Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

11Mar/220

VARSIN GİDİYORLARSA GİTSİNLER – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sVARSIN GİDİYORLARSA GİTSİNLER - Ruhittin SÖNMEZ

“Bir Cumhurbaşkanı böyle bir söz söylemiş olamaz” dediğim çok sözünü duydum. “Artık hiçbir sözüne şaşırmam” diyordum. Ama beni yine yanılttı.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan inanılmaz bir söz daha etti: Yurt dışına giden hekimleri eleştirerek “Varsın gidiyorlarsa gitsinler, bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam eder, buralarda onlarla yola devam ederiz. Gerekirse yurt dışından ülkemize dönmek isteyenleri süratle davet ederiz. Buralar boş kalmaz merak etmeyin.” ifadelerini kullandı.

Bir kere bu üslup çok yaralayıcı, rencide edici.

Bir işyerinden istifa eden doktora, bütün zenginliği parasından ibaret olan bir patronun bile söylemekten çekineceği bir yaralayıcı dil bu.

Doktorlarımız mevcut eğitim sistemimiz içinde en nitelikli meslek gruplarının başında geliyor. Diğer meslek gruplarının çoğunda,isteseler de gelişmiş ülkelerde mesleğini icra edebileceklerin oranı doktorlardan düşüktür. Fakat doktorlarımız lisan sorununu çözdüyse her yerde mesleğini icra edebiliyor.

****

Tıp fakültelerine girmek için yapılan sınavlarda en iyilerden olmak gerekiyor. Çok ağır ve uzun bir eğitimden geçiyorlar. Hekimlik yaparken de gerçekten büyük fedakârlık gerektiren yoğun bir tempo ve riskli bir ortamda çalışıyorlar.

Pandemi sürecinde herkes diğer sağlık çalışanlarımızla birlikte doktorlarımızın fedakâr çalışmalarına minnettarlık ifade ediyordu.

Fakat devlet sağlık çalışanlarının özlük hakları ile ilgili birçok iyileştirme vaadinde bulunduğu halde verilen sözler tutulmadı.

****************************

BİR DOKTORUN KAYBININ MALİYETİ

Bir doktorun eğitim sürecinde hem ailelerine ve hem de devlete / millete ağır bir maliyeti oluyor. Ayrıca uzmanlık ve akademik unvanları alış sürecinde de bu maliyetler artıyor. Tıp fakültesinden mezun olduktan sonra tecrübe kazanmak ve uzmanlaşmak için geçen sürede, yaptıkları hatalardan dersler çıkararak hatasız hale gelinceye kadar da topluma maliyetleri var.

İşte bütün bu süreçleri bitirmiş, en az hatayla ve en yüksek verimle çalışacağı bir dönemde bu en değerli beşerî sermayemizi yabancılara kaptırıyoruz.

Bundan daha büyük bir milli kayıp olamaz.

Bir devlet başkanı bu durumda başını iki elinin arasına alır ve kendine sorar: “Biz nerede hata yaptık? Bu kaybı nasıl durdururuz ve gidenleri döndürebiliriz miyiz?” sorularına cevap arar.

Yurtdışına giden hekimlerimiz bu kararı kolay mı verdiler sanıyorsunuz? Eminim ki, onlar da bizler kadar, devleti yönetenler kadar vatanlarını, milletlerini seviyor.

Devleti yönetenlerin görevi bu en değerli kaynağımızı tehdit etmek, korkutmak değildir. Onlarla bir duygudaşlık (empati) kurmaktır.

Yapılması gereken şey küstürerek, ülkemizden umutlarını keserek kaçırdığımız bu insanlarımıza “gelin ülkemizin, milletimizin size ihtiyacı var. Sizi anlıyoruz, hakkınız olan standardı sağlayacağız, itibarınızı koruyacağız” demektir.

****************************

YENİ MEZUNLARLA SAĞLIK SİSTEMİ YÜRÜMEZ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “giden uzman hekimlerin yerini üniversiteleri yeni bitiren hekimlerle doldurma” fikrini anlamak mümkün değil.

Aslında sadece uzmanlar değil, yeni mezunlar ve asistan durumunda olanlardan fırsatını bulanlar da dışarı gidiyor. Gidemeyenler de mutsuz çalışıyor.

Bakın Tayyip Erdoğan’ın eski doktoru ve başdanışmanı olan ve yıllardır Londra’da yaşayan Dr. Turhan Çömez ne diyor? “Orduyu nasıl yedek subaylarla yönetemezseniz, sağlık sistemini de genç, deneyimsiz, yeni mezun hekimlerle yönetemezsiniz.”

Yeni mezun hekimler yetişmiş uzman hekimlerin nezaretinde gelişebilir. Sırf kendi tecrübeleriyle ve deneme yanılma yöntemiyle yetiştirmeye çalışırsanız topluma maliyeti ağır olur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yöntemi uzmanlık alanı ekonomi olmayan Hazine ve Maliye Bakanı ve Merkez Bankası tecrübesi olmayan Merkez Bankası Başkanıyla deniyor. Heterodoks yani alışılmamış, genel kabul görmemiş yöntemleri denemeye kalkan bu zatlar o makamları boş bırakmıyor sanıyor. Ama ekonominin hali ortada.

****

Cumhurbaşkanının“Gerekirse yurt dışından ülkemize dönmek isteyenleri süratle davet ederiz” sözü de sorunlu.

Çiftçilerimize “varsın üretmesinler, paramız var ithal ederiz” diyen zihniyete ne çok benziyor. Kendi çiftçisini desteklemeyip, yabancı çiftçilere katkı veriyoruz. Buğday, ayçiçek yağı, et vd gıda maddeler için kıtlık korkusunun ve fahiş zamların sebebi bu kafa değil mi?

Bir kere gidip dışarıda kendilerine yeni bir düzen kuran, kariyer edinen doktorların geri dönmesi kolay değil. Hele bu üslupla yapılacak davete kimse gelmez.

Ayrıca Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun bu konudaki değerlendirmesi çok haklı: “Madem yurt dışına gidenlerin dönmesini sağlayacak imkanlar verilecekse; şu anda yurtta bulunanlardan bu imkanlar neden saklanıyor? Hatta bu imkanlar var idiyse; neden daha öncekilerin yurt dışına gitmesine neden olundu ve seyirci kalındı?”

****************************

LİYAKATA DEĞER VERMEZSENİZ

Şirketlerin, kurumların ve devletlerin en önemli sermayesi yetişmiş insan gücüdür. İnsan kaynağını geliştiren, niteliğini artırabilen milletler en kötü şartlardaki coğrafyalarda bile huzur, zenginlik ve medeniyet üretebiliyor. Fakat en zengin yeraltı ve yerüstü doğal kaynaklara sahip ülkeler eğer insan kalitesini artıramıyorsa geri kalmaktan kurtulamıyor.

Yurtdışına beyin göçü sadece hekimlerden ibaret değil. Boğaziçi, ODTÜ gibi nitelikli üniversitelerin bilgisayar, elektronik vd branşlarından mezun olanlarda da görülüyor.

Bir yandan eğitim kalitemiz düşüyor, bir yandan da en iyileri yurtdışına kaçırıyoruz. İhracatımız içindeki yüksek teknolojili ürünlerin payının yüzde 3’ü geçmemesi tesadüf değil.

Bu felaketi durdurmalıyız. Bunun için insanlarımıza güven vermek, ülkemizin geleceğine dair ümit yaratmak zorundayız.

Ancak ehliyet ve liyakatin yerine partizanlığın ve yandaşlığın tercih edilmesi devlet yapısını çürütüyor, umutları yok ediyor.

Ehliyetli ve liyakatli insanlar bu niteliksiz, cahil ve fakat her şeyi bildiğini zanneden, ukala/ nobran / kaba üsluplu kadroların altında çalışmak istemiyor.

Nitelikli beyin göçünü durdurmak, AKP’nin bu yerleşmiş yönetim anlayışını değiştirmeden mümkün görülmüyor.

10 Mart 2022

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.