Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

26Ara/200

17/25 Haftası veya Köşe dönmenin şifreleri – İdris TÜRKTEN

17/25 Haftası veya Köşe dönmenin şifreleri – İdris TÜRKTEN

Nedense milletçe geçmişi çabuk unutuyoruz. Balık hafızalıyız desem aziz milletimize hakaret mi sayılır bilemiyorum ama gerçekleri de dile getirmemiz gerekiyor. Son yirmi senede olup bitenleri sandık başına her gittiğimizde hatırlayıversek, inanın mevcut iktidarın yerine şimdi çoktan bir başkası gelmişti.

Bugünlerde 17/25 Yolsuzluk ve Rüşvet olaylarının 7. Yılındayız ama bu utanç verici yolsuzluk olaylarından bahseden bir Allah’ın kulu yok.

Hâlbuki hükümetin küçük ortağı Sayın Devlet Bahçeli o günlerde Halkapınar bayramlaşma töreninde bakın neler söylemiş:

Türkiye Cumhuriyeti’ne adı konmamış savaş açan gafil ve cahile, cumhurbaşkanı olmak düşmez. 17-25 Aralık’ta suçüstü yakalanmış, Hazine'yi boşaltırken, devletin kasasını zimmetine geçirirken basılmış bir adamdan, söyleyiniz bana cumhurbaşkanı olur mu? Rüşvetçilere önayak olandan, hırsızlara kol kanat gerenden, villalara soygun parası stoklayandan, açık açık ifade ediniz, cumhurbaşkanı olur mu? Adaletin boğazına çöküp rüşvetçileri, hırsızları, haram kervanına hevesle katılanları kollayandan, ayakkabı kutularına, yatak odalarına milyon dolarları saklayan ahlâksızları serbest bırakandan, Allah için haykırınız, cumhurbaşkanı olur mu? Kara paracı ve altın kaçakçısı şarlatana hayırsever, kutucu bankacıya saf, havuzcu işadamlarına Türkiye’nin gururu, hırsızlığın peşine düşenleri de hain olarak damgalayandan her şey olur da bir tek cumhurbaşkanı olmayacaktır. Aday Erdoğan, sırtında 17-25’in kamburuyla Çankaya yokuşunu çıkamayacak, 10 Ağustosta nefes yetmezliğinden kaybetmeğe mahkûm olacaktır.”

Gene Cumhuriyet yazarı Can Dündar’la MHP Genel merkezinde yaptığı röportaj ’da duvardaki saati göstererek:

Bunu bizzat ben yaptım. 17.25’i gösterdiğinde pilini çıkardım. Her gün bu takvime bakıyorum. Onların takvimi, bizim saatimiz. Buradan da anlayabilirsiniz ki biz, 17 ve 25 Aralık’ın hesabının sorulması vaadimizden asla geri adım atmayız.”

Düşünün bir defa şu alt alta sıralanan vakalar demokrasi ve hukukla yönetilen başka bir ülkede yaşansaydı, buna hangi iktidar dayanırdı?

-Çözüm Süreci,

-Güneydoğu sınırlarımızda mayınların temizlenip, beş milyon Suriyelinin Türkiye’ye geçmesi ve Türk -vatandaşının ekonomisine ortak olması,

-Yunanistan’ın Ege Denizinde 19 adamızı işgal etmesi,

-Ergenekon davalarında Türk ordusunun çökertilmesi,

-Kozmik Oda’ya girilmesi,

-17/25 yolsuzluk vakası,

-Doksan yılda milletin dişinden tırnağından artırıp meydana getirdiği kamuya ait işletmelerin özelleştirme adı altında özel şirketlere peşkeş çekilmesi,

-Man adası yolsuzluğu.

Burada bir hatırlatma yapmak isterim ki, Almanya’nın gelmiş geçmiş en iyi başbakanlarından Willy Brandt, sekreteri Doğu Alman casusu çıktığı için 7 Mayıs 1974 te istifasını verdi.

Willy Brandt’ın askerinin başına çuval geçirilmemişti, Genel Kurmayın Kozmik odasına girilmemişti, 19 adası işgal edilmemişti.

Yukarıda yazdıklarım sadece bir çırpıda aklıma gelenler. Bunlara benzer yolsuzluklara karşı bir de kılıflar uydurmuşuz şöyle ki:

-Atı alan aslında: (çalan) Üsküdar’ı geçer mi?

“16 Nisan 2017 Evet-Hayır referandumunun henüz oy sayımı tamamlanmamış, TV. Muhabirleri sayım sonuçlarını canhıraş merkezlerine bildirmeğe çalışırken, Cumhurbaşkanı Huber Köşkünde etrafındaki gazetecilere hitaben: “Boşuna uğraşmayın atı alan Üsküdar’ı geçti.” Dedi.”

-Kol kırılır yen içinde mi kalır?

“Kol kırılıp yen içinde kalırsa kangren olur, ortopediye götürmek gerek.”

-Her iş kılıfına uydurulur mu?

“Aslında işe göre kılıf hazırlamak gerekirken, eğer kılıfa göre iş uydurulursa bunda bir hinoğlu hinlik var demektir.”

-Dün dündür, bu gün bu gündür.

“Dün, Batman, Siirt, Diyarbakır mitinglerinde elinizde Kürtçe Kuran-ı kerim ile nutuk atacaksınız, bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Şeb-i Aruz gösterisinde okunan Türkçe Kur-anı kerime karşı çıkacaksınız.”

-Bal tutan parmağını yalar.

Gençlik yıllarımızda aramızda tartışırken, yukarıdaki sözlerden birisi geçtiğinde bir kısım arkadaşlarımız hemen atılır: “Bu söz Yahudi uydurması.” Derdi. Ben inanmıyorum bunların Yahudi uydurması olduğuna ancak velev ki öyle diyelim, demek bizim de işimize gelmiş ki yıllardan beri bu sözler Türkçe lügatımıza yerleşmiş. Keşke bu deyimler bizleri birey olarak değil de, millet olarak ileriye, doğruya, gerçek ve güzele götürmüş olsaydı bulunduğumuz durumdan şimdi çok daha farklı yerlerde olurduk.

Sağlıklı kalın.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.