Mustafa Öztürk hocamızı kaybettiğimiz 30 yıl olmuş
1978 yılında Kandıra 197.Piyade Alayı’nda yedek subay olarak askerliğini yapan Mustafa Öztürk hocamızı 19 Nisan 1991 tarihinde trafik kazasında kaybettik. 1977 yılında kurduğumuz Ocağımız da Kandıralı genç arkadaşlarımıza konferans vererek bilgilerini aktarmıştı.
Değerli babası amcamız ile günün büyük kısmını birlikte sohbetle değerlendirirdik.
Dün tesadüfen Prof.Dr. Mehmet Mehdi Ergüzel hocamın paylaşımında gördüm.
Allah Mustafa hocama ve ebediyete uğurladığımız değerlerimize rahmeti ile muamele eylesin. Mekanları Cennet olsun.
AKPINAR'ın, ÇAPA'NIN ve GİRESUN'un MUSTAFA ÖZTÜRK'ü...
Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'ndan yetişmiş, uzun boylu, başı şiir bulutlarıyla çevrili, tok sesli, güler yüzlü, ama aynı ölçüde hassas, serazat tavırlı ve ciddi bir Karadenizli delikanlı, hepimiz gibi tavizsiz milliyetçi hassasiyetleri yüksek bir ağabeyimizdi Mustafa Öztürk...
1988'de bir görevle üç hafta bulunduğum Giresun'da yöneticilik yaptığı Eğitim Enstitüsü'nde kaç defa çay sohbetleriyle okul hatıralarımızı yad etmiştik.
1991'de bir trafik kazasında Rahmet-i Rahman'a kavuştuğunu duyunca, boynumuzu eğerek ruhuna Fatihalar gönderdik.
Dün (19 Nisan ) vefatının yıldönümü olduğunu müşterek arkadaşımız A. Suat AYRANCI Bey hatırlattı. Bende el yazısıyla bir mektubu ve isteğim üzerine dergiye gönderdiği bir şiiri vardı. Evrakım arasında inşallah bulurum.
Ruhu şad, makamı cennet olsun
1971-İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNDE 7. ÜLKÜCÜ ŞEHİDİMİZ YUSUF İMAMOĞLU HATIRASINA GİRESUN-TİREBOLU'DAN KÜÇÜKHALİLOĞLU MUSTAFA ÖZTÜRK'ÜN YAZDIĞI ŞİİR
LEKE
Namus lekesi değil alnımda gördüğünüz,
Vurulmuşum, vurulmuş düşmüşüm güpe gündüz.
Şakağımdaki kansa, o benim gülüşümdür,
Namert sürünmektense, erkekçe ölüşümdür.
Şaşırmayın, korkmayın, ürkmeyin ey yiğitler,
Bakın etrafımızı nasıl sarıyor kızıl itler!
Zaten faydası yoktur korkaklığın ecele,
Yaşamak hakkın lakin istiklalinle bile.
İhtirama zaman yok, merasime ne hacet?
Size düşen daha çok vazifeler var. Evet...
Evet!.. Böyle sürerse bu eşkiya kanunu,
Müebbet felakettir milletimin sonu.
Size selâm gönderdi kırk yiğidiyle KÜRŞAD
Sizden haber bekliyor yüz milyon; imdat! imdat!
Hala tevekkülde mi kararlısın yoksa?
Sükut neyi halleder, yaran oyuk oyuksa?
Tevekkül Allah'adır zillete katlanılmaz!
Ya hayat ya ölüm! Bunun ötesi olmaz.
Namus lekesi değil alnımdaki bu leke,
Asırlardır karşıma çıkmazken tek teke
Önümüzde dalkavukluk, meddahlık edenleri,
Şimdi iyi tanı, gör neymiş hünerleri...
Mütefekkirler echel, realistler yalancı,
Hayret! Dünkü yabancı, bugün bu handa hancı...
Dağdan bağa inenler, yoluma kül döküyor
Benim ayak izlerim taşralı gözüküyor
Farkına yeni vardım, suçluymuşum ben meğer
Otağımda cellatlar... Kaçmak!.. Bu neye değer!
Ne papyon kravatlı, ne rugan papuçluyum
Halisane Türk'üm ben, onun için suçluyum.
Suçluyum, hainleri gözlerinden tanırım ben.
Bir intizar dinlerim şu toprağın kalbinden.
O ses der ki: -Ey oğul, yazıklar olsun sana!
Mezarımı kirleten, şu mahluka baksana!
Baktım gafiller düşmüş hainlerin peşine
Dedim Bozkurtların yurdunda, çakalların işi ne?
Fırlamışım yayımdan, ok hedefi mutlaka bulur
Son kale, son akında, ancak böyle kurtulur.
Namus lekesi değil, kurşun yarasıdır O.
Asrın adaletine, bir yüz karasıdır bu!
Arz-ı endam etsinler... Mütebessim, mutantan.
Sonra da sulh severiz, deyiversinler YALAN
Yalandır ne söyleseler, beşeriyyet namına,
Hanumanlar yıkılır, bu şer'riyet namına.
Adi cinayetlerle küllenir asıl yara
Can yakar, göz yaşarır, alır yürür bu sara
Sokaktan okullara, okuldan minareye
Bu kıvılcım saçarken bekçiler uyur, niye?
Kimdir bu uyanıklar, niçin uyur uyuyan?
Beş kıt'a birbirine dokunur zaman zaman
Bayraklar indirilir, paçavralar sallanır
İşte bu kızıl itler, bu sayede yollanır.
İnsan denmez bir avuç yal için sürünene
İnsan denmez sesimden ürküp, dev görünene
İnsan denmez iltifat, iltizam edenlere
İnsan denmez yenilen ve önde gidenlere
İnsan denmez gözyaşı döküp, ter dökmeyene
İnsan denmez hedefi görüp diz çökmeyene
Ben şüheda nesliyim, başkaya varmaz dilim
Belki mağdurum ama, asla meyus değilim.
Gökbayrak Albayrağa bir gün çizerken ufuk
O büyük kurtuluşa yürürken çoluk çocuk
Bu nefes bu bedeni terkedip de gitsede
Ruhum at koşturacak, o büyük hengamede.
Namus lekesi değil, artık bilinmeli bu!
Asıl leke bellidir, kökten silinmeli bu!
Bir isyan cinnet gibi, bir günkü kâbus gibi
Karşımda tomsonlular, yunan gibi rus gibi
Ey gönüllü bayraktar, ey devşirme dölleri!
İleri, biraz daha, biraz daha ileri.
İhanet oyununda, peşrev çekenler bu kez
Bilsinler ki bu toprak, hainleri hiç sevmez!
Bugün sabreyleyenler, bir gün bezecekler
Tutup başlarını, taşlarla ezecekler.
Atalarımız bize, böyle ferman buyurdu
Ey ecdat sevgisiyle taşan kahraman ordu
Bu hakimler veremez, hükmünü bu celsenin
Hazır olun Bozkurtlar! Hüküm sırası sizin
Küçük Halil Oğlu Mustafa ÖZTÜRK
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.