Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

3Haz/230

Fatih S. Mehmet İstanbul’u Aldı, Atatürk İstanbul’u Vermedi – Cafer GENÇ

Fatih S. Mehmet İstanbul’u Aldı, Atatürk İstanbul’u Vermedi – Cafer GENÇ

Fatih Sultan Mehmet, 29 Mayıs1453 yılında İstanbul’u Bizans’tan aldı. Türk yurdu yaptı. Atatürk de Kurtuluş Savaşı’mızın zaferi ile İstanbul’u Bizans kalıntılarına vermedi. Türk yurdu olarak kalmasını sağladı.

Köşe yazımda Atatürk’ü çok anlattım. Bugün 29 Mayıs, İstanbul’un Fethinin 570. yıl dönünü. Günün anlamına uygun olması düşüncesiyle bugünkü yazımda Fatih’i ve Fethi ele alayım.

12 yaşında tahta geçip 21 yaşında İstanbul’u fethederek Orta Çağı kapatıp Yeni Çağı açan Fatih Sultan Mehmet (2. Mehmet), 30 Mart 1432 yılında Edirne’de doğdu. Babası Sultan 2. Murat, annesi Humâ Hatun’dur. Fatih Sultan Mehmet, devrinin en büyük âlimlerinden çok iyi eğitim görmüştür., yedi yabancı dil bilmektedir.

Fatih Sultan Mehmet, iki dönemde 32 yıl kadar hükümdarlık yapmıştır ve kendisi bizzat ordunun başında 25 sefere katılmıştır. İstanbul’u fethedip çağ kapatıp yeni bir çağ açmış ve aynı zamanda 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorluğu’nu ortadan kaldırmıştır.

Fatih Sultan Mehmet ile ilgili bu kısa ansiklopedik bilgiyi verdikten sonra merak edenlerin diğer bilgileri internetten edinebileceklerini hatırlatmış olayım.

Fatih’i ve Fethi şiirle, veciz sözlerle ve hikayeyle anlatmak istiyorum.

Peygamber Efendimiz, ”İstanbul mutlaka fethedilecektir. Bunu gerçekleştirecek ordunun komutanı ne güzel komutandır ve o asker ne güzel askerdir” demiştir. Fatih Sultan Mehmet’in de çok güzel veciz sözleri vardır. Bazıları şunlardır:
- “Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim”
- “İmkanın sınırını görmek için imkansızı denemek lazım”
- “İnsanda söz ile değişir kader. Ya yurda baş olur, ya da başından olur”
- “Onlar korkularından denizi zincirleyecek kadar akıllı ise, biz gemileri karadan yürütebilecek kadar deliyiz”
- İstanbul’u niçin fethettiklerini sorduklarında “önce o benim gönlümü fethettiği için” demiştir.
- ’Biz toprakları değil gönülleri feth etmeye gidiyoruz. Savaş herkesle, barış ancak onurlu insanlarla yapılır.’
- ’Hakiki sanat muhteşem bir şehir vücuda getirmek ve halkının kalbini saadetle doldurmaktır.’
- ’Baykuştan pervamız yok, biz şahinler sürüsüyüz.’

Ayrıca babası 2. Murat’a ferman göndererek,
-“Eğer padişah siz iseniz, devletimizin bu zor gününde ordumuzun başında olmamanız törelerimize uymaz. Yok, eğer padişah ben isem, işte size emrediyorum, geliniz ve derhal ordularımın başına geçiniz” demiştir
-“Türk olmak zordur. Çünkü dünya ile savaşırsın. Türk olmamak daha zordur, çünkü Türk ile savaşırsın” sözünün de Fatih’e ait olduğu söylenmektedir.
Şu iki hikaye de Fatih’in adalete verdiği önemi anlatmaktadır.
Zindanda bulunan iki papaz, Fatih Sultan Mehmet Han’ın huzuruna çıkarıldı. Padişah, onları özgürlüklerine kavuşturdu. Ayrıca Osmanlı ülkesini gezmelerini ve gördüklerini kendisine anlatmalarını istedi.

Papazlar önce Bursa’ya gittiler. Çarşı-pazar dolaşıp halkın birbirlerine ve yabancılara karşı davranışını gözlemlediler. Baktılar ki, her tarafta saygı, sevgi, hoşgörü var. Ezan okunduğu zaman dükkanları kapatmaya bile gerek görmeden halk camiye gidiyor. Hırsızlık, dolandırıcılık, yolsuzluk, kimsenin hatırına bile gelmiyor. Hayret içinde kaldılar...

.Oradan adaletin işleyişini görmek için mahkemeye gittiler. O gün mahkemede şöyle bir dava görülüyordu: Adamın biri bir at satın almıştı. Eve geldiğinde yem yemediğini gördü. Eski sahibine iade etmek istediğinde satıcı, satmadan önce atın sağlam olduğunu ve yemini yediğini söyleyerek geri almamıştı. Adam mahkemeye gitti, ama kadıyı yerinde bulamadı. Kadı efendinin o gün mahkemeye gelmeyeceğini öğrendi. Çaresiz evine döndü. O gece at öldü. Ertesi gün kadıya tekrar gidip durumu anlattı. Dün geldiğini ancak kendisini bulamadığını söyledi. Kadı bunun üzerine, “demek ki bu zarara ben sebep oldum” dedi ve beygirin parasını cebinden ödedi. Bizanslı papazlar şaşkınlıkla olayı izlediler.

Sonra da Bursa’dan Kütahya’ya gittiler. Oradaki mahkemede de enteresan bir davayı izlediler: Adamın biri bir tarla satın almıştı. Tarlasını sürerken bir küp altın çıktı. Helal olmayacağı düşüncesiyle hemen tarlayı aldığı adama gidip altınları iade etmek istedi. Adam, altınların tarlanın yeni sahibinin kısmeti olduğunu söyleyerek kabul etmedi. Olay mahkemeye intikal etti. Kadı altınları önce bulana, sonra tarlanın eski sahibine teklif etti. İkisi de kabul etmeyince birinin kızı ile ötekinin oğlunu için aracı oldu, evlendirdi ve düğün hediyesi olarak da altınları onlara verdi.

.Bizanslı Papazlar daha fazla gezmelerinin lüzumsuz olduğunu anlayıp doğru İstanbul’a Fatih’in huzuruna geldiler ve şahit oldukları iki hadiseyi de aynen nakledip şöyle dediler: -Bizler inandık ki, bu kadar adalet ve birbirinin hakkına saygı ancak İslam dininde vardır. Böyle bir dinin mensupları başka dinden olanlara bile bir kötülük yapamazlar. Sizin idarenizde hiç kimsenin zulme uğramayacağına inanmış bulunuyoruz!

İşte, böylesine muhteşem tarihin sahibi olan Türkler, tarihi şahsiyetleriyle ne kadar övünse azdır. Mete Han da bizim, Alparslan da bizim, Fatih de bizim, Atatürk de bizim…Bizler, kökü mazide olan atiyiz. Atatürk’ün, “benim yaradılışımda fevkalade olan şey Türk olarak dünyaya gelmiş olmamdır” demesi çok anlamlıdır.

Ne mutlu Türküm diyene!..

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.