Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

12Haz/25Kapalı

MUSTAFA ERKAL’A CEVAP HAKKIMI KULLANIYORUM

hq720

MUSTAFA ERKAL’A CEVAP HAKKIMI KULLANIYORUM

Aydınlar Ocakları’nın,16 - 18 Mayıs 2025’te, Tekirdağ’da yapılan 52. Şûrası ve sonrasında içimi yakan olaylar oldu. İki sebeple çok üzüldüm:

· İlk sebep “Genel Başkan” sıfatını kullanan Prof. Dr. Mustafa Erkal ve “Aydınlar Ocakları Genel Merkezi” sıfatını kullanan İstanbul Aydınlar Ocağının yönetim kurulundan iki kişinin şahsımı hedef alan sözleri idi. Buna Şûra’dan bir hafta sonra Erkal’ın “Aydınlar Ocakları 52. Şurasının Düşündürdükleri” başlığı ile yazdığı köşe yazısında benim hakkımda YALAN VE İFTİRA dolu sözleri eklendi.

40 yıldır beni yakından tanıyan, kendisine saygıda kusur göstermediğim, “Hocam ve Genel Başkanım” diye yücelttiğim Mustafa Erkal’ın böyle bir yazıyı neden ve nasıl yazabildiğini anlayabilmiş değilim.

Hakkımda asla sineye çekemeyeceğim, düşmana bile söylenmeyecek, hakaret ve iftiralarına sessiz kalmam bu seviyesiz ithamları kabul etmek anlamına gelebilirdi. Bu yüzden cevap hakkımı kullanmaya karar verdim.

Ancak, Aydınlar Ocakları arasında bir iç çatışma görüntüsü vermek istemediğim için, Erkal’ın yazısını yayınladığı bütün mecraları kullanmayacağım. Bu cevabımı köşe yazısı olarak yayımlamayacağım gibi, sosyal medya hesabımda ve Türk Aydınları WhatsApp grubunda da paylaşmayacağım. Sadece Erkal’ın yazısını gönderdiği kişilere ve O’nun yazısını okuduğunu düşündüğüm arkadaşlarıma göndereceğim. (M. Erkal yazısını bazı vefat etmiş büyüklerimize de Sadi Somuncuoğlu, Kemal Kerinçsiz ve Erdoğan Aslıyüce’ye de göndermiş. Ben bu büyüklerimizin ruhlarını rahatsız etmemek için onlara da göndermeyeceğim. )

· Beni üzen ikinci ve daha önemli sebep ise Mustafa Erkal ile İstanbul Aydınlar Ocağı’nın, PKK’nın(hiçbir Türk Milliyetçisinin asla kabul edemeyeceği) ifadelerine tepki veremiyor olmasıdır.

**************************

Şimdi bu can sıkıcı gelişmeleri kısaca özetlemek istiyorum.

1- “PKK BİLDİRİSİNE TEPKİ VERELİM” TEKLİFİ YAPTIM. Tekirdağ Şurası’nın birinci gününde söz alarak PKK’nın 12 Mayıs 2025’te açıkladığı bildirisini değerlendirdim. Hiçbir Aydınlar Ocağı mensubu Türk Milliyetçisinin kabul edemeyeceği bu metin içinde Lozan Antlaşması’nın tartışmaya açılması, Anayasa’nın 66. Maddesindeki vatandaşlık tanımının değiştirilmesi, Kürtçenin resmi dil ve eğitim dili olarak kabul edilmesine kapı aralayan ifadelerini tümden reddettiğimizi ifade eden, hazırladığım bir bildiri taslağını katılanların takdirlerine sundum.(Bu bildiri teklifi ekte sunulmuştur.)

Hazırladığım bu metni Şûra’ya katılanların huzurunda okudum. Üzerinde gerekli görülürse değişiklikler yapılarak bütün Aydınlar Ocakları Başkanlarının imzalarıyla basın bildirisi olarak yayınlanmasını teklif ettim. Şûra sonuç bildirileri çok sayfalı ve çok konu başlığı ihtiva eder mahiyette olduğundan bu bildirinin sonuç bildirisinde değil, ayrı bir basın bildirisi olarak yayınlanmasını istedim.

Katılımcıların çoğu bizzat bana gelerek bu bildiri metnini seve seve imzalayacaklarını bildirerek beni kutladılar. Bu metni 52. Şura için düzenlenen WhatsApp grup hesabına, isteyen arkadaşlarımızın özel WhatsApp hesaplarına ve de Mustafa Erkal’ın hesabına gönderdim.

Ancak şûranın ikinci günü konuştuğum Mustafa Erkal’ın bu bildiriyi yayınlamaya niyetinin olmadığını öğrendim. Kendisine Aydınlar Ocaklarının PKK Bildirisine karşı beyanda bulunamamasını kabul edilemez bulduğumu, eğer bu tavrı devam ederse kendisini ve yönetimini eleştireceğimi söyledim. O da “eleştirebilirsiniz” dedi.

Öğleden sonra söz alarak durumu Şûra’ya katılanlara açıkladım. Türkiye’nin beka sorunu olan böyle bir mesele hakkında tavır koyamayacaksa Aydınlar Ocağı’nın varlığının bir anlamı olmayacağını söyledim. Bu haliyle, hukuken olmasa da saygımızdan dolayı Genel Başkan dediğimiz Erkal ve Genel Merkez olduğunu kabul ettiğimiz İstanbul AO’nın bu sıfatları hak etmekten uzaklaştığını söyleyerek, üzüntümü ifade ettim. M. Erkal da söz alarak kendince cevap verdi. Ancak cevabı verirken herkesin şahit olduğu ve hepsi video kaydına alınan konuşmamı dahi çarpıttı.

2- M. ERKAL’IN YAZISINDAKİ YALAN VE İFTİRALAR:

İstanbul AO Başkanı Prof. Dr. Mustafa Erkal’ın köşe yazısındaki cümlelerini ve akabinde açıklamamı bilgilerinize sunuyorum.

a- “Daha önce tanıdığımız bir üyemiz maalesef hiç de kendisine yakışmayan şekilde bizimle pazarlığa girişerek metnin sonuç bildirisinde yer almasını, aksi halde! Aydınlar Ocağı Genel Merkezini ve şahsımızı tenkit edeceğini saygı hudutlarını aşarak açıklamıştır!”

Teklifim PKK Bildirisine karşı Aydınlar Ocaklarının yayınlamasını teklif ettiğim metnin sonuç bildirisinde yer almasını özellikle istemedim. Sayfalar dolusu sonuç bildirisini içinde yer alacak bir bildiri yerine “Amasya Tamimi” gibi kısa ve öz bir metnin basın bildirisi olarak yayınlanmasını istedim.(Nitekim böyle bir metni Türk Ocakları yayınladı.)

b- M. Erkal’ın köşe yazısında bildiri yayınlama teklifim, tavrım ve şahsım için kullandığı sıfatlardan bazıları şunlardır:

“Bildirinin siyasi amaçlar doğrultusunda hazırlandığını, işe parti kavgalarının karıştırıldığını fark ettik.” “Utanmadan ve sıkılmadan…” “üzücü bir tertip…” “çirkin ve saygısızlık eseri olan saldırı sahibi…” “siyasette ona buna sığınma eğiliminde olan, aferin bekleyen…” “birileri tarafından kullanılan…” “FETÖ ve ABD çocuklarının saldırıları gibi…” “Ocağın itibarını zedeleyici…” “Ocağı karıştırıp sorunlar çıkarma peşinde olan…” “parti çatışmalarına ve haksız ve mantıksız birtakım yanlışlara alet etmeye çalışan…” “dün ‘Enver gelecekse Bulgar gelsin’ diyenlere özenen…”

c- 40 yılı aşkın bir süredir “Hocam” diye hitap ettiğim bir zatın, sadece “PKK Bildirisine tepki verelim” dediğim için, bu çirkin itham ve iftiralarına muhatap olmak hem şaşırtıcı ve hem de üzücü. Aynı seviyesizliğe düşmeyeceğim. Aydınlar Ocaklıların hemen hepsi beni tanır. 40. Yılını kutladığımız Kocaeli Aydınlar Ocağı’nın her kademesinde yaptığım hizmetler, Mühendis, Avukat, Gazete Köşe Yazarı ve TV Programcısı olarak yaptıklarım ve yazdıklarım ortadadır. Erkal’ın benim için kullandığı tanımlamalara karşı kendisine benzer üslupla hitap etmek bana yakışmaz. Sadece “KEM SÖZLER SAHİBİNE AİTTİR” atasözümüzü hatırlatmakla yetineceğim.

Teklif ettiğim Bildiri metni aşağıdadır. İçinde “siyasi amaç ve parti kavgası” bulanların hayal gücüne bilmem ne demeli? Şûra’da yapılan bütün konuşmaların video kaydı vardır. Benim konuşmalarımda M. Erkal’ın ifade ettiği anlamda bir cümle bulunmadığını Şûra’ya katılan bütün arkadaşlarımız şahit olmuştur. Gerek teklif metninde ve gerekse konuşmalarımda siyasi partilerle ilgili tek kelime geçmemiştir.

Her ne kadar kendileri gibi herkesin bir siyasi görüşü veya partisi olma hakkı varsa da Şûra’da PKK’ya gösterdiğim tavır, bir siyasetçi tavrı değil, Aydınlar Ocaklarının bundan önceki görüşlerinin tekrarından ibarettir.(Türk Ocakları benim teklifime benzer bir bildiri yayınladı. Fakat Aydınlar Ocakları bütün ısrarıma rağmen yayınlayamadı.)

Benim tavrım Aydınlar Ocaklarının geçmişten bugüne kadar gelen çizgisinden milim sapmamıştır. Anlaşılan M. Erkal ve yönetimindeki birkaç kişi görüş değiştirmişlerdir. Ya da tabi oldukları “Devlet” kim veya ne ise onun aklına uymuşlardır.

3- İSTANBUL AYDINLAR OCAĞI STK OLMAKTAN ÇIKTI MI?

Mustafa Erkal ve yardımcısı Fahri Yağlı yazılarında sıkça soyut bir “DEVLET AKLI”ifadesi kullanmaktadır. Bu kimden sadır olduğu ve ne idüğü belirsiz Devlet Aklının ortaya koyduğu iradeye uymamız tavsiye ve telkin edilmektedir.

Mesela M. Erkal yazısında “Terörsüz Türkiye mücadelesi konusu devlet politikası ve devlet aklının bir gereği halini almıştır. Aydınlar Ocağı devletle kavgalı sol ve sağ kuruluşlardan birisi değildir. Devlet aklı ve politikasının bazı siyasi partilere yaslanması da yanlıştır” diyebilmiştir.

Oysaki Sivil Toplum Kuruluşları(STK) demek, “Hükümet Dışı Kuruluşlar”(NGO=Non-GovernmentalOrganizations) demektir.

Zaten bir üst akıla mesela “devlet aklı” denilen soyut iradeye aklını, iradesini ve vicdanını teslim eden bireylerin vatandaşlık bilinci yoktur. Böyle dernekler de bir STK olmaktan çıkmış demektir. Bu derneklerin cemaat ve tarikatların yan kuruluşu olan sözde derneklerden farkı kalmaz.

Bizler yani Aydınlar Ocakları “fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür” bireylerden oluşan dernekleriz. Her zaman söylediğimiz gibi “içeriden ve dışarıdan kimseden yardım ve buyruk almayan” birer STK olarak kalmak istiyoruz.

Bu yüzden 1. Açılım Sürecini yürüten “devlet aklına” nasıl karşı çıktıysak; milyonlarca sığınmacıyı Türkiye’ye dolduran “devlet aklına” nasıl karşı çıktıysak; Yunanistan’a 20 adamızı kaptıran  “devlet aklına” nasıl karşı çıktıysak; “Terörsüz Türkiye” denilen ve ABD/ İsrail projesinin Türkiye’ye dayattığı bu yeni sürece de Türk Milliyetçileri olarak karşı çıkacağız.

Belki gücümüz akışı değiştirmeye yetmeyebilir. Ancak “safımız belli olursa” bizden sonraki nesillere karşı “görevimizi yapmaya çalıştık” diyebileceğiz.

Eğer Mustafa Erkal ve İstanbul Aydınlar Ocağı fabrika ayarlarına uygun olarak, bu çizgide faaliyet gösterirse kendilerine saygı gösteririz. Aksi halde İstanbul AO geleneksel çizgimizden sapmışsa, bu temel hususlarda görüş ayrılığımız varsa, “Genel Başkan” ve “Genel Merkez” sıfatlarını kullanamayacaklarını hatırlatmak istiyorum.

Ruhittin Sönmez

10/06/2025

***************************************

Prof. Dr. Mustafa Erkal’ın Basın Bildirisi olarak yayınlamaktan kaçındığı metin

Aydınlar Ocakları Tekirdağ Şurası Bildiri Metni Teklifidir:

PKK’nın 12 Mayıs 2025’te açıkladığı bildirisinde yer alan Devletimizin kuruluş senedi olan Lozan Antlaşmasını tartışmaya açan, Sevr Antlaşması şartlarını dayatan, Türkiye’nin soykırım ve tehcir yaptığını iddia eden ifadeler kabul edilemez, susarak geçiştirilemez. Uluslararası hukuk ve siyaset alanında Türkiye’ye ciddi sorunlar yaratabileceği için, “devletimizin, PKK Bildirisindeki ‘silah bırakma’ haricindeki tüm ifadeleri reddettiği” resmen ve derhal açıklanmalıdır.

Vatandaşlık tanımı ile ilgili T.C.Anayasasının 66. Maddesindeki ayrımcılığı ve etnik taassubu reddeden, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını bütünüyle kucaklayan mevcut düzenlemenin aynen muhafaza edilmesi gerekir.

Türk sıfatı ve kimliği 1923’te Cumhuriyetle veya 1982 Anayasasıyla ortaya çıkmış bir milli kimlik değildir. Türk, sadece Türkçe konuşan değil, Türk kültürünü yaşayan ve paylaşandır.

Gündeme sokulmaya çalışılan “Anayasal vatandaşlık”, “çokkültürlülük” ve “Türkiyelilik” kavramları milli devlet olarak örgütlenmiş Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerinin kökten değiştirilmesi çabasıdır.

Devlet, Türkçeden başka bir dilde eğitim ve öğretim yapamaz. Türkçeden başka bir dil, Türk vatandaşlarına anadil olarak öğretilemez. Türkçe eğitim ve öğretim, milli egemenlik kapsamında düşünülmelidir. Resmi dil milli birliği oluşturan en önemli unsurdur.

Anayasada 2. Resmi dil ve anadilde eğitime imkan sağlayacak hiçbir hükme kesinlikle yer verilmemelidir.

Bu kırmızı çizgilerimizi çiğneme çabası içinde olanları asla affetmeyeceğimizi kamuoyuna saygıyla duyururuz.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Üzgünüz, yorum formu şu anda kapalı.

Geri izleme yok.