GERİ DÖNDÜRÜLEBİLİR VE DÖNDÜRÜLEMEZ TAHRİBAT – Ruhittin SÖNMEZ
GERİ DÖNDÜRÜLEBİLİR VE DÖNDÜRÜLEMEZ TAHRİBAT - Ruhittin SÖNMEZ
“Geri döndürülemez tahribat” sözüyle kastettiğim ekonomimizin içinde bulunduğu vahim ve hazin tablo değil.
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtiğimizden bu yana dolar kuru 4,70 liradan 16,7 liraya çıktı. Yani üç buçuk yılda Türk Lirası yaklaşık olarak dörtte birine düştü. Sadece son üç buçuk ayda yüzde 100 devalüasyon oldu. TL sadece dolar karşısında değil bütün dünya para birimleri karşısında anormal değer kaybetti.
Enflasyondaki hızlı yükseliş yüzünden her türlü malın etiket fiyatları günlük değil, gün içinde birkaç kere değiştirilir oldu.
Öngörülemezlik hali yüzünden malı olan satmak istemiyor, “yarın daha pahalıya olur” diye düşünenler ihtiyaçlarını öne alıp, bozulmayan ürünleri stoklamaya çalışıyorlar. Hiç kimse elinde TL tutmak istemiyor. Çoğu döviz veya altın alıyor. Alabilenler otomobil, emlak gibi alanlara yatırım yapmaya çalışıyor.
Star TV’de döviz büfesinden bir dolar satın alan bir teyzenin videosunu izledim. “Bu bir doları ne yapacaksın?” sorusuna, bu hanımefendi “böyle böyle biriktirmeye çalışıyorum” cevabını verdi. İçim yandı. Çünkü bugün 15 liraya aldığı bir ürünün yarın 20 lira olacağını; yarın bir dolarının 20 lira olacağını görüyordu. Bu teyzemiz bile aslında 15 lirasının değerini korumaya çalışıyordu.
Paranın üç fonksiyonu vardır. Bunlar; Değer ölçüsü ve hesap birimi olma, mübadele aracı olma, tasarruf aracı olma. Türk Lirası bu üç özelliğini de kaybediyor. Fiyatlar TL’ye göre değil dövizle belirleniyor. Ticaret dövizle yapılıyor. Tasarruflar dövize döndü. Türkiye’deki bankaların mevduat hesaplarının yüzde 63’ü artık döviz hesabı. Yani TL artık para olmaktan çıkıyor.
Ekonomideki bu savruluş, belirsizlik ve yönetemezlik halinin verdiği zararlar -mevcut iktidar devam ettiği taktirde- düzeltilemez ve geri döndürülemez.
Ancak bir iktidar değişikliği olur, akıl ve bilimi önceleyen, liyakatli insanlara yetki veren bir yönetim gelirse tahribat düzeltilebilir ve bir kısım kayıplarımız telafi edilebilir.
Bunun için kurumlar içinde partizanlık yerine liyakatin getirilmesi, bağımsız kurumların ehil ellerde gerektiği gibi yönetilmesi, “söz dinleyen” yöneticiler yerine millet menfaatini önceleyen kararlarda ısrar edebilen yönetimlere emanet edilmesi gerekir.
Türkiye’nin yeniden ayağa kalkmayı sağlayabilecek bir potansiyeli vardır. Eğer doğal ve insan kaynakları iyi kullanılırsa, hukuk ve demokrasi kuralları işletilirse kaybolan yılların bir kısmı geri kazanılabilir. Denge ve denetim mekanizmalarını işleten bir yönetim sistemi ile hatalar azaltılabilir.
Bahsettiğimiz ilkelere dayalı yapılacak değişim ile birbirini olumlu olarak tetikleyen mümbit bir ekosistem kurulabilir.
Fakat AKP iktidarlarının yaptığı tahribatın bir de “geri döndürülemez“ ve “kısmen geri döndürülebilir” olanları var.
******************************
NELER GERİ DÖNDÜRÜLEMEZ?
Prof. Dr. İskender Öksüz, Karar Gazetesindeki köşe yazısında, AKP iktidarının politikalarının yarattığı geri döndürülemez kayıplarımıza örnekler vermiş. Yazıdan alıntı yapalım:
“Mesela beyin göçü dediğimiz insan sermayesi kaybımız! En değerli birkaç tıp fakültemizin yıllık toplam mezun sayısından fazla hekimimizin bir yıl içinde yurt dışına göçtü. Hekimlerimizde hâl buysa diğer alanlarda nasıldır?
Her meslekte ‘konvertible’ insan gücümüzü de kaybediyoruz.
Geri döndürülemez (tersinmez) bir başka değişim var. Liyakatin iki paralık edildiği sözde üniversitelerde sözde eğitim gören gençlerin yılları. Bunlar geri gelmeyecek.
Yazılıda doksan- yüz alıp ilçe başkanından tezkiyesi olmadığı için sözlüde elenen gencin kaybı ve kurumun bu genci alamadığı için kaybı… Bunlar da geri gelmez.
Fakat en vahimi, yeteneklilerin, iyi yetişmişlerin dışarda kalması değil. En vahimi, yeteneksizlerin kurumları doldurması. İşte bu sonuncusu kurumu çökertir.
Kurum gelenektir. Liyakatlilerin girdiği, liyakat ve başarıya göre yükseldiği, en liyakatli ve başarılının yönettiği kurum… Bu silsile bir kere bozuldu mu bir daha eski kalitesine dönemez.
Mühendisine, teknisyenine, hekimine, savcısına, hâkimine güvenemeyeceğiniz ülkeler vardır dünyada. Diplomalarının hiçbir anlam ifade etmediği ülkeler. Bunların insanları liyakatsizdir. Anladık. Fakat şunu da anlayalım: Liyakatsiz insanların kadrolarını oluşturduğu sistemlerden liyakat sahibi genç eleman da yetişmez. Devre kapanmıştır. Kötü kötüyü üretecektir ve ülke alçalan bir spiral içinde çöküşe gidecektir.
Türkiye böyle bir felaket helezonuna düşmemeli.
İşte palavra değil, gerçek Kurtuluş Savaşı budur.”
******************************
LİYAKATSİZ KADROLAR
Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin ekonomi tahsili ve ekonomi yönetimi tecrübesi yok. Ekonomi bilgisi Kamu Yönetimi tahsili sırasında aldığı “Ekonomi’ye Giriş” dersinden ibaret.
“Ekonomist” olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanımızın hangi dersleri kimden aldığını bilmiyoruz.
Çok bilgili ve tecrübeli uzmanların olduğu T.C. Merkez Bankası’nın başına,hiç Merkez Bankası tecrübesi olmayan Yeni Şafak Gazetesi ekonomi yazarı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu başkan (guvernör) olarak atandı. Akabinde yönetimdeki “söz dinlemeyen” üyeler de görevden alındı. Sonra dövizin geldiği seviyeyi biliyorsunuz.
Şimdi bu üçlü, Bakanın kendi ifadesiyle, “2010 yılından bu yana yanlış uygulanan bir sistemi değiştiriyoruz” diye “yeni bir model denemesi” yapıyor.
Sadece Merkez Bankası, TÜİK, YSK, BDDK gibi bağımsız kurumlar değil, Bakanlıklardan devlet bankalarına, Üniversitelerden Milli Eğitim kadrolarına, İçişlerinden Dışişlerine, Adaletten Sağlığa, Anadolu Ajansından TRT’ye devletin bütün birimleri liyakatsiz fakat siyasi referanslı insanlarla dolu.
Liyakatsiz AKP kadrolarının yaptığı tahribatın geri döndürülmesi çok zor olacak. Ama zararın neresinden dönersek kârdır.
İdare hukukunda “telafisi güç ya da imkânsız zarar veren” idari işlemler hakkında, mahkeme “yürütmenin durdurulması” kararı verir. AKP iktidarının zararlarını durdurmak için yapılacak en etkili önlem derhal seçim kararı alınması olacaktır.
20 Aralık 2021
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.