Z Kuşağı – Alptekin CEVHERLİ
Almış başını bir ‘Z Kuşağı’dır gidiyor… ‘Z Kuşağı şöyle, Z Kuşağı böyle, şöyle düşünüyorlar, şunu istiyorlar’ diye bilen bilmeyen konuşuyor… ‘Eski gençler şöyleydi, daha eskileri böyleydi’ diye de ahkâm kesiyor birileri…
Elbette genç bir insan ile orta yaşlardaki birinin hayata bakış açıları farklıdır. Orta yaşları geçmiş ve yaşlılığa doğru adım atmış olanların ise daha da farklıdır. Çocukluk ve yaşlılığın ileri evreleri sanki farklı mıdır ki? O dönemlerde de insanların hayattan beklentileri ve istekleri ciddi farklılık göstermez mi?
‘Tecrübe’, yediğimiz kazıkların toplamıysa ve idealizm, sistem tarafından törpülenerek eviriliyorsa, standardize edilmiş bir kuşaktan söz edilebilir mi?
Okula gitmezken korktuğunuz ‘öcü’ ya da karanlık, okul çağlarındaki öğretmen korkusu, iş hayatına atılınca çok gülünç gelmiyor mu? Emekli olunca da, şu andaki korku ve endişeleriniz gülünç gelmeyecek mi?
Bugün böyle de geçmişte farklı mıydı? Osmanlı ya da Selçuklu döneminde yazılan kitaplarda ‘Ne olacak bu gençliğin hali?’ ifadeleri yok mu sanıyorsunuz? Ya da Haçlı Seferleri Avrupası’nda gençlerin Hristiyanlığa karşı duyarsız olduğundan tarihi kitaplarda şikâyet edilmiyor mu?
Eee, o zaman nedir şu ‘Z Kuşağı’ mevzu? Efendim, eski gençler şöyle düşünür, böyle davranırlardı. Artık gençler farklı ‘düşünecekler…’
Arkadaşlar, bir deli kuyuya taş attığında, o taşı çıkarmak zorunda değiliz ki!
Çünkü tarihle sabittir ki, kırk akıllı toplansak da o taş, çıkmıyor!…
Çıkmış mı? Dünya savaşları, insan yaşamı ile zerre ilgisi olmayan güya siyasi ideolojiler neticesi ölen, öldürülen milyonlarca insan bunun ispatı değil midir? Nazizim, Komünizm, Faşizm, Sosyalizm, Kapitalizm, Monarşizm vs. vs. hep kuyudaki taşlar değil mi?
Bütün gençleri kategorize edip, filanca tarihten sonra doğanlar şöyle olacak, filanca tarihler arasında doğanlar böyleydi demek mümkün mü? Soba borusu gibi tek düze, tek bakış açılı, tek düşünceli toplum olur mu? O zaman nerede kaldı bireysel özgürlükler? İfade hürriyeti, düşünce özgürlüğü? İnsanı insan yapan haklar? Duygular, düşünceler, istekler, arzular? Bunlar her insanda aynı olabilir mi? Nasıl ki, kiminin gönlü esmere düşerken, kiminin sarışına düşüyorsa, güzel olacağım diye tornadan çıkmış gibi bir ‘top modele’ benzemeye çalışsalar da farklılıkları bir türlü giderilemeyen ‘bir kısım’ bacılarımız bile ‘çeşit’ olmuyor mu(?)
İstanbul Nişantaşı’ndaki bir genç ile Hakkâri’nin Çukurca ilçesindeki bir gencin hayattan beklentileri aynı mıdır? Aynı tarihte doğmuş olmaları dünyadan beklentilerini aynı yapabilir mi sizce?
Ya da bu sene Porsche otomobil mi alsam yoksa Ferrari ile devam mı etsem diyen bir genç ile ustasının yanında meslek öğrenen bir gencin, köyünde koyun güden bir gencin ya da evde koca bekleyen bir kızın, hayattan beklentileri aynı mıdır? Olaylar karşısında tavır ve yargıları bir midir? Olabilir mi?
İbiza’da tatile giden ile Bodrum’a tatile giden ya da okul tatillerinde köyüne gitmeyi tatil sayan genç nasıl aynı tepkiyi verir? Ya da tatili, sadece zenginlerin yaptığı bir eylem olarak gören genç, nasıl aynı düşünebilir ki?
Ülkede 10 milyon üniversite mezunu var. 83 milyonluk bir ülkede, 73 milyon ise lise ve daha alt eğitim derecelerini almış vatandaşımız var demektir. Gençlerin arasında ise üniversiteye gitme oranı yaklaşık % 30. Geriye kalan % 70 nerede? Boğaziçi mezunu bir gencimizle ilkokul mezunu bir gencin hayalleri aynı mıdır?
Tıp Fakültesi mezunu ile Hukuk Fakültesi mezunu ya da Mühendislik veya Harp Okulu mezunlarının dahi ‘aynı olay’ karşısında çok farklı tepkiler verdiği bir hayatta, bütün bu farklılıkları “Z Kuşağı” adı altında bir potada eritip homojenize etmenin imkânı olabilir mi? Ya da daha doğru bir soruyla, faydası olabilir mi? Ya da kime/kimlere faydası olabilir?
Toplum mühendisliğinin neticesi olarak üretilen ‘bazı kavramları’ dilimize pelesenk edip, hayatımızı ve olaylara bakış açımızı bunlara göre kategorize etmenin sadece bizim, ‘onların istediği’ gibi düşünmemizden başka nasıl bir neticesi olabilir ki!
Bir grubu ya da sürüyü idare etmenin en kolay yolu onu özelliklerine göre gruplara ayırıp ihtiyaç ve isteklerine göre sevk ve idare etmektir. Hayvancılıkla uğraşanlar bu dediğimizi sanırım iyi anlamışlardır. Çünkü insanları da sürü mantığıyla idare etmeye kalkarsanız, onları birey olmaktan çıkarıp, çeşitli alt gruplara bölerek kategorize ederseniz daha rahat idare edersiniz, diye düşünüyorsanız; yanılırsınız!
İnsan bu evrendeki en değerli canlıdır. Kategorize edilmesi, sınıflandırılması, oldukça zordur. Atalar boşuna ‘beş parmağın beşi de bir değil’ dememişlerdir. Çok üst düzeylerde bazı gruplamalar olabilir. Bazı genetik rahatsızlıkların belirli coğrafyalarda veya ırklarda görülmesi (Akdeniz Anemisi) gibi ya da Kur’an-ı Kerim’de de belirtildiği üzere milletlerin birbirlerini tanımaları için bazı farklılıkları vardır. Yunanlıların denizciliğe, Yahudilerin ticarete ya da Türklerin devlet idaresi ve askerliğe yatkınlıkları gibi… Bunun dışında insanlar, bireydir. Kategorize etmek sadece sizi yanıltır.
60’lar böyleydi, 70’ler şöyleydi, 80’ler, 90’lar ve 2000 sonrası… demek sadece bir fantezi değilse; emin olun maksatlı bir çıkarsamadır. 60 kuşağı, 70 kuşağı denilen o dönemin gençleri, bugün o zamanki kategorizasyonlarından acaba memnunlar mı? Ölen onca yaşıtlarına ve onları öldüren yaşıtlarına yazık olmadı mı? Onları kategorize edenler bu arada memleketten neyi, neleri götürdüler? Hiç düşündük mü? Korona Zatürresi salgınında bile ‘67 kuşağı evlere kapatılamaz!’ diye sosyal medyadan slogan atanlar, hâlâ aynı oyunda rol aldıklarının farkında olmayabilirler mi?
Olan, aynen bir davar sürüsündeki çobanın, idarede kolaylık sağlamak ve verimi artırmak için koyunları ayrı, koçları ayrı, kuzuları ayrı, tekeleri ayrı, oğlakları ayrı tutmasıdır.
Af edersiniz, biz koyun muyuz?
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.