VİRANBAĞ – Av. Raif KANDEMİR
Hemen herkes Üzümü sever. Siyahını, pembesini, sarısını, beyazını; ırk, dil, ülke ayırmadan insanı sever gibi hepsini…
Salkıma bağlanmış tanelerini, topluma tutunmuş insanlar gibi görürüm. Çoğu kez aralarında ezilenler, ara sıra çürüyüp, kuruyup salkımdan kopup dökülenler olur. Tıpkı toplumdaki bir kısım insanlar gibi…
Ara sıra toplanıp yense de bağbozumu geldiğinde toplanıp kasalara dolar vitrine ulaşıp alıcısına varır. Vitrine konulunca ne olduğu pek anlaşılmasa da, bir iki tane yenince kalitesi de anlaşılır; kokusu da, kabuğunun inceliği kalınlığı da lezzeti de…
Bağında başlayan fire, Vitrinde bekleyen kasadan tüketicisine varıncaya kadar devam eder; pörsür, ekşir, korur, çürür, arı yer…
Bizim de güzel bir bağımız var. Geçmiş zamanda bakıp gözetmesi için bir takım insanlara teslim ettik. Zaman içerisinde iyi hizmet verip hakkıyla bakamadıkları için bağımız bozulmaya hatta kurumaya yüz tutunca; başka birileri geldi, bizim bakıcıları değiştirdi. Eksik ya da yanlış yapanlardan hesaplar sordu, bağın bakımını ele aldı. Biz de buna susarak rıza gösterdik, belki de o günlerde çoğumuzun istediği de oydu…
Yeni gelenler bir sürü tedbirler aldılar. Bakıcıları değiştirip bağı kendini kurtaracak hale getirdiler, bunun için nasıl olacağına dair düzenlemeler yaptılar. Sonra da dediler ki; bizim asıl işlerimiz, görevlerimiz var, alın emanetinizi bundan sonraki bakımını siz yapın…
Emanetin bize iadesinden hoşnut olduk ve bu bağa en iyi ben bakarım diyerek, bir biriyle yarışan insan toplulukları çıktı karşımıza. Zaman içerisinde birkaç tanesini hatta bazılarını birden çok kez denedik. Kimisi tek başına yapmaya çalıştı, baktık olmuyor, yanlarına birilerini daha koyduk. Ortaklaşa bu işin hakkından gelirler dedik yine olmadı…
Mecbur kaldık başka bakıcılar aramaya. Sonuçta inanç ve düşüncelerimizi de işin içine katarak işi yapacağına dair kulağa hoş gelen, gönüllerimizin beklentilerini okşayan sözlerle umut veren birileri ortaya çıktı ve bağımızı onlara teslim ettik…
Önce büyük bir gayretle işe sarıldılar. Evvelki bakıcıların hepsini, ama öyle ama böyle gönderip bütün işlerin başına kendi elemanlarını getirdiler. Ekip meselesidir dedik. Kuşkuyla izledik. Süre tanımak lazım dedik, sabrettik…
Öyle yaptılar olmadı, böyle yaptılar olmadı; her gelen bağın bir tarafını talan etti. Bağın talan edilen halini görünce sorduk, ne oldu dedik; aldandık dediler. Bağın üzümlerini dışarıdan uzanan eller alıp götürdüğünde kandırıldık dediler. Göz göre göre bağın bir kısmına sınır komşuları çöreklendiler onlara da ses çıkartmayıp oraları işgal edenlere terk etiler, Açıldık saçıldık dediler, sorduk cevap vermediler, sonunda suçu yine birilerine yüklemeye kalkıştılar…
Bağı bölüp parçalamaya çalışanlara karşı, bağı korumak için kendi evlatlarını köşklerde yaşatırken yine bizim evlatları kavgaya gönderdiler, sorduk; cevap vermediler; Onların evlatları mal mülk sahibi, bizimkiler şehit oldular…
Üzümü ve üzüm paralarını başkalarına yedirip, bize bir salkım bile vermeden; bağın vergisini, masraflarını da bize ödettiler. Her seferinde yetmedi biraz daha verin diye de bizi mecbur ettiler…
Şimdilerde elimizde kala kala bir viranbağ kaldı. Bakıcı ekibe diyoruz ki, bağı kuruttun viran ettin, bırak da başkasına verelim belki o düzeltir. Onu söyledik mi de başımıza ne geleceği belli değil…
Kısacası ne bağ kaldı, ne dayanacak hal kaldı; Allah Vatanımızın ve Milletimizin yardımcısı olsun, sonumuzu hayır etsin…
29.06.2020 kandemirhukuk@hotmail.com
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.