GIDA ÜRÜNLERİNDE ÖNLENEMEYEN PAHALILIK – Ruhittin SÖNMEZ
GIDA ÜRÜNLERİNDE ÖNLENEMEYEN PAHALILIK - Ruhittin SÖNMEZ
Bu sene gıda ürünleri fiyatları, genel fiyatların (TÜFE) artış oranından, çok daha fazla arttı. Bu yüzden açlık sınırı mertebesinde geliri olan yaklaşık 50 milyonluk bir nüfusun en temel gıda
maddelerine erişimi neredeyse imkânsız hale geldi. Çünkü bu yıl gıda fiyatlarındaki artışlar önceki yıllardan farklı sebepler dayanıyor. Sadece “daha çok kâr etmek isteyen esnaf ve tüccarın insafsızlığı” ile açıklanamaz.
Hatta devletin resmi rakamlarına bakınca, gıda ürünlerini tüketiciye ulaştıran aracı kesimin zararına satış yaptığı sonucuna ulaşabiliriz.
Şubat ayı verilerine göre, Tarım ÜFE yüzde 127,6 artış gösterdi.
Tarım TÜFE yüzde 67,9 arttı. Yani tarım üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki fark 60 puan.
Yani devletin rakamları doğru ise, üretici ve aracılar maliyet artışının yüzde 60’ını satış fiyatlarına yansıtamamış görünüyor.
****************************
DANA ETİ ALAMIYORSANIZ KOYUN ETİ ALIN
Yıl boyunca bu kadar “zararına satış yapan” üretici/ esnaf / tüccar ayakta kalamayacağına göre TÜİK’in rakamları doğru değil.
Hiçbir kurum ve organizasyon yanlış verilerden hareketle doğru politikalar üretemez. Yanlış verilerle sorunlara çare üretilemez.
Devleti yönetenler bu yanlış verilerle sadece bizi değil, kendini de kandırıyorsa, gerçek sorunları göremeyeceği bir sanal alemde yaşamaktadır denilebilir.
Zaten Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin “damak tadınızı değiştirin, dana eti alamıyorsanız koyun eti alın” tavsiyesi ancak böyle bir sanal alemde yaşayan yöneticiye yakışır.
Bakan Nebati 1789 Devrimi öncesi Fransa’nın son kraliçesi Marie Antoinette gibi tarihe geçebilir. Çünkü kraliçenin ekmek dahi alamayacak kadar sefil durumdaki Paris halkına söylediği, “ekmek
bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözü kadar talihsiz bir cümle bu.
****************************
TARIMDA DIŞA BAĞIMLILIK ORANI ÇOK YÜKSEK
Türkiye ihracatını artırdıkça cari açığı azalacağı yerde daha da artıyor. Çünkü üretimimiz ithalata çok bağımlı.
Bu bağımlılık yani ithal girdi kullanma oranı Türkiye ortalamasında yüzde 44 mertebesinde. Tarımda ise bu oran yüzde 50’nin üzerinde. TL’nin değer kaybı sürdükçe dövizle ithal ettiğimiz gübre, mazot, elektrik, doğalgaz, yem, tohum, ilaç gibi tarımsal girdi fiyatları artıyor.
Seçime kadar fiyat artışlarını kontrol etmek için iktidar akıldışı baskılama yöntemleri ile kur artışlarını dizginlemeye çalışıyor.
Ama seçimden sonrası için, (AKP iktidarı devam ederse) uluslararası bankaların öngörülerine göre, yıl sonuna kadar 1 doların 36 TL’ye kadar çıkabileceğine dair tahminler var. Tahminlerin ortalaması 27 TL. Yani yıl sonuna kadar dolar kuru yüzde 38-85 mertebesinde artacak. Bu da tarım girdilerinde ve gıda fiyatlarında yıl sonuna kadar yüzde 20-45 daha fiyat artışı olacak demektir.
Bu sadece maliyet artışından kaynaklanan bir fiyat artış oranı demek. Oysaki Türkiye’de et ve süt fiyatlarının artışında bir diğer temel sebep hayvan sayımızın artırılamamış, aksine azalmış olmasıdır.
Dünyanın en verimli topraklarında ve hayvancılığa en müsait bir coğrafyada tarım ve hayvancılığın gerilemesi akıl alır gibi değil.
AKP’li bakanlar et ve süt fiyatlarını sabit tutmak için üretimi artırıcı tedbirler alacaklarına, yerli üreticiyi terbiye aracı olarak ithalatı kullandı. “Paramız var ki ithal ediyoruz” gibi vecizeler ürettiler. Yerli
üreticiyi değil yabancı üreticiyi desteklediler.
Son yıllarda Tarım Bakanlığı çiğ süt fiyatlarını düşük tuttuğu için üreticiler zarar etti. Üreticiler süt ineklerini kesime gönderdi. İlk başta süt ve süt ürünleri fiyatları hızla artış gösterirken kesime giden inek sayısı arttığı için et fiyatları artmadı. Ama bir süre sonra azalan hayvan sayısı sebebiyle et fiyatları da hızla yükseldi. (TÜİK’e göre, 2022’de büyükbaş hayvan sayısı bir önceki yıla göre yüzde 5,6 azaldı.)
Bu gidişat durdurulmazsa seneye 1 kg kıymayı 600 TL’ye bile alamayız.
****************************
KÖTÜ YÖNETİMİN ESERİ
Gıdaya erişemez hale gelmemiz tam bir kötü yönetim eseri.
AKP yönetiminin ilk temel karakteri liyakat ve ehliyet esasına göre değil, kendilerine sadakat ve partizanlık ölçütlerine göre kadrolaşmasıdır.
İkincisi ise kamu yararı yerine, milletin kaynaklarının yandaş siyasetçi ve iş adamlarına aktarılmasını öncelemiş olmasıdır.
Bu anlayış değişmeden okullarına aç olarak giden milyonlarca çocuğumuzun durumu düzelmeyecek. Gıdaya erişemeyen, proteinsiz ve kötü beslenme ile zekâsı dumura uğramış, sağlıksız
nesiller yetişecek. Geri kalmış fakir ülkeler sınıfına düşmemiz kaderimiz olacak.
****************************
İKİ İTTİFAK VE EKONOMİ KURMAYLARI
Bir tek şansımız kaldı. 14 Mayıs’ta yapacağımız tercihle akıl ve bilimden yana yönetim esasını benimseyen liyakatli kadrolara fırsat verebiliriz.
Ekonomi kadroları yönünden iki seçeneğimiz var.
Millet İttifakının ekonomi kurmayları tam bir yıldızlar kadrosu:
İyi Parti’de Prof. Dr. Bilge Yılmaz, Ümit Özlale, Erhan Usta, Durmuş Yılmaz, Ayfer Yılmaz,
CHP’den Faik Öztrak, Aykut Erdoğdu, Hakan Kara, Ufuk Akçiğit;
Gelecek Partisi’nden Ahmet Davutoğlu, Kerim Rota, Serkan Özcan;
DEVA Partisi’nden Ali Babacan, İbrahim Çanakçı ve daha birçok uzman var.
Bu kadrolar ahenkli bir iş birliği içinde çalışırsa başarılı olacaklarına dair bir güven veriyor.
Cumhur İttifakının ekonomi kurmayları ise, “ekonomist” R. Tayyip Erdoğan, Nureddin Nebati ve Şahap Kavcıoğlu. Bu kurmay heyetinin ekonomimizi getirdiği çıkmaz sokak belli.
Bu seçimdeki tercihimizi her zamankinden daha önemli kılan temel konulardan biri gıdaya erişimi kolaylaştırma zaruretidir. Bu soruna çözümler üretecek ehil kadrolara yetki vermezsek sonradan
yakınmanın bir anlamı olmayacak.
10 Nisan 2023
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.