Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

20Tem/25Kapalı

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. yılı – Yakan CUMALIOĞLU

Kibris_ecevit-ve-denktas"RAUF DENKTAŞ VE BÜLENT ECEVİT BİR ARADA AÇIKLAMA YAPARKEN (KAYNAK: KKTCB.ORG)"

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. yılı - Yakan CUMALIOĞLU

20 Temmuz 1974 tarihinde dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan’ın kararıyla gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekâtı’nı, Kıbrıs Adası’nın Osmanlı döneminden beri süregelen bir kriz nedeni olmasından başlayarak nedenleri ve sonuçlarıyla anlattık

Belge

Anadolu kara parçasına bir işaret parmağı görüntüsüyle uzanan Sicilya ve Sardunya adalarından sonra Akdeniz’in üçüncü büyük adası olan Kıbrıs Adası’nın toplam yüz ölçümü 9.251 km2 olup bunun 3.355 km2’si Kuzey Kıbrıs’a, 5.896 km2’si ise Güney Kıbrıs’a aittir.

Kıbrıs Adası Akdeniz’deki hâkim stratejik konumu, askerî ve ticari önemi dolayısıyla birçok ülkenin ele geçirmek istediği bir ada olagelmiştir. Ada, tarihte Mısır, Hitit, Grek Kolonileri (Aka ve Dor), Fenike, Asur, Pers, Büyük İskender, Roma, Bizans (Doğu Roma), İslam Devleti, IIaac Commeneus, İngiliz Templier Şövalyeleri, Lusignan, Venedik, Osmanlı ve Britanya devletlerinin hâkimiyetine girmiştir.

Kıbrıs Adası’nın Osmanlı Devleti tarafından fethedilmesinin (1571) sebepleri arasında birçok neden sayılabilirse de en önemli sebeplerden birisi kutsal topraklara giden hacılar için güvenliğin sağlanmak istenmesiydi.

Türkler tarih boyunca gerek göçler gerek savaşlar gerekse de tabiat şartları, kıtlık ve ekonomik sıkıntılarla mücadele ede ede göçebe kültür hayatından yerleşik düzene geçer, devletler kurar, düzenli ordular meydana getirir ve cihan hâkimiyetinde söz sahibi de olur. Neticede oldukça geniş bir düşman çevresi de edinilir. Osmanlı, özellikle 1800’lü yılların ikinci yarısında Kıbrıs, Girit ve Mora gibi önemli adaları kaybeder.

Bundan 200 yıl önce Mora Türkleri büyük bir katliama maruz kalır. Yaklaşık 40 bin kişi acımasızca öldürülür. Mora katliamı Yunanistan’ın kara lekelerinden biridir.

Avrupa’nın “medeni” denilen ülkeleri ve Rusların desteğiyle EOKA benzeri Etniki Eterya Cemiyeti 1814 yılında iki Rum ve bir Bulgar tarafından kurulur. 1821’de Mora Yarımadası’nda başlayan isyanda isyancılar, “Hiçbir Türk kalmayacak ne Mora’da ne de dünyada” sloganlarıyla Mora Yarımadası’nda üç gün boyunca Türklere saldırı düzenler. Rum çete reislerinden Kolokationes üç gün sonra Mora şehrine Yukarı Hisar kapısından girip atıyla ilerlemeye başladığında “Atımın ayağı Türklerin cesetlerinden hiç toprağa değmedi” deme edepsizliğini gösterir. Kaçabilenler dışında Mora’da yaşayan bir tek Türk kalmaz.

Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından Girit’in bu ülkeye dâhil edilmemesi sebebiyle Ada’daki Rumlar isyan çıkarmaya başlar. Bunların en geniş çaplısı 1866 yılındaki Girit İsyanı’dır. Hanya Rus konsolosu teşvikiyle Rum papaz ve öğretmenlerin kışkırttığı Rumlar teşkilatlanarak Girit Adası’nda büyük bir isyan başlatır. Hatta bir hükûmet kurularak Ada’nın Yunanistan’a ilhakı ilan edilir. Başarısız olan bu girişimin ardından Rumlar tekrar 1867 tarihinde ikinci Rum İsyanı’nı başlatır. Ömer Paşa komutasındaki 100.000 Türk askeri bu isyanı kısa zamanda bastırır. 1897 yılına gelindiğinde Rum Albay Vassos kumandasındaki birlikler Ada’yı işgal etmeye başlar. Sonuç olarak Avrupalı devletlerin de baskısıyla Girit’e aynı yıl muhtariyet verilir fakat Ada’daki Osmanlı askerî varlığı Batı’nın çıkarına değildir. Sonuç olarak 1898’de Girit’teki Türklerle Osmanlı askerleri Ada’yı terk eder.

KIBRIS’IN ELDEN ÇIKMASI

307 yıl boyunca Osmanlı hükümranlığında kalan Kıbrıs Adası’nın yönetimi hiçbir Kıbrıs Türk’üne sorulmadan 12 Temmuz 1878 tarihinde akşam üzeri saat 17.00’de BAF kapısı Kışlası’na Britanya Bayrağı çekilerek resmen İngilizlere devredilir.

O andan itibaren Türk kimliğini şerefiyle muhafaza eden Kıbrıs Türk’ü, Kraliçe’ye bağlılık yeminleri içeren marşlarla, Türk kimliğinden soyutlanarak cemaat statüsünde, Kıbrıs Müslümanları kimliğine büründürülmeye çalışılır. I. Dünya Savaşı’nın sonunda Kıbrıs Adası’nda İngilizlerce kurulan esir kamplarında gerek Çanakkale’de gerekse Kanal Harekâtı’nda esir düşen Türk askerleri, İngiliz üniformalı Ermenilerce türlü eziyetlere maruz bırakılır.

Kurtuluş Savaşı ve II. Dünya Savaşı sonrasında da Ada’dan Türk izinin silinmesi politikası sürdürülür ve 1950’li yıllara gelindiğinde Kıbrıs Adası’nın Rumlaştırılması için İngiliz-Rum ayak oyunlarıyla Türk nüfusun azaltılmasına devam edilir. Bir kısım Kıbrıs Türk’ü geri dönüş imkânları kısıtlanmak suretiyle İngiltere’ye ve Avustralya’ya göç ettirilir ve Ada’daki Kıbrıs Türk nüfusu iyice azaltılır. Ada’daki Türkler, taşınmaz malları satın alınarak veya satmak mecburiyetiyle göçe zorlanırken 1841-1859 ve 1866’da Girit’te yaşanan Türk katliamını hatırlatan bir plan çerçevesinde gerçekleşecek katliamla dünyanın gözü önünde yok edilmek istenir.

KANLI NOEL

21 Aralık 1963 günü “Akritas Planı” diye isimlendirilen ve Rum İçişleri Bakanı Yorgacis’in ve Kıbrıs Ortodoks Kilisesi başpiskoposu ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Makaryos’un direktifleriyle başlayan saldırı ve katliam girişimi, Kıbrıs Türk’ünün kararlı duruş ve direnişiyle 11 yıl boyunca dünyanın gözü önünde, barikatlar arkasında ve birbirinden kopuk kamplarda 20 Temmuz 1974 tarihine kadar sürdü. Bugün hürriyeti teneffüs eden Kıbrıs Türk’ü egemenlik haklarını bir bedel ödeyerek elde etti. Kıbrıs Türk’ü 1963 Kanlı Noel’inden 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na kadar geçen 11 yıl zarfında Ada’nın %3’ünde hareket serbestiyetine sahip olarak barikatlar ardında 103 yerleşim biriminde gayrinizamî bir savaş düzeninde hayatını sürdürdü. 21 Aralık 1963 Kanlı Noel’inin gelmekte olduğu tahminin ötesinde bilinen bir gerçekti. Bu konuda bazı tedbirler birtakım eksikliklere rağmen alınır. Eldeki kısıtlı imkânlarla hemen barikatlar oluşturulur, elde edilmiş silahlarla direnişe geçilir.

21 Aralık 1963’te saldırı başladığında eğitilmiş, eli silah tutan mücahit sayısı 4.000 civarındayken daha sonra direnişe iştirak eden Kıbrıs Türk halkının mücadeleyi kucaklaması sonucu 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na gelindiğinde mücahit sayısı 172.000 civarına çıkar. Bu mücadele, bu direniş, yaşı 18 altındakiler dâhil hayatında eli silah tutmamış kişilerin tetik düşürme mecburiyetinde kaldığı ve destan yazdığı bir direniştir. Eli silah tutan EOKA haricinde sivil halka karşı silah kullanılmaz. Savaş esnasında etki tepki metoduna uygun misliyle mukabele prensibi benimsenir ve uygulanır.

TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATI’NIN KURULMASI

Kıbrıs Türklerinin savunma amacıyla kurduğu ilk direniş örgütü Kara Yılan’dır. Bunun dışında Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği, Volkan, Yıldırım gibi örgütler kurulsa da mücadelenin dönüm noktasındaki kurulan son örgüt Türk Mukavemet Teşkilatı’dır (TMT). Kıbrıs Türk’ü bir millî mücadele şuuru içerisinde oluşturduğu TMT’yi tamamen “millî” bir teşkilat olarak benimser ve muhafaza eder. TMT, EOKA'dan 2,5 yıl sonra Türklere yönelik saldırıların artması üzerine savunma amacıyla kurulan ve millîlik vasfını kaybetmeyen bir mukavemet hareketi olarak kendini gösterir. Teşkilatın ilk bayraktarları Bozkurt kod ismiyle anılır. Kurucuları Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu Başkanı R. Rauf Denktaş, Kıbrıs Türk Lisesi Mezunlar Derneği Başkanı Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Türkiye Konsolosluğu’nda görevli Kemal Tanrısevdi’dir. 1957 yılında Kasım ayında kurulur. Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliğini sağlamak, onlara yapılacak saldırıları geri püskürtmek, Enosis’e ulaşmak için yapılan teröre karşı durmak, Rumlara ve İngilizlere karşı Kıbrıs Türklerinin haklarını savunmak, ana vatan Türkiye’yle ilişkileri geliştirmek, Kıbrıs Türk halkının ana vatana bağlılığını sürdürmek gibi amaçları olan TMT, bu amaçlar çerçevesinde yaptığı direnişle Ada’nın Yunanistan’a bağlanmasını önler ve Kıbrıs Türkü’nün bağımsızlığını kazanmasında etkili bir görev üstlenir.

KUMSAL KATLİAMI

24 Aralık Salı günü Rum saldırıları tüm şiddetiyle devam eder. Lefkoşa’nın Kumsal bölgesinin ölü bölge olduğu düşünülür ve bölgede silahlı güç bulundurulmaz. Bunun haberini alan Rumlar 150 kişilik birlikle bölgeye gelir. İrfan Bey Sokak, 2 numarada oturan Binbaşı Doktor Nihat İlhan’ın 37 yaşındaki eşi Mürüvet İlhan, çocukları Murat, Kutsi ve Hakan saklandıkları küvetin içinde Rumlar tarafından katledilir. Bu olayın yaşandığı ev daha sonra Barbarlık Müzesi olarak ziyarete açılır.

CENGİZ TOPEL

21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırısında “Kadın, erkek, çoluk çocuk bütün Türklerin kedi, köpek ve tavukları dâhil bütün canlı varlıklarıyla öldürülerek yok edilmesi” emri verilir ve bu emir bir slogan hâline getirilir. Buna cevap olarak Türk jetleri Ada üzerinde uyarı uçuşları yapar. Ardından kısa bir suskunluk dönemine giren Rumlar yine akıllanmaz ve Akritas Planı’nı devreye koyarak 15.000 kişilik bir kuvvetle stratejik önemi olan Erenköy’e saldırır. Rumların amacı Türkleri denize dökmektir. Bunun karşısında Erenköylüler, çevre köyler ve mücahitlerden oluşan 700 kişilik bir güç Erenköy’ü kahramanca savunmaya çalışır. Üç günlük bir direnişin ardından 8 Ağustos 1964 tarihinde Türk jetleri Erenköy semalarında görülür. İşte bu hava harekâtı sırasında Türk Hava Kuvvetleri’ne ait dörtlü F-100 kolunun lideri olan pilot Cengiz Topel, Gemikonağı Limanı’nda bulunan Rum gemisine havacılık tabiriyle dalış yaptığı sırada uçaksavar ateşiyle yara alır. Topel, koltuğunu fırlatır ve paraşütle uçaktan kurtulur ancak Rum mevzilerine yakın bir yere iner ve esir olur. Rumlar tarafından türlü işkencelere maruz bırakılan Cengiz Topel şehit edilir.

GEÇİTKALE SALDIRILARI

Kasım 1967’ye gelindiğinde Kıbrıs’ta Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün gözleri önünde, tıpkı 1964’te Erenköy’de olduğu gibi yeni bir saldırı gerçekleşir. Yunan alayı subayları ve askerlerinin de katılmasıyla EOKA’cı Grivas, ağır silahlarla donatılmış 5.000-6.000 kişilik bir kuvvetle önemli stratejik bir mevzi olan Geçitkale ve Boğaziçi köylerine saldırır. 1967 Geçitkale saldırıları sırasında komuta kademesinin en üstünde görev yapan bayraktarımız Alb. Kenan Coygun’du (kod adı Kemal Çoşkun). Otoriter, görev âşığı, disiplinli bir asker ve mücahidin taparcasına sevdiği bir kişi... Larnaka-Limasol-Lefkoşa yol ayrımında yer alan, Geçitkale direnişinin sembol ismi değerli dostum (Kod ismi Ringo Çetin) Recep Bozdağ’ı rahmetle anmadan geçemeyiz. Görev yaptığı bölgenin ismi Kufinya’yken bugün Bozdağ olarak anılır. Yunanistan’a geri çekilen Yunan tümeninin 1967 olayları öncesi gizlice bölgeye intikali aşamasında Türk-Yunan harbi eşiğine gelinmişken Geçitkale direnişinde bayraktarımız Alb. Kenan Coygun’un basiretli davranışı ve özel harbin nitelikleri içerisinde Kıbrıs Adası’nda mevcut Batılı egemen güçlerin tesislerinde meydana gelen patlamaların yarattığı zarar ziyan ve ekonomik endişe sonucu Yunan tümeni ve Alb. Grivas emperyal güçler tarafından Ada’dan geri çekilir. Böylece 1 Kasım 1967-30 Aralık 1967 arası yaşanan kriz sona erer.

Grivas’ın Kıbrıslı Türklerin yerleşim bölgelerine saldırısı üzerine Kıbrıslı Türk liderleri daha etkili bir idari mekanizmaya ihtiyaç duyar. 28 Kasım 1967’de geçici Kıbrıs Türk yönetimi kurulur. Bu durumla birlikte iki toplumun birbirinden ayrılması fiilen tamamlanır. 1968 yılında Kıbrıs sorununa barışçı usullerle bir çözüm getirilmesi konusunda Birleşmiş Milletler çalışma başlatır. 1974’e kadar devam eden görüşmelerde amaç 11 Şubat 1959 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan ve Türkiye arasında imzalanan Zürih Antlaşması’nın uygulamada kalmasıdır.

İLK HAREKÂT

Bu karmaşa ve Rum mezalimi ortasında Yunanistan cephesinde bir gelişme olur. 15 Temmuz 1974’te Yunan cuntasının da desteğini arkasına alan Nikos Sampson, Makaryos’a karşı darbe yaparak iktidarı ele geçirir. Bu durum Kıbrıs Türk’ü için iyiye işaret değildir nitekim yeni iktidar insanlık dışı katliamlarını Ada’da sürdürür ve Türkler Ada’nın sadece %3’lük kısmında yaşamlarını idame ettirmek zorunda kalır. Tüm bu gelişmelere karşı diplomasi kanallarını zorlayan Türkiye, 17-18 Temmuz 1974’te Londra’da İngiltere’yle görüşmeler yapar. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’le İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan arasında yapılan görüşmelerde Ada’daki krize ilişkin İngiltere’ye ortak müdahale teklifinde bulunulur ve fakat İngiltere’den olumsuz yanıt alınır. Bunun üzerine Başbakan Bülent Ecevit ve yardımcısı Necmettin Erbakan Türkiye’nin Ada’daki garantörlük hakkını da kullanarak Kıbrıs Barış Harekâtı’nın başlaması kararını alır. Şartların getirdiği mecburiyetle 20 Temmuz 1974’te dünya tarihinde emsali görülmemiş bir harekât başlar. Ada’da yıllardır zulme uğrayan Türkler bu harekâtla beraber az da olsa nefes alır ve Yunanistan’ın Ada’yı ilhakı engellenmiş olur. Daha sonra Türkiye’nin yaptığı “barışı yeniden tesis etme” çağrısıyla müzakereler Cenevre’de gerçekleşir. 1974’te toplanan I. Cenevre Konferansı, imzalanan Cenevre Deklarasyonu’yla son bulur. Deklarasyonla Ada’da Kıbrıs Türk toplumuyla Kıbrıs Rum toplumu olmak üzere iki özerk yönetim olması kararına varılır.

"AYŞE TATİLE ÇIKSIN"

Konferansın 8 Ağustos 1974’teki ikinci aşamasında Yunan tarafı “Büyük Yunanistan” hayalinin peşinde koşturmaya devam edip Ada’da yeni anayasal düzenin tesis edilmesine dönük tüm teklifleri reddeder ve uzlaşmak için Türk birliklerinin bölgeden geri çekilmesini ön koşul olarak ileri sürer. Yunanistan’ın bu tavrı sahada da aynıdır. Birinci toplantıda Rum ve Yunan askerlerinin Türklerin yaşadığı bölgeden çekilmeleri gerektiğine dair karar alınır ancak tam tersine Rumlar âdetleri olduğu üzere saldırılarına devam eder. Bu olayların gölgesinde toplanan II. Cenevre Konferansı’nda da bir sonuç alınamaz ve dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş önceden Başbakan Ecevit’le anlaştığı parola üzerinden Ankara’ya haber gönderir: “Ayşe Tatile Çıksın.” Türkiye tarafından başlatılan harekât başarıyla sonuçlanır, Ada’daki Rum baskısı biter ve Kıbrıs Türk halkının güvenliği temin edilip barış hâkim olur.

UNUTULMAYACAKLAR

Kıbrıs Harekâtı’nı daha iyi anlamak için canlarını hiçe sayan mücahitlerin anısını vurgulamak gerekir. Toplum liderlerimiz Dr. Fazıl Küçük ve R. Rauf Denktaş karargâhtadır; harekât sahasında komuta kademesinin profesyonelleri yer almış ve her türlü riski onlar üstlenmiştir. İstirdat Planı’nı hazırlayan beyin Alb. İsmail Tansu; ilk bayraktarımız Alb. Rıza Vuruşkan (kod adı Ali Conan); sandalla çıktığı Kıbrıs’ta bir balıkçı köyü olan Dillirga’nın insanlarını eli silah tutan mücahitler hâline getirip o köye kendi ismiyle Erenköy denmesini sağlayan, daha sonra Girne’nin üstündeki St. Hilaryon’u müstahkem mevki hâline getiren Alb. Lütfü Eren (kod adı Fırtına); 1963-1967 yıllarının en ateşli günlerinde görev yapan Alb. Kenan Coygun (kod adı Kemal Çoşkun) ve isimleri saymakla bitmeyecek diğer değerli komutanlarımız ve de onlardan feyz alarak bu mücadeleye kanını, canını koyarak gönüllü katılan değerli mücahit kardeşlerimiz, arkadaşlarımız, dostlarımız! Ahirete intikal edenleri sevgi, saygı ve rahmetle anıyor, hayatta olan değerlerimize ise sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz.

Her şeye rağmen: “Yükselen bayrak inmeyecek, KKTC sonsuza kadar var olup yaşayacaktır.”

https://www.istdergi.com/tarih-belge/kibris-baris-harekatinin-50-yili

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Üzgünüz, yorum formu şu anda kapalı.

Geri izleme yok.