Buraya nasıl geldik? – Mehmet YILMAZ
Buraya nasıl geldik? - Mehmet YILMAZ
Bu gün bulunduğumuz noktanın belirleyicisi dünkü tercihlerimizdi. Yarın olacağımız noktayı da bu günkü yapacaklarımız belirleyecektir.
Bu gün, içine düşürüldüğümüz ekonomik bunalım, paramızın pula dönmesi, zamlar, hayat pahalılığı, derinleşen kalıcı yoksulluk, açlık… Dünkü seçimlerimizin bir sonucuydu. Bu gün izleyeceğimiz yol ya bizi bu bunalımdan kurtaracak, ya da daha da fakirleşeceğiz.
Yolsuzluk yoksulluk ve yasakları ortadan kaldıracaktık. “Üstünlerin hukuku yerine hukukun üstünlüğü” esas alınacaktı. Reformlar AB istediği için değil, bizim insanımız buna layık olduğu için hayata geçiriliyordu!
Temmuz ayından itibaren Türkiye ekonomisi atağa kalkarak öyle bir sıçrama yapacaktı ki, etrafımızdaki herkes bizi kıskanacaktı. Eylül ayında açıklanan Orta Vadeli Programa göre de 2022 yılında dolar 9,27 lira olacaktı, kasım sonunda 14 lira sınırına dayandı.
Şimdi anlıyoruz ki Avrupa Birliğine girme hayaliyle çıktığımız yolda kaptan rotayı Çin’e çevirmiş.
***
Birlik beraberlikten bahsedenlerin kendileri gibi düşünmeyenlerin seslerine de kulak vermeye başladıklarında davranışlarında samimi olduklarına inanılır. Sözlerle eylemlerin örtüşmediği zeminde güven de olmaz.
Ayrıştıran, ötekileştiren, kutuplaştıran siyasi dilin, insanlarımız arasındaki ayrımı derinleştirdiğini, aramıza ördüğü duvarı kalınlaştırdığını artık görmemiz gerekiyor. Bu badireden kurtulmak, aramızdaki duvarları yıkmak ve yeni köprüler kurmakla mümkündür. Çok geç olmadan senin dediklerin, benim dediklerim tartışmasından uzaklaşıp, aklın dediklerinden uzlaşmamız gerekmektedir.
Kendi saflarımızı sıklaştırma uğruna bizim gibi düşünmeyenleri ötekileştirme, şeytanlaştırma alışkanlığından vaz geçmeliyiz. Çözüme sizden farklı bakanlar, aynı zamanda sizin fark edemediğiniz bir noktaya projeksiyon tutuyor da olabilirler. Empati kurmalı, onun bakış açısını anlamaya çalışmalı, “farklı çözüm yolunda ısrar ettiğine göre, benim görmediğim bir noktaya bakıyorsun” mantığıyla yaklaşılmalı ve bir üçüncü alternatif bulunmalıdır.
İşbirliği isteniyorsa gerçekten, bütün paydaşlar olaya dahil edilmeli, herkesin düşüncesine değer verilmelidir. Geldiğimiz noktada paramızın değer kaybetmesinden, zamlardan, hayat pahalılığından etkilenmeyen var mı? Madem yük hepimizin omuzunda, hepimiz sonuçtan etkileneceğiz, neden muhalefetin olumlu önerilerine kulak verilmez, görmezden gelinir?
***
Ünü, ülke sınırlarının dışına çıkan iş adamı, havanın güzel olduğu güneşli bir yaz günü, Niagara Nehri üzerinde, şelaleden beş altı mil yukarıda, akıntının yok denecek kadar az olduğu bir koyda balık tutmak için gelmişti. Görünüşte her şey yolundaydı. Havada esinti yok, yaprak bile kıpırdamıyordu. Olta ve diğer malzemeleri hazırladı, güneşten yanmamak için şemsiyesini de yanına alarak, suya bıraktığı sandala bindi.
Sandalı koyda güvenilir bir noktaya götürmek için hafif hafif küreklere asıldı. Balıkların olduğunu düşündüğü bir noktada oltayı suya bıraktı, şemsiyesini açtı ve beklemeye başladı. Öyle dikkat kesilmişti ki, neredeyse oltaya dokunan balıkları hissediyordu. Gökte uçan kuşların ve kıyıda çiçekler üzerinde uçuşan böceklerin sesleri birbirine karışıyordu. O, tutacağı balıklara öylesine odaklanmıştı ki, sesleri duymuyordu. Arada bir oltaya takılan balıklarla misina sarsılarak geriliyordu. Makarayı hızla döndürerek misinayı sardı. Oltaya takılan üç balığı, daha önce hazırladığı içinde su bulunak kovaya bıraktı. Yeniden yem takarak oltayı suya bıraktı.
Zaman ilerlemiş, güneş uzaklaştığı için de yakıcı etkisini yitirmişti. Her şey istediği gibiydi, şemsiyesini kapattı. Oltaya tekrar yem takarak suya bıraktı, yeniden hayale daldı. Öylesine dalmıştı ki hayallere çıkan esintinin farkında değildi. Ara sıra sandal sallanıyor olsa da bunun normal olacağını düşünüyordu. Günlerden beri hayalini kurduğu bu anın tadını çıkarmak istiyordu. Tuttuğu balıkları akşam ızgarada nasıl pişireceğini, ailesi ve davet ettiği arkadaşlarına yapacağı sürprizi hayal ediyordu. Sandal arada bir sallanıyor, akıntının etkisiyle kayıyordu…
Akıntıya kapılmış, hızla şelaleye giden sandalın sarsılmasıyla kendine geldi. Korku ve telaşla elindeki oltayı attı, küreklere asıldı. Suyun akıntısına karşı koyamıyor, şelaleye doğru kayıyordu. Nehir kenarında, durumu gören insanlar çığlık atarak koşuşturuyordu. Yapacakları pek bir şey yok gibi görünüyordu. Kimsenin elinden bir şey gelmiyor, biraz sonra şahit olacakları facianın üzüntüsünü yaşıyorlardı.
Çare tükeniyor elinden bir şey gelmiyordu. “Ben nasıl sürüklendim? Buraya nasıl geldim? Bu hale gelinceye kadar neden fark edemedim?” Kendi kendine kızıyordu. Son saniyelerini yaşadığı hayatı, bir film şeridi gibi gözünün önünden hızla geçiyordu… “Neden tedbir almadım? Neden sandala motor takmadım? Neden kıyıdaki bir noktaya iple bağlamadım? Neden…”
Esen rüzgar, sallanan sandal uyarıydı aslında. Fakat o balık tutmaya o kadar kaptırmıştı ki kendisini fark edemedi uyarıları.
***
Şükürler olsun ki biz Niagara Şelalesi’ne düşmekte olan iş adamının bulunduğu konumda değiliz. Ama bilmeliyiz ki, bizi bulunduğumuz noktaya getiren seçimlerimiz, olmak istediğimiz yere götürecek olan da bundan sonra yapacaklarımızdır.
Bütün paydaşların dikkate alındığı, niyet okuyuculuktan vaz geçildiği, yapılacak iyi şeylere hiçbir şekilde engel olmadan bu durumdan birlik içerisinde çıkarız. Farklı düşünmek, farklı çözüm yolları sunmaktır. Dikkate almaya değer.
https://www.agazete.com.tr/yazi/buraya-nasil-geldik-6024.html
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.