17 Ağustos bir yerel tarihci yarattı
17 Ağustos bir yerel tarihci yarattı
“17 Ağustos, 1999 Marmara Depremi sabahi… Ne kaldi geriye elimizde.. diyordum sabahin soğuğunda, çıplak titrerken… Odalarda çekilmis bir kaç kare resim.”
Onun macerası işte o an başladı. Ne bina kalıyordu geriye, ne can. Can kalmayınca anı da kalmıyordu. Erkan Kiraz bunun üzerine doğduğu yerden ve onun tarihinden başlayarak ilginç bulduğu her yeri resimleyip kayda almaya başladı.
***
Dün akşam Sümela Manastırı’nı izlerken içim yine cız etti. Manastırın duvarlarını kaplayan belki yüzlerce, binlerce resim yok olmuş gitmişti. Bunu biz yapmıştık. Biz dünyaya gelmeden önce yüzyıllar boyu sapasağlam kalabilmiş resimleri yok etmiştik!
Ya Ani Harabeleri… Bize yüzyıllar ötesinden haber getiren resimler, yapılar orada da yok olup gitmiş. Bu ülkede tarihi mirası koruyamıyoruz. Bu çok açık. Binaları içlerindeki sanat yapıtlarıyla birlikte yok olmaya bırakıyoruz. Bu yetmiyormuş gibi bir de Sümela Rumların, Ani Ermenilerin, Likya’yı kazmayın onlar bizim dinimizden değil, diyebilen (bakınız: bu blogdaki Jale İnan yazısı) bir zihniyet de var ülkemizde ne yazık ki.
İşte tarihi yapılar ve diğerleri bir bir elden giderken, anılar insanlarla birlikte yok olurken, bu yitişe en azından kendi şehrinde engel olmaya çalışan biri var: Erkan Kiraz. O 17 Ağustos sabahının İzmit’inde yitirişin ne olduğunu en korkunç biçimde gördü ve kendini belgeleme işine adamaya karar verdi.
İnternet sitelerine çektiği sayısız resmi depoladı, yazılar yazdı. Yazdıklarının birer belge değeri kazanması için hepsiyle ilgili ayrıntılı, yer, zaman, kişi bilgilerini not aldı. Bireysel çabalarının bilinmesi, bunlardan yararlanılması için çok çaba harcadı. Ne yazık ki yetkili ve etkililerden hiçbir el uzanmadı kendisine. Yine de çalışmalarına aynı şevkle devam ediyor. Çünkü tek amacı geriye belge bırakmak.
Onun öyküsü bu tür yerel belgeleme çalışmaları yapmak, geleceğe bir işaret bırakmak isteyenler için iyi bir yol gösterici. Bu nedenle ben de kendisine birkaç soru yöneltip bilgi edinmek istedim.
*Bu belgelendirme çalışmasını ne amaçla yapıyorsunuz? Yani nereden aklınıza geldi bu çalışmayı yapmak?
Çocukluğumdan beri –zaman zaman kesintiye uğrasa da- günce tutardim. Bir gün yaşam öykümü yazacagim, derdim. Hep ötelediğim bir düştü, 17 Ağustos, 1999 Marmara Depremi sabahina dek… Ne kaldı geriye elimizde, diyordum eşime, sabahın soğuğunda, çıplak titrerken… Odalarda çekilmiş bir kaç kare resim… Ya anılarımız? Yoklar. Çünkü yaşadıklarımızı ne yazıyoruz ne de çevremizi görüntülüyoruz. O sabahtan itibaren yazmaya ve belgelemek amacıyla resim çekmeye başladım. Ama ben yazı yazmasını bilmiyordum ki! Ve neyin resmini çekecektim! Yazmak, yazılmışların okunması gibi kolay değildi ki! Tamam dedim. İki şey var. Özyaşam öyküm ve deprem görüntüleri… Deprem görüntülerini ödünç aldığım bir analog makineyle çekmeye başladım ve bitirdim. Koskoca yaşamı hemen yazıvermek de kolay değildi. Doğduğum yer Derince’den basladim.
Ta çocukluk günlerimden. Anılarımın tozunu almak, geçmişin gizlenmiş labirentlerinde kaybolmuş izlerini alevlendirmek için başladım adım adım dolaşmaya sokaklarda. Derince sokaklarında. Adını “Bir Zamanlar Derince” koymuştum. Sonra “Derince’nin Öyküsü” oldu. Anlattıklarım sadece benim öyküm değildi çünkü. Bu tüm Derince’nin öyküsü oluvermişti… Hala bitirilememiş bir çalışma…
*İzmit yöresinde yerel, sözlü kültür ve tarih araştırmaları konusunda kaç yıldır çalışıyorsunuz?
Bireysel çabalarımın bir “yerel tarih ve tarih araştırmaları” olarak adlandırılması yada sınıflandırılmasını savunamam. Ben ne akademisyenim, ne tarihçi ne de arşivci. Öykümü yazmak için yola çıktığımda her şey kolay gibi gelmişti bana. Anımsadıklarımı yazacaktım. Ama her şeyi anımsamak o denli kolay değilmiş. Yaşayanları bulmak gerek dedim. Ama onlar da her şeyi açık anımsamada zorlanıyorlardı. Çoğu kişi de çoktan vefat etmişti. Peki o zaman neyi yazacaktım ben! Nerden geldiğimden, Derince’nin ne demek olduğundan ve ne zaman oluşmaya başladığından yola çıkacaktım…
Annem Romanya göçmeniydi. Babam ise Bilecik yöresi yörüklerinden. Ya Derince ne demekti! Başladım araştırmaya. Oku oku… Onlarca kitap, yazı, belge, ipucu ve anı… Bir de bana anlatılanlar vardı. Okuyanlara anlattıklarımın doğru olduğunu aktarmalıydım. Bu nasıl olacaktı peki! Refere ederek. Yani belgelere bağlayarak. Aktarılanları kimin ne zaman aktardığının kaydını düşmek. Resmini çekmek.
Karşıma, Derince Limanı, Haydarpaşa-İzmit Demiryolu Hattı, Osmanlı ve Cumhuriyet’in ilk zamanlarında Derince’nin durumu, Misyonerlerin Anıları, Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan Yerdeğişim Göçmenleri’nin öyküleri çıktı. Oralardan İzmit ve çevresinin görüntülenmesi ve deneme gezi yazılarının yazılmasına uzandı çabalarım…
*Kalabalık bir kent olan İzmit’te bu gibi çalışmaların kişilerin gayretine kalmasını, örgütlü bir yerel tarih çalışması yapılamamasını neye bağlıyorsunuz?
Bu tür çalışmaların bireysel düzeyde kalmasının asıl nedeni bence İzmit’te bilgili ve ilgili bir burjuvazinin gelişmemesidir. Bu tür islere severek ve zevk alarak para harcayan bir zengin zümre yok. İzmit’te parasal gücü olan yok demiyorum. Bu işlere para harcayan zengin yok. Kent oldum olası bir rant kavgası itiş-kakışı altındadır ve parasal çıkarlar, bilgi, kültürel, tarihsel ve çevresel değerlerimizin önünde gitmektedir. Kente ve değerlerine sahip çıkan yerleşik bir bilinç oluşmamış şimdiye dek. Ama şimdilerde en azından bir ilgi ve bilinç gelişimi var. Sevindirici bir olay.
* Çalışmalarınız fotoğraf, anı ve yazılardan mı oluşuyor? Bunlar İnternet ortamı dışında (örneğin yazılı basında) yer alıyor mu? Kitaplaştırmayı, fotoğraflardan sergi açmayı düşünüyor musunuz?
Evet, bireysel çabalarımın ulusal ve yerel alanda bilinmesi ve onlardan yararlanılması için çok çaba harcadım. Harcamayı da inatla sürdürüyorum. Ama sonuç ne yazık ki olumsuz. Çünkü para getiren işler değil yaptıklarım. Kimselerin de umuru değil. Evet, benzer düşüncelerim hep oldu. Ama bu tür girişimlerim de ne yazık ki olumlu olarak sonuçlanmadı. Buna parasal gücüm de yetemez zaten.
Görüntülerimden sergi açmayı ise düşünmedim, düşünmüyorum! Sergi ve galeri işleri bambaşka bir konu. O dünya başka bir alem. Benim için şimdilik Internet’in sağladığı olanaklar yeterli. Beğenilmek ya da adımın daha çok kişi tarafından bilinmesi gibi bir beklentim hiç olmadı. Rekabet ortamında olmak, bulunmak ya da görüntülerimden bazılarının övgü kazanması benim için pek anlamlı değil. Derdim sadece belgelemek için görüntülemek ve “söz uçar yazı kalır” diye yaşananları ve yaşadıklarımı yazıya dökmek. Umarım başarıyorumdur.
*Yaklaşık kaç fotoğrafınız veya dianız yüklü Internette?
İlk görüntülerimi www.webshots.com’a yüklemiştim. Ankaralı bir dostumun sitesinde de bir kısım görüntü ve yazım var. Elimde İzmit ve onun uzak yakın çevresini konu alan sayısız sayısal görüntü var. Bu rakipsiz bir görüntü arşivi. Ama bununla sınırlı değil. Bitinya Krallığı kentleri ile Kocaeli İlbaylığı sınırları içinde kalan yerleşim yerleri ve gezip dolaştığım her yerin sayısal görüntüleri de var. Buna Polonya gezimde çektiklerim de dahil. Kısaca emin değilim ama 100 bin adet kareden fazla belgesel özellikte sayısal görüntü arşivine sahibim.
“Yazılarımın ana konusu yaşamda “yenik düşmüşler”in kaydını düşmek”
*Herkesin zamansızlıktan yakındığı bir çağda bu denli ayrıntılı çalışmaya nasıl zaman bulabiliyorsunuz? Yoksa bu işlerden çok para kazanıyorsunuz da bize mi söylemiyorsunuz?
Simyacı’da ana fikir olarak yazar diyor ki “herkesin bir ülküsü olmalı”… Ben, bana keyif ve zevk veren bir uğraşın peşindeyim. Bana göre belgelemek ve yazmak için fazla zamanım yok . Çok görüntülemek ve çok yazmak istiyorum. O kadar da çok görüntülenecek ve kıyısından şöyle geçilecek sıradan yasamlar var ki! Yazılarımın ana konusu yaşamda “yenik düşmüşler”in yaşamlarına şöyle bir dokunuverip, onların kaydını düşmek. Buna çabalıyorum.
Ben bir “Zaman ve Düş Gezgini”yim. Her bir çabam ayrı bir projedir. Önceden planlarım. İşin ayrıntısını belirlerim. Neyi ne zaman, nereyi nasıl ve hangi konuyu ne biçimde yazıp görüntüleyeceğim gibi.. Zaman mı! Zaman herkeste bol bol var. Ama Zaman Yönetimi için bir sürü şey anlatılır. Ben bunu kısmen başardım. Zamanımı iyi ayarlıyorum. Aile bireylerim yani eşim ve iki kızım, ablam, kız kardeşlerim ve kayın babamla kayın biraderim benim sürekli en büyük destekçilerim. Hem birlikte gezeriz hem de her güzelliği birlikte paylaşırız. Ringo sayfalarında yüklü albümlere bakmanız yeterli…
Para mı dediniz! Keyif ve zevk alınan islerden şimdiye dek para kazanmış olana rastlamadım. En azından kentim İzmit ve çevresinde. Ama artık bu konuları, güçlü sponsorlar bularak ulusal bazda yapan yazarlar, araştırmacılar ve gezginler de yok değil hani! Keşke onlardan birisi olsaydım…
Diğer taraftan bu işlere fazla da para harcamıyorum. Her fırsattan yararlanıyorum. Bayramlar, hafta sonları, tatiller ve bana ait zamanlar. Görüntülemek ve yazı yazmak için o denli fazla fırsat var ki! Bana olan maliyeti mi! Çok ehven. Neredeyse sıfır.
Nicomedian-Şefika
Erkan Kiraz’ın fotoğraf ve yazılarına ulaşabileceğiniz web siteleri:
http://www.mtuncel.com/pcguvenlik.htm,
http://www.mtuncel.com/koseyazilari.htm,
http://www.gezinotlari.net/ky.asp,
http://community.webshots.com/user/erkankiraz
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.