Silivri mi düşer, orasını civanım delikanlım, kabadayım bilir !...

İki muhalefet partisinin Sayın Genel Başkanları;
Bu yönteminizle, bu temponuzla aradan kaç seçim geçerse geçsin sizler AKP’yi alt edemezsiniz.  Lütfen, artık bunu kabul edin. Siyasette mucizeye yer yoktur. Çok çalışacaksınız ve tutarlı olacaksınız. Günde 4-5 saat uyuyup, yollara düşeceksiniz. Varsın basın size ilgi göstermesin. İnsanlarımıza birebir ulaşıp meramınızı anlatacaksınız. Her gün  aynı tempoyla çalışacaksınız. Yapamıyorsanız, bırakıp gideceksiniz. Unutmayın ki, Türkiye Cumhuriyeti hepimizden önemlidir.

Merkez Sağ’da siyaset yapanlar da, artık meydana çıksınlar. Neredesiniz? Dilinizi mi yuttunuz? 1950’yi, 1965’i, Siyasi yasakların kaldırıldığı referandumu, 1991’i bizler yaratmadık mı? Bugün Türkiyemiz, cemaat-tarikat artıklarının eline geçtiyse, bizlerin hiç mi kabahati yok? Türk Milletine hiç mi borcumuz yok !..

“Darbeleri Önleme Komisyonu”  Baba’yı görmekten çok mutlu olmuşlar ve Baba’yı tekrar görme kararı almışlar.  Komisyon Başkanı Sayın Baş; “Efendim, Türkiye’nin durumu nasıl” diye sormuş,  Baba; “Kızım, tek kelime ile söyle dersen, iyi derim. İki kelime ile söyle dersen, iyi değildir derim.
İstersen üç kelime ile olanı, ne sen sor, ne de ben söyleyeyim”  demiş.

Sağlık ve başarı dileklerimle.. 

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.