Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

29Ara/210

Hipersonik Dijitalleşme, Mobilite ve Sürdürülebilirlik – Prof. Dr. Kerem ALKİN

kerem_alkin_jpg_2021_28_12_502a0b12-2afc-4081-bdb9-204ed82e620fHipersonik Dijitalleşme, Mobilite ve Sürdürülebilirlik – Prof. Dr. Kerem ALKİN

Herkese saygılarımı sunuyorum. Girişte yapılan konuşmaları ve benden sonraki yapılacak olan konuşmaları da dikkate alarak çok kısa değerlendirmeler yapacağım. Ardından TASAM’ın da alanına giren bir konu olması itibariyle Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD’de Güneydoğu Asya ekonomileriyle ilgili olarak yeni bir toplantıya gireceğiz.

Bu yönüyle bakıldığında OECD, içinde bulunduğumuz dönemde küresel anlamda yükselen yeni coğrafyalarla ilgili olarak çok seri ve oldukça uzun sayılabilecek çok geniş kapsamlı toplantılar gerçekleştiriyor.

TASAM’ın çalışma alanına giriyor olması itibarıyla bilhassa bunu da vurgulamak istedim. Süleyman ŞENSOY ve Sedat AYBAR Hocaların söylediklerinin üzerine şunları eklemek söz konusu olabilir:

21. yüzyıl açısından baktığımızda üç tane kritik mega trend vardır. Bu üç mega trend, genel manada, OECD başta olmak üzere hemen hemen bütün uluslararası ekonomik kurumların da aynı zamanda gündeminde yer alan konu başlıklarıdır.

Kovid-19 küresel virüs salgını gerçeği, 15 yıldan bu yana belki üstümüzü başımızı parçalayarak anlatmaya çalıştığımız gelmekte olan trendleri bir anda bütün dünyanın kabullenmek durumunda olduğu bir yapıyı ortaya çıkardı.

Dolayısıyla hipersonik “dijitalleşme”, “mobilite” ve “sürdürülebilirlik” üç kritik mega trend olarak 21. yüzyıla damgasını vuran kritik kavramlar olarak karşımızdadır.

Bu kavramlar dört önemli kavramı daha beraberinde getirmiştir. Bunlardan bir tanesi malumlarınız olmak üzere “enerji dönüşümü”, fosil yakıtlarla vedalaşma ve yenilenebilir enerji teknolojileri başta olmak üzere havaya daha az karbon salınımına yönelik yeni bir dünyaya doğru geçişi hızlandırmıştır.

“Dijital dönüşüm” bir başka önemli kavramdır. Dijital dönüşümün altında özellikle dijital teknolojilere yönelik yepyeni meseleler vardır. “Yeşil dönüşüm”, çevre ve iklim meseleleri, buna bağlı olarak Siyah Kuğu konusu, net sıfır karbon meselesi, bunlar kritik konulardır.

Son bir konu da tabii ki “bilgi dönüşümüdür”. Dolayısıyla bu dört dönüşüme yönelik olarak da çok ciddi tartışmalar ve konular söz konusudur.

Bütün bu süreç içerisinde şunu vurgulamak isterim, AB, Japonya ve ABD açısından bundan sonra Çin ile ilişkileri nasıl bir düzlem üzerinde yürütmeye devam edecekleri önemli bir soru işaretidir.

Gerek farklı kurumlar nezdinde gerekse de OECD nezdinde bu üçünün yani ABD, AB ve Japonya’nın Çin ile ilişkileri bundan sonra nasıl bir platform üzerinde yürütmeye devam edecekleri ile ilgili olarak aralarında ciddi müzakereler söz konusudur. Bunların iz düşümlerini de önümüzdeki dönemde görmeyi sürdüreceğiz.

Bir diğer kritik konu ise Siyah Kuğu kavramı olup uluslararası ekonomide gerçekleşme ihtimali son derece düşük gözüken ve öyle algılanan bir riskin birden bire gerçekleşmesiyle dünyadaki tüm dengeleri değiştirmesini ifade etmektedir. 2

Bunun üzerine konuşulan en önemli konu da, gelinen yeni nokta Yeşil Kuğu olup bu “yeşil dönüşüm”, iklim krizi ve iklim güvenliği ile ilgili yeni algıdır.

Bunun da genel manada dünyadaki genel yaşam tarzını, iş hayatını hayatımızın her noktasındaki tüm süreçleri derinden etkileyeceğine dair genel bir kanaat üzerinden süreci götürmekteyiz ve OECD çatısı altında bunlarla ilgili çok hızlı gelişmelerin yaşanacağı söylenebilir. B

ir örnekle ifade edebilirim; Türkiye’nin de içinde yer aldığı G20 platformu, 2016 yılında dünyada herkesin mutabık kalacağı küresel bir vergi reformuna ihtiyaç olduğundan hareketle OECD’ye böyle bir küresel vergi düzenlemesini yapması noktasında görev vermiştir.

Beş yıllık bir mücadele sonunda Türkiye’nin de önemli katkılarının olduğu bir süreçte, geçtiğimiz yaz ayı sonlarında bu konuda genel mutabakat sağlandı ve Kasım ayı itibarıyla artık bu küresel vergi reformu beş yıllık çalışma sonrasında hayat buldu.

Şimdi de gözlenen o ki aynı OECD’ye küresel karbon fiyatlandırmasıyla ilgili olarak - ki biz şu anda yoğun olarak buna çalışmaya başladık - yeni bir görev verileceği anlaşılıyor.

Çünkü AB’nin yeşil düzenleme ve yeşil mutabakat ile sadece kendi metodolojisi üzerinden sınırda karbon vergilendirmesi uygulaması yaparak kendi kendine bir süreci başlatmasının daha sonra mahzurlu olacağına dair bir görüş ortaya çıktı ve AB’ye dediler ki “sınırda karbon vergilendirmesi yapma, OECD’ye böyle bir görev verelim, bir küresel karbon fiyatlandırması modeli yapsın ve bu bütün dünyada kabul görsün, sadece bu kullanılsın”.

Şimdilik bizi, Türkiye’nin de içinde yer aldığı 38 OECD üyesi ülkeyi G20 ülkeleri ile birlikte böyle bir küresel karbon fiyatlandırması platformunu, reformunu düzenlemek üzere önemli, meşakkatli ama küresel vergi reformundaki gibi beş sene vaktin de olmadığı bir süreç bekliyor diyebiliriz.

Bütün bu tablo şunu gündeme getiriyor. Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve OECD ekonomistleriyle son üç-dört ay içerisinde dört-beş Zoom toplantısında bir araya gelerek tartıştık ve bunların hepsi konuşuldu, sonunda şu kabullenişin ağırlık kazandığını ifade etmem lazım (çünkü Türkiye’de tam da bu tartışmaların olduğu dönemde herkesin kabul ettiği nihai gerçek şudur):

Ciddi manada bu kadar küresel belirsizliğin olduğu ortamda artık deniyor ki hiçbir ülke açısından uluslararası kurumlarca önerilecek para ve maliye politikasının standardize edildiği bir dünya artık gerçekçi değildir, yani para ve maliye politikalarında bir standardizasyon, her ülkenin birbirine çok yakın para ve maliye politikası uygulamaları hayata geçirerek bu derinleşen küresel belirsizliklerle mücadelesi, bunlar artık mantıksız bulunuyor.

Dolayısıyla her ülkenin kendine özgü, “ısmarlama”, kendi ülke ekonomisinin gerçeklerine dayalı yeni para ve maliye politikası yaklaşımlarını ortaya koyması gerektiği vurgulanmaktadır. Dolayısıyla benim açımdan son üç-dört aydan beri gerek Uluslararası Para Fonu gerek Dünya Bankası gerek OECD nezdindeki ekonomistlerle yaptığımız oldukça derin tartışmalarda en önemli tespitlerden bir tanesinin bu olduğunu vurgulamak isterim. 3

Artık para ve maliye politikasında standardizasyon, her ülkeye benzer para ve maliye politikasını önerme, dolayısıyla basmakalıp ezberlenmiş neo-liberal Ortodoks yaklaşımların hâlâ popülaritesini sürdürmesi gibi konular artık bütünüyle kapanmış durumdadır.

Tabii ki ilgili ekonomistlere maliye politikasının üretici fiyatları endeksindeki artışlarının bu kadar ağır ve belirgin olduğu dönemde para ve maliye politikalarının etkinliğiyle alakalı sorular da soruyorum.

Aldığım cevaplar ise bu konuda doğru dürüst bir literatüre sahip olmadıklarını itiraf etmeleri ve neo-liberal Ortodoks anlayışın da bu tabloyla karşı karşıya gelmesinin çok fazla cevabı olmadığı gerçeği ekseninde.

Dolayısıyla önümüzdeki dönemde daha Keynesyenci yaklaşımların ağırlık kazanmayı sürdüreceği bir süreç bizi beklemektedir.

Sözü, bu konuda farklı fikirleri olan, İstanbul İktisat Kongresi’ndeki son derece değerli katılımcılara bırakıyorum. Paristen hepinize saygılarımı iletiyorum.

(İstanbul İktisat Kongresi Açılış Konuşması Deşifresi | OECD Türkiye Daimi Temsilcisi Büyükelçi Prof. Dr. Kerem ALKİN | 09.12.2021)

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.