Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

2Tem/200

VİRANBAĞ – Av. Raif KANDEMİR

indir
VİRANBAĞ – Av. Raif KANDEMİR

Hemen  herkes Üzümü sever. Siyahını, pembesini, sarısını,  beyazını; ırk, dil, ülke ayırmadan insanı sever gibi hepsini…

Salkıma  bağlanmış tanelerini, topluma  tutunmuş insanlar gibi görürüm. Çoğu kez aralarında  ezilenler, ara sıra çürüyüp, kuruyup salkımdan kopup dökülenler olur. Tıpkı toplumdaki bir kısım insanlar gibi…

Ara sıra toplanıp yense de bağbozumu geldiğinde toplanıp kasalara dolar vitrine ulaşıp  alıcısına varır. Vitrine  konulunca ne olduğu  pek anlaşılmasa da, bir iki tane  yenince  kalitesi de anlaşılır; kokusu da, kabuğunun inceliği kalınlığı da lezzeti de…

Bağında başlayan fire, Vitrinde bekleyen kasadan tüketicisine varıncaya kadar devam eder;  pörsür, ekşir, korur, çürür, arı yer…

Bizim de güzel bir bağımız var. Geçmiş zamanda bakıp gözetmesi için bir takım insanlara teslim ettik. Zaman içerisinde iyi hizmet verip hakkıyla bakamadıkları için bağımız bozulmaya hatta kurumaya yüz tutunca; başka  birileri  geldi, bizim bakıcıları değiştirdi. Eksik ya da  yanlış  yapanlardan hesaplar sordu, bağın bakımını ele aldı. Biz de buna susarak rıza gösterdik, belki de o günlerde çoğumuzun istediği de oydu…

Yeni gelenler bir sürü tedbirler aldılar. Bakıcıları değiştirip bağı kendini kurtaracak hale  getirdiler, bunun için nasıl olacağına dair düzenlemeler yaptılar. Sonra da dediler ki; bizim asıl işlerimiz, görevlerimiz var, alın emanetinizi bundan sonraki bakımını siz yapın…

Emanetin bize iadesinden hoşnut olduk ve bu bağa  en iyi ben bakarım diyerek, bir biriyle  yarışan insan toplulukları çıktı karşımıza. Zaman  içerisinde birkaç tanesini hatta bazılarını birden çok kez denedik. Kimisi tek başına  yapmaya  çalıştı, baktık olmuyor, yanlarına  birilerini daha koyduk. Ortaklaşa  bu işin hakkından gelirler dedik yine olmadı…

Mecbur kaldık başka bakıcılar aramaya. Sonuçta inanç ve düşüncelerimizi de işin içine katarak işi yapacağına dair kulağa  hoş gelen, gönüllerimizin  beklentilerini okşayan sözlerle umut veren birileri  ortaya çıktı ve bağımızı  onlara  teslim ettik…

Önce büyük bir gayretle işe sarıldılar. Evvelki bakıcıların  hepsini, ama öyle ama böyle gönderip bütün işlerin başına kendi elemanlarını getirdiler. Ekip meselesidir dedik. Kuşkuyla izledik. Süre tanımak lazım dedik, sabrettik…

Öyle yaptılar olmadı, böyle  yaptılar olmadı; her gelen bağın bir tarafını talan etti. Bağın talan edilen halini görünce sorduk, ne oldu dedik; aldandık dediler. Bağın üzümlerini dışarıdan uzanan eller alıp götürdüğünde kandırıldık dediler. Göz göre göre bağın bir kısmına sınır komşuları çöreklendiler onlara da ses çıkartmayıp oraları işgal edenlere  terk etiler, Açıldık saçıldık dediler, sorduk cevap vermediler, sonunda  suçu  yine  birilerine yüklemeye  kalkıştılar…

Bağı bölüp parçalamaya çalışanlara  karşı, bağı korumak için kendi evlatlarını köşklerde  yaşatırken yine bizim evlatları kavgaya gönderdiler, sorduk; cevap vermediler; Onların evlatları mal mülk sahibi, bizimkiler şehit oldular…

Üzümü ve üzüm paralarını başkalarına yedirip, bize bir salkım bile vermeden; bağın vergisini, masraflarını da bize ödettiler. Her seferinde  yetmedi biraz daha verin diye de bizi mecbur ettiler…

Şimdilerde elimizde kala kala bir viranbağ kaldı. Bakıcı ekibe diyoruz ki, bağı kuruttun viran ettin, bırak da başkasına verelim belki o düzeltir. Onu söyledik mi de başımıza ne geleceği belli değil…

Kısacası ne bağ kaldı, ne dayanacak hal kaldı; Allah Vatanımızın ve Milletimizin yardımcısı olsun, sonumuzu hayır etsin… 

29.06.2020 kandemirhukuk@hotmail.com

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.