Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

12Eyl/210

Süleyman Özmen – Ömer ÖZTÜRK Makine Mühendisi

unnamed-2_thumb-2

Süleyman Özmen – Ömer ÖZTÜRK Makine Mühendisi

Ahsen Okyar Bey’in, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi iken 23.03.1970 de şehit edilen Ülküdaşımız Süleyman Özmen Ağabey’imizin kabri başında çektirdiği fotoğrafı beni yarım asır öncesine götürdü ve hiç unutamadığım anılarımı hatırlattı.

1972 yılında henüz 15 yaşımda iken Pendik Ülkü Ocakları’na gitmeye başlamıştım. O tarihte üniversite öğrencisi ağabeylerimiz ; “Ülkücü Hareket 13 şehit verdi” diyor, isimlerini de saymaya “Süleyman Özmen, Yusuf İmamoğlu, Dursun Önkuzu” ile başlıyorlardı.

1974 yılında, Ecevit’in Başbakan olduğu dönemde çıkarılan cezaevi ve üniversiteye dönüş affı ile birlikte 12 Mart 1971 muhtırası öncesi olaylardan tutuklanan 68 kuşağı Dev Genç militanlarının salıverilip okullarına dönüş yapması ile birlikte üniversitelerde ve özellikle büyük şehirlerin dar gelirli insanlarının yaşadığı semtlerde sokaklar hareketlenmeye ve olaylar hızla şiddetini de arttırarak yayılmaya başlıyordu. Genel olarak işçi ve küçük esnafın ikamet ettiği Pendik’te de sokaklar, caddeler paylaşılıyor, okulumuz Pendik Lisesi’nde de tansiyon yükseliyor, akabinde okul içi ve dışında Pendik sokaklarında yoğun kavgalar, çatışmalar yaşanmaya başlıyordu.

1976 yazında, o yıl liseyi bitiren bir grup Ülkücü arkadaşımız ile Tuzla istasyonu yakınında Arçelik’in kurucu ortaklarından Lütfi Doruk’un sahibi olduğu Presiz AŞ buzdolabı fabrikasına işçi olarak işe alınmıştık. Amacımız, DİSK’in en etkili sendikası Maden İş’in sözleşme yetki hakimiyetine son verip Türk Metal sendikasını hakim kılmaktı. Presiz’in çok yakınındaki Alamsaş Alarko Makine San. AŞ Ülkücü arkadaşlarımızın kontrolünde idi, Presiz’e de hakim olursak Tuzla bölgesindeki diğer fabrikalarda da çok etkili olabileceğimizi düşünüyorduk.

İşe başlamamız ile birlikte, Stalin bıyıklı sendika temsilcileri ve sendikanın militanlarının önce sert bakışları, sonra sözlü, ardından da fiili saldırıları ile karşılaştık. İşe başladıktan 1 ay kadar sonra Türk Metal’e üye kayıtlarına başlamıştık ve üye sayımız hızla artıyordu, 2 – 3 ay içinde yeterli üyeye ulaşabileceğimizi hesaplıyorduk.

Presiz’de, fabrika içinde ve dışında hakimiyeti sağlamıştık ancak patronumuz Lütfi Doruk, fabrikadaki 3. ayımızın sonunda bizleri işyeri huzurunu bozmaktan işten attı. Disk’in öldürülen genel başkanı Kemal Türkler’in, presiz’i kaybetmek istemediği için patron’a bazı tavizler vererek bizi işten attırdığını duymuştuk, böylece presiz’de Disk’in devamını sağladılar. Halbuki bizi Lütfi Doruk işe aldırmış, işimize de o son vermişti, fena halde kullanılmıştık bence.

Presiz kaybedilince yakınındaki Alamsaş Alarko’da çalışan Ülküdaşlarımızın mücadelesi çok daha zorlaştı. Bu fabrikada çalışıp, Pendik’te oturan 3 yakın arkadaşım “Ülkü Devleri” Hüseyin Altay (19.09.1977) , Hayati Dağarslan (26.01.1978) ve Necdet Kocabıyık (7.01.1980) şehit edildiler. Necdet, Şehadetinden önce 76 – 80 arasında farklı tarihlerde Pendik’te 3 kez silahla vurulmuş, 3 ‘ün de de yaralı olarak kurtarmıştı. Ölümü o kadar kanıksamıştık ki Necdet’e ; ”Neco, 3 kez yırttın, 4.de kurtuluşun yok diye takıldığımda bana ;”Ömer, Allah’ın hakkı 3’tür ben 3 kez vuruldum, sıramı savdım, sen hiç vurulmadın sıra sende, kendine çok dikkat et” demişti.

İrfan Öğütçü, Haydarpaşa EML’den mezun, uzun boylu, nur yüzlü, çok gözüpek, Presiz’e birlikte başladığımız çok samimi olduğum arkadaşım idi. Fabrika içinde ve dışında olaylar çok yoğunlaşmıştı. Tuzla istasyonu üzerindeki büyük bir kavgada Disk militanlarını fena benzettik, istasyon yakınındaki kurtarılmış bölgeleri yayla mahallesine kaçmak zorunda kaldılar. Bu kavga sonrasında trene bindiğimizde İrfan’ım bana ; “Ömer, ben şehit olacağım, kardeşim Sizlere emanet” demişti, dediği gibi de oldu 10 Mart 1977’de Fikirtepe’de Atatürk Eğitim Enstitüsü’nün yakınında İrfan’ım Şehit edildi.

Ben 1977’de Sakarya DMMA’yı kazandım. İrfan’ımın kardeşi Orhan, Göztepe Ticaret Lisesinde okuyordu, bölge çok tehlikeli idi. Orhan’ımızı 1978 başında Adapazarı’na aldık, Adapazarı Ticaret Lisesi’ne kaydettik ve benim öğrenci evimde birlikte kalmaya başladık, 3 ay kadar sonra ben İstanbul’a döneceğim diye tutturdu, kalması için çok uğraştım, yalvardım ancak ikna edemedim, döndü İstanbul’a.16 Mayıs 1980’de Babası Ali Galip Amca’nın Kadıköy Halitağa Cad. üzerindeki işyerinde şehit edildi.

Şehit Kardeşlerimizin Anne / Babası; Hayriye Teyzemiz ile Ali Galip Amcamızın Söğütlüçeşme istasyonu yakınındaki evlerine, ara ara ziyaretlerine gidiyor, ellerini öpüyordum. Bir ziyaretimde; Hayriye Teyzem yanında misafiri yaşlıca bir Teyze ile oturuyordu. Hayriye Teyzem, 2 oğlu Şehit edilmiş, ciğerparelerini yitirmiş Anne’miz bana dönüp dedi ki ; “Ömer evladım, bu Teyzen Şehidimiz Süleyman Özmen’in Anne’sidir” 68 ve 78 kuşağı Ülkücü Şehitlerimizin Anneleri birbirlerine öyle sarıldılar ki ömür boyu unutmayacağım bir anı olarak kazındı hafızama. Ülkücü Hareketin ilk Şehitlerinden Süleyman Özmen Ağabeyimizin de Annesinin elini öpmek nasip oldu o gün.

1972’de Ülkücü Hareket’e katıldığımda 13 olan Ülkücü Şehit sayısı Eylül 80’e gelindiğinde 5.000’lere yaklaşıyordu. Sadece muhitim Pendik civarında bazıları çok samimi olduğum 17 Ülkücü arkadaşım şehit edilmişti.

Allah’ım, bu tür olayları bir daha yaşatmasın, ülkemizi kardeş kavgasından muhafaza eylesin, farklı görüşlere sahip insanlarımızın hoşgörü ile barış içinde yaşamasını nasip eylesin.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.