Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

22Ara/230

DEĞERLERİNİ KORUMAYAN MUHAFAZAKÂRLAR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

DEĞERLERİNİ KORUMAYAN MUHAFAZAKÂRLAR - Ruhittin SÖNMEZ
Karar Gazetesinde İbrahim Kiras “Muhafazakârlığımız da bu kadar!” başlıklı bir yazı yazdı.
“İstanbul’un ikonik yapılarından, basın tarihinin simgelerinden, şehrin hafıza nesnelerinden”
biri olan Tercüman Gazetesi binasının yıkılması üzerinden “muhafazakarlığımızı”
sorgulayan bir yazı idi.
2010’da Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararı ile korunması gerekli
kültür varlığı olarak tescil edilmiş olan Tercüman Gazetesi binasının, 2 sene sonra bu tescil
kaydı kaldırılmış. İBB’nin “tescil durumunun yeniden değerlendirilmesi” talebi üzerine
çalışmalar devam ederken bina (yerine otel ve rezidans yapılmak üzere) yıktırılmış.
“Tercüman gazetesi bu ülkedeki sağ siyasetin ve ‘muhafazakâr’ aydınların tarihinde çok
önemli yeri olan bir kurum. İstanbul’un hafıza mekanlarından biri olan ikonik binasının
korunmasını” isteyen ve yıkıma karşı çıkanların sadece “Solcu Mimarlar Odası ile ‘CHP’li
belediye’ olması ilginç. “Sağcılar ve muhafazakârlar seslerini çıkarmıyor.”
Bu tespitleri yapan İbrahim Kiras kendisini “muhafazakâr” olarak tanımlayan zümrenin,
aslında tarihi değerlerimizi ve zenginliklerimizi korumak gibi bir derdi olmadığına dair örnekler
veriyor. Ve şu önemli sonuca ulaşıyor:
“Türk toplumu geneli itibarıyla muhafazakâr bir toplum değil aslında. Geçmişin değerini
bilen, köklerine sahip çıkma duyarlığına sahip olan insanlar değiliz biz.”

***************************

CEHALET VE HIRS
“Eskisini yıkıp yenisini yapmak” kültürümüzün iki sebebi olduğunu düşünüyorum.
İlki rant hırsı. Tercüman binası örneğinde 19 bin 344 metrekarelik 5 katlı bina yerine bu binayı kuşatmış 20 katın üzerindeki binalardan dikmek. Böylece çok değerli hale gelmiş arsaya 10 katı, 100 katı kapalı alana sahip binalar dikerek büyük kârlar elde etmek isteniyor. Semt yeşil alansız çirkin beton yığınları haline gelmiş, insanlar gökyüzünü bile göremez olmuş ne gam?
Müteahhitler ve arsa sahipleri milyarlar kazanıyor ya.
İkinci sebep cehalet ve kültürsüzlük. Önceki yapıların tarihi ve sanat değerlerini
bilmeyenlerin “modern ve kullanışlı” bina yapma hevesi ile de değerlerimiz yıkılıyor.

****

Selçuklu Devleti döneminde Türk hakimiyetine geçen, Osmanlı Devleti’nin en eski yerleşim
yerlerinden olan, tarihi bir ilçemize gitmiştim. Burada gezebileceğim tarihi ve kültürel değeri
olan eserleri sordum. Bırakın Selçuklu öncesi medeniyetlerle ilgili, Türk hakimiyetinde olan
dönemlerle ilgili olarak da “Böyle bir eser yok, hepsi yıkıldı” cevabını aldım. Bu kadar eski
bir ilçede bir taş köprü ve bakımsız bir türbe haricinde eser kalmamış.
En son ilçe merkezindeki meydanda var olan küçük bir tarihi camiyi kasaba halkı gece
izinsiz olarak yıkmış. Yerine daha büyük, benzerlerini her yerde gördüğümüz, hiçbir sanat ve
estetik değeri olmayan bol çinili bir cami yapmışlar.
Bu yıkıp yapmalarla kasaba halkı iyi şeyler olduğunu sanıyor. Ama pırlanta değerindeki
ilçelerini tarihsel dokunun cazibesinden ve hafızadan mahrum ilkel bir kasaba haline
getirdiklerinin farkında değiller.

***************************
ANTİK ESERLER VE ARŞİVLERİMİZİ DE KORUYAMADIK
Cehalet ve hırsın birleşimi ile değerlerimize yapılan başka ihanetler de var. Mesela bir
bölgede eski bir medeniyete ait eserler çıkmaya başladığında “antika” ve “tarihi eser
kaçakçılığı” işiyle uğraşan birileri gizli ve kaçak kazılar yaparak, çıkan eserleri uluslararası iş
yapan çetelere satıyorlar. Böylece kısa yoldan zengin olmayı tercih ediyorlar.
1871-1881 arası Bergama’dan çıkarılan, Zeus Tapınağı, Gymnasium ve Traianus Tapınağı
dahil, muhteşem eserlerin bir kısmı izinsiz ama çoğu 2. Abdülhamid’in “müsaade-imahsusası” yani özel izni ile Almanya’ya götürüldü. Oysaki 1869 Asar-ı Atika Nizamnamesine göre, eski eserlerin yurtdışına çıkarılması yasaktı.
“Zeus Sunağı ve yanında götürülen daha pek çok nadide eser için toplamda 40.000 Frank
ödenmiştir.” Bu âsar-ı atikaya değer biçilemeyeceğinin farkında olunmakla birlikte, Osmanlı
mali açıdan sıkıntıda olduğu dönemde Almanya’nın bu teklifini reddetmemiştir.”
Bu tarihi değerlerimizi satan Padişah 2. Abdülhamid’i muhafazakâr kesimin “ulu hakan”
olarak yüceltmesi de ilginçtir.
Yine 1871’de Çanakkale’den Atina’ya kaçırılan Troya hazineleri ile farklı tarihlerde
müzelerimizden, cami ve türbelerden çalınan ve dünyanın önemli müzelerinde sergilenen
tarihi eserlerimizi de unutmamak gerekiyor.
Biz bu değerleri muhafaza etmeyi beceremedik. Çünkü bu kaçakçılıklarda rol alan ama en
küçük payı alanlar da içimizden birileri idi.
Bu yüzden ülkemizdeki antik servetler Avrupa’ya kaçırıldı.
Oysaki bu zenginlikler bulunduğu yerde muhafaza edilse nesiller boyu tarihi hafızası olan
yerlerde yaşayan halkın ufku daha açık olacaktı. Bu zenginliklerin muhafazası halinde yöre
halkı nesiller boyu daha zengin ve daha güzel şehirlerde yaşıyor olacaktı.

****

Bir dönem okkası 3 kuruşa kâğıt hamuru yapılmak üzere Bulgaristan’a satılan 30-50 ton
ağırlığındaki Osmanlı arşivini de hatırlayalım. Bugün Sofya Kütüphanesi’nin en nadide, en
muteber eserlerini oluşturan bu eserlerin kopyaları daha sonra Türkiye’ye getirildi. Bugün,
Bulgaristan Milli Kütüphanesi Nadir Eser Departmanı’nda Osmanlı Devleti’ne ilişkin bir milyona
yakın arşiv belgesi bulunuyor.
Zaman zaman müzelerimizde, tarihi saray ve köşklerimizde, köklü kütüphanelerimizde bulunan çok değerli mücevher, eşya ve kitap gibi eserlerden bir kısmının sahteleriyle değiştirilmiş olduğuna dair haberler okuyoruz. Doğruysa korkunç şeyler bunlar.
Bu değerlerimize bile sahip çıkamıyorsak cahil ve hırslı işbirlikçiler sayesindedir.

***************************

KORUYAMADIĞIMIZ DİĞER DEĞERLERİMİZ
Koruyamadığımız değerler o kadar çok ki…
Ormanlarımız, denizlerimiz, göllerimiz, akarsularımız… Havamız, suyumuz, tarım
arazilerimiz…
Ahlaklı, erdemli, toplumu önceleyen insan yetiştiren eğiticilerimiz…
Cumhuriyetin temel değerlerini yaşatan kurumlarımız, milli duygularımız ve düşüncelerimiz…
Bilim adamlarımız, sanatçılarımız, yurtdışına kaptırdığımız iyi yetişmiş doktorlarımız,
mühendislerimiz ve diğerleri…
Birbirimize olan sevgimiz, saygımız ve bağlılığımız…
Ahlakımız, aklımız ve vicdanımız…
Hiçbir değerimizi yeterince muhafaza edemedik, edemiyoruz.
Hem de en çok, sözde “muhafazakâr, yerli ve milli” iktidarlar döneminde…
20.12.2023

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.