Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

23Ara/210

İstanbul İktisat Kongresi Kızılelma Deklarasyonu (Taslak)

İİK_Deklarasoyon_TR_jpg_2021_22_12_979b4c2a-2ed6-418e-8752-82ccb4128fbb

İstanbul İktisat Kongresi Kızılelma Deklarasyonu (Taslak)

Türkiye’de ilk kez düzenlenen İstanbul İktisat Kongresi, “Geleceğin Ekonomisinde Türkiye ve Sosyal Ahlak Kodu” ana teması ile TASAM ve TASAM BGC tarafından 09-10 Aralık 2021 tarihinde (Kovid-19 salgınında çıkan son varyantların oluşturduğu çekincelerin teyit ve katılımları etkilemesini önlemek adına) interaktif ortamda çevrimiçi icra edilmiştir.

Tarihî bir sorumlulukla düzenlenen Kongre; iktisadi değerlendirmeleri bilimsel bir vizyonla ele alan, yurt içi ve dışından yaklaşık 400 kişilik yetkin ekonomist, uzman ve akademisyeni, finans piyasaları uzmanlarını, ekonominin diğer aktörlerini, basın mensuplarını ve konuya ilgi duyan katılımcıları bir araya getirmiştir.

Türkiye’den ilgili tüm referans otoriteler de Kongrede temsil edilmiş, oturumlar kurumsal olarak takip edilmiştir.

Kongre sonucunda, aşağıdaki tespitler ve öneriler yapılmış, ilgili mercilerin ve kamuoyunun dikkatine sunulması kararlaştırılmıştır:

1. Günümüz dünyasının pek çok alanda meydan okumalarla dolu olduğu tespiti yapılmış; salgın, göç, iklim değişikliği, yoksulluk, iş güvencesi eksikliği ve kalitesiz çalışma ortamı gibi unsurların, küresel kapitalizmin zayıflıklarını ortaya çıkardığı vurgulanmıştır. Buradan hareketle, içinden geçtiğimiz bu ilginç dönem zaten başlamış olan dijital dönüşümü hızlandırmış, artık geri dönüşü olmayan bir yolun başında olduğumuz değerlendirmesi yapılmıştır.

Küresel Kovid-19 salgınının, dijital dönüşümle birlikte çığır açan “yapay zekâ” ve “nesnelerin interneti” gibi teknolojilerin yaygınlaşmasıyla üretimi dönüştürdüğü tespiti yapılmıştır.

Üretimin geleceği, bu dinamikler tarafından benzeri görülmemiş bir hızla şekillenirken, robotlar, yapay zekâ, makine öğrenimi ve büyük veri gibi alanların iş hayatımızın bir parçası hâline geldiği belirtilmiştir.

2. Kongre, katma değer oluşturmak için insan ve otomasyonun eş-zamanlı olarak dönüşüme ihtiyacı olduğunu tespit etmiş, dijitalleşmenin de insan becerileriyle harmanlanması gerektiği gerektiğini ısrarla vurgulamıştır.

Çünkü dijitalleşme ve otomasyonla birlikte bazı işler kaybolacak ve azalacaktır. Öte yandan da kaçınılmaz olarak yeni işler ortaya çıkacak, dijital etik görevlisi, endüstriyel büyük veri bilimcisi, robotik uzmanı, dijital akıl hocası gibi yeni iş alanları açılacaktır.

Yakın gelecekte imalat sektöründe en çok aranan profiller; robotik mühendisleri, büyük veri uzmanları, yapay zekâ programcıları, enformasyon teknolojileri uzmanları, çok kanallı yazılım geliştiriciler, siber güvenlik uzmanları olacaktır.

Üretici güçlerde izlenen bu radikal dönüşümler üzerinden; ekonomi disiplininin yeniden düşünülmesi, temel kavramlarının gözden geçirilmesi, uygulamaya yönelik tasarımların ve iktisadi politikaların değişen dünyaya paralel olarak güncellenmesi gerekliliği, Kongre’nin en önemli vurgularından birisi olmuştur.

3. Rotasyonlu çalışma, fatura bazlı çalışma, ortak çalışma ve çağrı üzerine çalışma gibi yeni çalışma yöntemleri ortaya çıktığı, iş hayatında ilk defa aynı anda 4-5 farklı kuşak bulunduğu, bunların birlikte çalıştığı ve bu durumun (özellikle insan zekâsına ek olarak yapay zekâ kullanılmasının) üretkenlik üzerinde olumlu etki yapacağı değerlendirilmiştir.

Yapay zekâ tabanlı sistemlerin daha hızlı yürütme, operasyonel yetenek ve doğru iş yapmayı sağlamanın yanı sıra üretim süreçlerinde emeğin kullanım biçimini kökten değiştiren süreçleri devreye soktuğu ifade edilmiştir.

Bu durumun mevcut becerilerin değişmesini dayatması ile emek süreçlerini hızlandıran, sermaye yapılarını ve birikimini değiştiren toplumsal oluşumlara temel yaratacağı belirlenmiştir. Önümüzdeki dönemde bireyler ve toplumlar yeni meslekler edinmek için rolünü, beceri yükseltme yönünde değiştirmeli ve yetkinlikler kazanmalıdır.

Ekonomi teorileri açısından ise tıpkı Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” eserinin yayımlandığı 245 yıl öncesinde olduğu gibi; insan doğasının tanımlanmasının, ekonomik olan ile ahlaki olanın, ekonomi dışı faktörlerle ekonominin birbiriyle etkileşiminin yeniden çalışılmasının önünü açan bir dönemin içinde yaşadığımız değerlendirilmiştir. Bu tespit özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından önem arz etmektedir.

4. 21. yüzyıl iki büyük Dünya Savaşı görmüştür. Emperyalist güçlerin korumasız ülkeleri yağmalarken kendi aralarında çıkar anlaşmazlıklarının da doğması, hegemonya hırsı, bu tür bir dünyanın sürdürücüsü olarak açgözlü, egoist insan tanımlamaları üzerine kurulu yöntemsel bireycilik etrafında ekonomi dinamiklerinin de yönlendirilmesine yol açmıştır.

Bugün ise, tek bir ekonomik sistem, herkese uygun bir iktisadi model, tüm milletlere uygulanabilir zamansız, mekansız, alternatifsiz bir uygulamanın mümkün olmadığı ortaya çıkmıştır. Her milletin, kendi kültüründen ilham alan bir ekonomi metodu geliştirme peşinde olduğu daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır.

Kongre, özellikle iktisat disiplini açısından bu gelişmelerin ciddi meydan okumalar doğurduğunu tespit ederek; genel geçer Ortodoks iktisadi yaklaşımın geçerliliğini yitiren bir döneme girdiğini, neo-klasik iktisadın kullandığı matematiksel modellerin uygunluğunun sorgulanmasından başlamak üzere, temel yapı taşlarının ve gerçeküstü varsayımlarının sorgulandığı bir dönemin de başladığı vurgusunu yapmıştır.

5. İnsanlık için yeni görüşler ileri süremeyen bir ulusun, kendisine has bir yönelim bulamayan bir toplumun, tüm insanlık için sağlanan gelişmelere ayak uydurması da mümkün değildir.

Bugün karşılaşılan en önemli “medeniyet” sorununun temelinde yatan unsurlar; “adalet, insan, doğa” sevgisi yoksunluğu, yabancılaşma, tecimselleşme ve metalaşma ile gösteriş temelli tüketimdir.

İnsani değerlerin, çağın yeni sosyo-politik ortamına göre değişerek, örneğin kendi kültürel toprağından neşet edebilen - Ahilik sisteminden de var olabileceğini izlediğimiz türden - alternatif yapıların, oluşumların deneyimlenmesini mümkün kılabilecek konjonktür, Kongre’de irdelenmiştir.

Ancak bu ütopik bir sistem arayışından ötede, ayakları yere basan ve bugüne kadar insan bilgeliğinin ulaştığı kazanımlar üzerine oturan, somut çıkarsamalar etrafında formüle edilen, ekonomik altyapının son analizde belirleyiciliği akıldan çıkartılmadan, alınan 3 kararların bu anlayışa paralel gittiği bir kurgu içinde gerçekleşmelidir. Yeni anlayışın başarılı olması için evrensel olduğu kadar, millî ve kültür değerler esas alınmalıdır.

Toprağına ayakları basmayan ve insan sevgisi ile hakkaniyet olmazsa artık çok uzak da olmayan bir gelecekte, üretimin robotlaşmış dönüşümüne paralel ortaya çıkacak ekonomik yapıların insanlık için engellenemez, etik tehlikelerle dolu olduğu gerçeği bir kez daha vurgulanmıştır.

6. Diplomasi devletin uluslararası alandaki etkinliğini sağlaması için en uygun araçtır. Teknolojik gelişmelerin haberleşmede sağladığı faydalar diplomasiyi kolaylaştırmış, diplomasi kapsamını genişletmiştir. “Ekonomi Diplomasisi” ekonomik ilişkilerde uluslararası ticareti düzenlemek ve çevre politikalarının şekillenmesini sağlamak için devreye sokulmalıdır.

Karar verme süreçlerinde devlet-dışı aktörlerin de aktif olarak yönlendiricilikleri kabul edilmelidir. Çok taraflı görüşmeler yapmak ekonomi diplomasisinde devletin etkili alanlarda rol almasını sağlayacaktır.

Türkiye G20, OECD gibi tüm uluslararası ekonomi kurumlarına yoğun diplomasi çabalarıyla girmiştir. Ekonomi diplomasisinin kullanımının ekonomi-dışı katkıları da içerecek, ahlaki duruş, paylaşımcılık, dayanışmacılık gibi alanları kapsayacak şekilde yerli katkılarla zenginleştirilerek yürütülmesinin oluşturacağı düşünce ve davranış zenginliğinden küresel paydaşların yararlanması sağlanmalıdır.

7. Ekonomik kalkınmada “modernleşme” çerçevesinde meseleleri ele almak yetersiz kalmaktadır. Bunları sekülerleşme ve ulus-devlet anlayışı ile de betimlemek geniş bir çerçeve katacaktır.

Modern iktisat kapitalizmdir; kapitalizm ise bireysel insanın çıkarlarını vurgulamakta, bireysel çıkarcı insan kabulüne dayanmaktadır. İnsan ihtiyaçlarının sınırsız olduğu, bunun da sınırlı kaynaklarla karşılanması gerektiği ilkesi kapitalizmin “içeride ve dışarıda sömürü” düzenine dayanmaktadır.

Bu sömürü düzeni sürdürülemez bir dünya oluşturarak dönüştürücü ve zenginleştirici boyutlarının sınırlarına ulaşmış, doğa - insan yabancılaşmasının, meta fetişsizminin sonuna yaklaşmıştır.

İktisadi düşünce alternatif düzenlemeler için de devrede olmalı, sorgulamalar “çevrilecek taş kalmayıncaya kadar” devam etmelidir.

8. İnsan haklarının az gelişmiş olduğu ülkelerde çalışma standardının kötü olması, emekçileri daha az mutlu etmektedir. İnsanın insana, insanın doğaya, cinslerin birbirlerine yabancılaşmaları temel sorunlar arasındadır.

Yakın zamanda yapılan çalışmalardan, aşırı tüketim yabancılaşması izlenmektedir. Aranan sistem, insanı kendi özüne yabancılaştırmayan bir sistem olmalıdır.

Bu sistem; insanı, aşırı üretim ve tüketim kıskacından çıkararak ihtiyaç temelli üretim süreçlerini harekete geçirecek şekilde kurgulayan bir sistem olmalıdır.

Üretim yapılanmasının, toplumsal fayda sağlayacak sektörlere yöneltilerek, tekrar düzenlenmesi gerekmektedir. En dikkat edilmesi gerekenlerin başında bireyciliğin ve insanın egoist ve çıkarcı olduğunun tanımlanması üzerinden modellenen iktisadi yapıların, yabancılaşma eleştirisi ve sosyal dayanışma perspektifinden gözden geçirilmesinin sağlanmasıdır.

Bu noktada, insan yaşamını dikkate alan diğer alanlardan; ahlak, din, kültür, gelenek, örf ve adetlerden yol gösterici açılımlar için destek alınmalıdır.

9. Üretim sistemleri; değişen dünyada belli süreçlerde etkin olduktan sonra bir önceki modeli de içine alıp harmanlayarak dönüştürmekte, toplumsal ve sosyal yaşantı da beraberinde eş zamanlı olarak değişmektedir.

Yaklaşık 250 yıldır süregelen sermayeye dayalı ekonomik sistemin sonuna gelinmektedir. Özellikle son 50 yıldır (1971’den günümüze) parasallaşma ve finansallaşma küresel çapta hız kazanmıştır.

Sistemin kendi dinamiklerinden kaynaklanan sorunlardan dolayı para (sermaye) ekonomisinin ve merkezileşmiş büyük çaplı üretim modellerinin ise yerlerini dijital ortamlarda bilgiye ve beşeri sermayeye dayalı yeni üretim sistemi olan bilgi ekonomisine (veri, veri ekonomisi) ve dijital paralara bırakmaya başladığı tespiti yapılmıştır.

10. Bu dönüşümü anlamanın yolu, ekonominin tarihsel döngülerini analiz etmek ve anlamaktan geçmektedir. Ekonominin geçirdiği döngüsel süreçleri incelemek mevcut durumu anlamanın ve yorumlamanın ilk adımlarından olmalıdır.

Dünya, perde arkasında gittikçe derinleşen bir ekonomik kriz içindedir. Finansal bir çöküşün ardından; altın, gümüş ve son yıllarda Bitcoin gibi emtiaların fiyatları da hızla yükselmektedir.

Kriz zamanlarında, bu varlıkları halkın elinde bulundurmasının, kaybolan alım güçlerini telafi saikiyle yapmış olduğu tespiti önemlidir. Bu emtiaların, sağlam para niteliğinde olup, sistemik bir krizin oluşması hâlinde - tarihte de defalarca yaşandığı üzere - can simidi olarak görülmeleri, bahsi geçen çürümüş sistemin sürdürülmesini sağlaması açısından da dikkate değerdir.

11. Mevcut krizin; paranın yeniden tanımlanmasına, ülkelerin kendi sanal para birimlerini çıkarmasına ve rezerv para olan Amerikan dolarından hızla uzaklaşmasına yol açması beklenmektedir. Böylece, paranın yenilenen formu ile bilgi ekonomisinin, ekonomik düzeni değiştirmesi öngörülmektedir.

Dünyanın, paranın tek kutuplu olduğu bir dünyadan çok kutuplu, bağımsız ve millî para dünyasına doğru evrilmesi mümkündür. Bunun da, ekonomiden ticarete, politikaya, sosyal hayata ve hatta birçok ülkenin coğrafi sınırlarına kadar her şeyin değişmesi ve yeniden yapılanması sonucunu doğurması muhtemeldir. Bu durum ekonomik modellemeler üzerinden küresel yeniden tasarımın önünü açan, alternatif bir dünyanın mümkün olabileceğinin kanıtı olarak yeni tahayyülerin geliştirilmesini tetikleyen bir durum oluşturmaktadır.

Gelinen noktada, her krizden sonra daha da sınırsızca basılan paraların yol açtığı piyasa balonları oldukça hassas ve dengesiz bir hâle gelmiştir. Oluşan finansal balon küresel boyutta 1 katrilyon dolarlık seviyeyi geçmiştir.

Üretim olarak gerçek varlık karşılığı yaklaşık onda biri kadardır. Yani, krediyle oluşturulan borç, mevcut değerlerle ödenebilecek durumda değildir ve bir saatli bomba gibidir.

12. Patentlerin 200 yıllık seyrine göre başta elektrik teknolojilerinde alınan patentler artmaktadır ki nerelere yatırım yapılması gerektiğine dair de örnektir.

Patentlerle ekonomik büyümenin ilişkisi son zamanlarda çalışılmıştır. Ekonomik büyüme ve gelişmenin inovasyonlarla ilişkisi yıkıcı değil adım adım yenilik şeklindedir. Bu da yeni bir ekonomik büyüme dalı oluşturmaktadır. Örneğin, adım adım icat kavramı “telekomünikasyon” sektörü üzerinden ele alındığında görülecektir ki, günümüzde yapılan görüntülü konuşmaların alt yapılarındaki kodlar kaynak teşkil etmektedir.

13. Gelişmekte olan ülkelerde bilgi üreterek büyüme modeli daha kullanışlı olacaktır. Türkiye de bu gruba dâhildir. Teknolojiyi satın alarak büyüme, sınırlı iktisadi büyüme sağlamaktadır. Teknoloji satın almanın, geri kalmışlığı zımni olarak kabul etmek anlamına gelebileceği açıktır. Bilgi ve bilgiyi üretecek insana yapılan yatırım üzerinde çalışılması gerekmektedir.

14. Dünya nüfusunun büyük bir kısmı orta gelir düzeyindeki ülkelerde yaşamaktadır. Bu durum düşük gelirli ülkelerin üst gelire sahip devletlerin teknolojik buluşlarından da mahrum kalmalarını getirmektedir.

Oysa genç nüfusa sahip Türkiye gibi ülkeler genç nüfuslarının ekonomiye daha etkin katılımıyla bu durumun üstesinden gelme imkanına sahiptir. Bu tuzağa düşen devletlerin farklı farklı reçetelerle bundan kurtulmaya çalıştıkları görülmektedir. Sektörlerin ağırlıklarının yayılması ise bu hususta en önemli etkenlerden biridir.

15. Bankaların kredi hacminin artması, ülke çapında yatırımın ve üretimin artmasını sağlamakta, ülke ekonomisinin büyümesinde ciddi rol oynamaktadır. Tüketici kredileri GSYH’de artış sağlayıp büyümeyi sağlamaktadır. Kredi fonlarının büyüme oranlı üretim temalı sektörlere dağıtımının yönlendirilmesi, uzun vadede daha büyük ekonomik büyümenin sağlanması gerekmektedir.

16. Devletle iş dünyası arasındaki ilişki, ekonominin belirleyici unsurlarından biridir. Siyasi krizler, ekonomiyi etkilediği gibi, ekonomi ve iş dünyasındaki dalgalanmalar da siyaseti etkilemektedir.

Türkiye’nin son dönemlerde izlediği politikalar sonucu Türk Lirası değer kaybetmiştir. Türk ekonomisi büyük ölçüde dövize endekslidir ve makro iktisadi eksende bu tür politikalar sürdürülebilir değildir.

Paradigma, altyapı dönüşürse değişecektir. Tüm tarafları kapsayan benimsenmiş bir stratejik dönüşüm, bir Kızılelma, yapısal zayıflıkları güce tebdil edecektir.

17. Emeğin verimli sektörlere yoğunlaştırılması zorunluluğu; uzun vadeli bir eğitim sisteminin kurulmasını ve bu yapılanmaya uygun bir emek gücünün yetiştirilmesini, sektörler arası teknoloji transferleriyle emeğin genel verimliliğinin artırılmasının sağlanmasını gerektirir.

18. Pandemi ülkeler arasındaki eşitsizlikleri büyütücü bir etki yapmaktadır. Salgınla birlikte yükselen piyasalar ve düşük gelirli kırılgan ekonomiler daha riskli bir durumla karşı karşıya kalmaktadır. Bu ülkelerin göreceli olarak sağlık sistemleri daha zayıftır. Turizm ve emtia ihracatı gibi salgından en çok etkilenen sektörlere ve tabii ki dış finansmana büyük ölçüde bağımlıdırlar.

19. Ekonomik, finansal ve mühendislik bazlı süreçler artık akıllı fonksiyonlardan oluşan devasa kütüphanelerden ihtiyaç duyulan bilgi alınarak geniş ölçekte yürütülebilmektedir. Böylece, ekonomideki geleneksel insan aktiviteleri de giderek yok olmaya doğru gitmektedir.

1970 sonrası yaklaşık her yirmi yılda dijital devrim yeni bir şekil almakta ve ekonomide farklı bir yapı oluşturmaktadır:

1. dönem 1970-1990 “entegre devreler, artan hesaplama gücü”,

ikinci dönem 1990-2010 “dijital süreçlerin bağlantılı hâle gelmesi”,

3. dönem, 2010 sonrası “akıllı sensörlerin 6 gelişmesi, yapay zekâ, makine öğrenmesi”. Her dijital devrimde bir seri yeni teknolojiler ortaya çıkarak ekonomide karakteristik değişikliklere yol açmaktadır.

20. İlk dijital değişim sayesinde; mühendisler bilgisayar-destekli tasarım programlarını kullanabilir, şirket yöneticileri stoklarını gerçek zamanlı izleyebilir, jeologlar yer katmanlarını tanımlayabilir ve petrol rezervlerindeki değişimi hesaplayabilir hâle gelmiştir. Modern hızlı bilgisayarların dünyamıza girmesi ile ekonomi, tarihte ilk kez ciddi bir bilgisayar ve hesaplama desteği almıştır.

21. İkinci dijital değişim sayesinde bilgisayarlar; telefon, fiber-optik ve uydu yardımıyla yerel ve küresel ağlar içinde birbirlerine bağlanmıştır. İnternet ticari bir varlık hâline gelmiş, internet servisleri ortaya çıkmış ve bulut ise paylaşılan bilişim kaynaklarını hizmete sunmuştur Birden bire her şey diğer her şey ile konuşur hâle gelmiştir.

22. Üçüncü dijital değişim ve dönüşümle birlikte ilk bakışta önemsiz gibi görünen bir şey hayatımıza girmiştir: Yaygın kullanım alanına sahip ucuz akıllı sensörler; radar ve lazerli sensörler; jiroskop sensörler; manyetik sensörler; kan-kimyası sensörleri; basınç, sıcaklık, akış ve nem sensörleri; kablosuz ağlarla bağlantılı hâle getirilerek nesnelerin veya kimyasalların varlığını ya da bir sistemin mevcut durumunu veya pozisyonunu ya da çevresel koşullarındaki değişmeleri bildirmeye başlamıştır.

Akıllı sensörler, makinelerin birbiriyle, insanların makinelerle iletişime geçmesine imkan vererek yeni bir dönemin başlamasının işaretini vermiştir. Akıllı sensörler, sürekli olarak veri akışı sağlamaktadır ve kullanmasını bilen uzmanlar için anlamlar çıkarılacak, yeni ilişkiler kurulacak veri okyanusları doğmaktadır.

23. Devletler arasındaki ilişkilerin artması, ekonomi de dâhil olmak üzere farklı birçok alanda rekabet artışını beraberinde getirmiştir. 2. Dünya Savaşı ve öncesindeki süreçte her şey askerî güçle elde edilirken, bu olgu yerini ekonomik güçle her şeyin elde edilmesine bırakmıştır.

21. yüzyılda ekonomik faaliyetlerin yerel ve küresel düzeyde çeşit ve hacim olarak artması, ekonomi ve türevlerine daha geniş bir perspektifle ve farklı açılardan bakılmasını zorunlu kılmaktadır.

Bu nedenle bugünkü global müesses nizamda, her ülke; potansiyel rakibi hakkında ekonomik bilgiye ulaşma, bu veriyi işleme, yorumlama ve önlem alma süreçlerinden oluşan ve özgün istihbarat alanlarından biri olarak literatürde kendine yer edinen “ekonomik istihbarat” kavramına odaklanmaktadır.

Dolayısıyla günümüzde farklı ülkelerde resmî istihbarat teşkilatları ve özel kuruluşlar aracılığıyla rakip ülkelere yönelik gerçekleştirilen ekonomik istihbarat faaliyetlerinin kurumsal bir çerçeveye oturtulması gerekmektedir.

24. Enformasyon faaliyetlerinde doğru bilgilere erişim, korku ve kaygıları azaltmanın gerek şartıdır. Elde somut ve sağlıklı bilgiler varsa alternatif çözümler üretmek, korku ve kaygılardan kurtulmak mümkündür. Bu bağlamda, ekonomik istihbaratın asıl amacı, güven ortamını oluşturmak ve sürdürmektir.

Elbette ki korku ve kaygı var olduğu müddetçe, istihbarat, devletlerin ve uluslararası kuruluşların, vazgeçilmezi olmaya devam edecektir. Türkiye’nin ne ölçüde bağımsız 7 bir devlet olarak hareket ettiği ya da ne ölçüde güçlü olduğu sorusu ciddi enformasyonel faaliyetleri gerektirmektedir.

Bu soruyu cevaplayabilmek için dünyadaki değişimleri takip etmemizi sağlayacak bir kavramsal çerçevenin ortaya konması gerekmektedir. Türkiye gibi hem Kovid-19 tehdidiyle, hem çok yönlü çok fonksiyonlu iç ve dış terör tehditleriyle, hem de düzensiz göç dalgası tehditleriyle mücadele eden bir ülkede bu tür teorik çalışmaları yapmak ve bu sayede oluşturulabilecek güç konfigürasyonuna ve konfigürasyon yönetimine katkı sağlamak, uzmanlar, akademisyenler ve stratejistler için bir görev ve misyon hâline gelmiştir.

Türkiye; toplumsal, tarihî, jeopolitik koşullarına ve çevresel gerçekliklerine uygun iktisadi bir kavramsal çerçeve inşa etmeden bağımsız devlet refleksleri kurgulayamaz.

25. Durum değerlendirmesi yapmak, düşünmek, planlamak, uygulamak şirket yöneticileri, ekonomistler ve bankacılar için de geçerli olan düşünce egzersizleridir. Ekonomik istihbarat uzmanlarının temel görevleri; ekonomideki muhtemel gelişmeleri ve finansal hareketlerin (dövizin aniden orantısızca yükselmesi, enflasyon, ödemeler dengesinin sağlanamaması vb.) varsayım ve risk algoritmasını analiz edip yön verecek gerekli istihbaratı oluşturup, karar mercilerine iletmektir.

Bu bağlamda devlet; ilgili kurumlarında bir ekonomik istihbarat dairesi kurup belli finans kuruluşları, düşünce kuruluşları, STK’lar, ticaret, sanayi ve meslek odalarıyla koordinasyon hâlinde çalışarak; yabancı şirket ve yatırımcıların faaliyetlerini değerlendirerek; bunlara yönelik politikaların belirlenmesinde de “oyun kurucu” bir role sahip olacaktır.

Ekonomik istihbarat dairesi, açık kaynakların yanı sıra büyük ihaleler, müşteri araştırmaları, ülkelerin uluslararası yatırım ve ticaret görüşmeleri ve gizli anlaşmaları ve en önemlisi ekonomi politikalarına ilişkin önemli kararları da çeşitli istihbari yöntem ve tekniklerle belirleyebilecektir.

Ayrıca iş insanları, şirket üst yöneticileri, gazeteci-yazar, hukukçu, bankacı, ekonomist, Ticaret Bakanlığı ve Hazine ve Maliye Bakanlıklarından ilgili bürokratik temsilciler ve özel analistlerden oluşan bir ekonomik istihbarat kurulunun oluşturulması da elzemdir.

26. Dünya nüfusu 8 milyara yaklaşırken, uluslararası ticaret hacmi de giderek büyümektedir. Dünya Ticaret Örgütü hesaplamasına göre dünyada üretimin ve tüketimin ağırlığı Asya Pasifik bölgesine kaymaktadır. Bu bölgede liderliği yıllar önce Japonya’dan devralan Çin şimdi dünya lideri ABD ile karşı karşıyadır.

Hesaplamalara göre en geç 2030’da dünya ticaretinin liderliği Çin’e geçecektir.

27. RCEP (Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık) Anlaşması kapsamında ülkeler, aralarındaki gümrükleri kademeli olarak azaltacak, ortak ticaret kuralları sayesinde liberal küreselleşmenin önü açılacaktır. RCEP Anlaşması uluslararası ticaret, hizmetler, yatırımlar, haberleşme- iletişim, elektronik ticaret, fikri mülkiyet hakları ve telif hakları gibi alanları kapsamaktadır. Bu anlaşmayla “bölgedeki ülkelerin ekonomik liberalleşmeyi ve entegrasyonu güçlendirmek istediğinin bir göstergesi olduğu” ifade edilmektedir.

RCEP Anlaşması ülkelere mal ve hizmet ticaretinde, fikrî mülkiyet hakları konusunda karşılıklı kolaylıklar getirmektedir. Bölge’nin nüfus olarak en büyük ikinci ülkesi Hindistan, 2019’da müzakerelerden çekilmişse de RCEP ülkeleri Hindistan’a kapılarının açık olduğunu Anlaşma içinde resmî olarak kayıt altına almıştır. RCEP 8 ülkelerinin beşi aynı zamanda G20 ülkeleri içinde de bulunan büyük ekonomilerdir. Bunlar; Avustralya, Çin, Endonezya, Japonya ve Güney Kore’dir.

28. Tehditler fırsatları da beraberinde getirmektedir. Ülkemizin, Çin ve AB yatırımlarına cazip hâle getirilmesi için, RCEP ülkelerindeki üretim ve ticaret ortaklıklarının geliştirilmesi yönünde teşviklerin devreye sokulmasında fayda vardır.

KYİ ile Çin’den gelen trenler ve gemilerdeki konteynerlerin, geri dönüşte Türk ihraç malları ile doldurulması mümkündür. Çin’e geri dönüş yolu üzerindeki ülkelere; Orta Asya Türk Devletlerine bu trenlerle, Pasifik ülkelerine bu gemilerle Türk mallarının ihracı ile “Çin tehdidinin Türk başarısına dönüştürülebileceği” önemle değerlendirilmektedir.

29. Çin, kendisini kuşatan çatışma potansiyeline sahip hudut anlaşmazlıklarına rağmen, ticari menfaatleri ön plana koyarak çeşitli seviyelerde ekonomik ortaklıklar imzalamaktadır. Türkiye de benzer ekonomik politikalar izleyerek büyük bir ekonomik güce kavuşmak için üretimini artırmak ve dünya ticaretindeki yerini güçlü bir seviyeye getirmek zorundadır.

Buna göre; “önce ekonomi” politikasıyla bölgesel işbirliklerinin önünü açacak uluslararası oluşumlara katılmalı, yoksa bu oluşumları kendisi yaratmalıdır.

10 Aralık 2021, İstanbul

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Kategori: Mesaj Yorum gönder.
Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.