Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

21Haz/200

Kurt Bunalımı!!! – Ahmet İNCE

unnamedKurt Bunalımı!!! – Ahmet İNCE

            Kurt, Türk tarihinin en önemli figürlerinden birisidir. Yaşam tarzı ve karakter özellikleriyle kurt, Türkler tarafından sembol bir hayvan olarak kullanılmıştır. Ergenekon destanındaki Börteçine isimli dişi kurt; özgürlüğün, bağımsızlığın ve baş eğmezliğin numunesi olarak Türklere yol göstermiştir. İlgili dörtlük şöyledir:

         Ergenekon yurdun adı

            Börteçine kurdun adı

            Dört yüz sene durdun hadi

            Çık ey yüz bin mızrağımız

            Nihal Atsız’ın ölümsüz romanının ismi Bozkurtlar’dır. Cumhuriyetin ilk yıllarında, kâğıt paraların üzerinde Bozkurt resmi bulunması, binlerce yıllık tarihi geleneğin devamıdır.

Kurt’un pek çok özelliğini sıralamak mümkündür. Kurt kanından, kurt kanunundan bahsedebiliriz.

            Ancak ben size, onun farklı bir hikâyesini anlatmak istiyorum.

            Kurt bunalımı nedir bilir misiniz?

            Kurtları en çok taklit eden hayvan çakaldır. Çünkü çakal; hem kurnaz, hem sinsidir. Hesap eder, oyun kurar. Onun bu özellikleri, kurt’un karakteriyle hiç örtüşmez. Buna rağmen çakal, kurt’a imrenir ve zaman zaman onu taklit etmeye çalışır.

            Kurtlar kış günlerinde, av için yurtlarını terk ettiklerinde, çakallar pusudadır. Kurtlar ayrılır ayrılmaz, çakallar doluşur kurtların yurduna. Kış avları uzun sürer. Kurtlar yurtlarına döndüklerinde, ilginç bir tablo ile karşılaşırlar.

            Bu manzaraya hiç alışık değildirler.

            Zira yurtlarını işgal edenler, kendilerine benzemektedir. Aynı mimikleri, aynı tavırları göstermektedirler. Bunlar bizden mi değil mi sorusu, kurtları sendeletir. Bu arada çakallar,  taklitle kurtları biat ettirmeye çalışır.

            Kurtların hayatındaki en netameli bir dönemdir bu.

            Adına da ‘Kurt Bunalımı’ denir.

            Bir şiirde geçen şu mısra, tipik bir kurt bunalımı tespitidir:

            “Bozkurtların yurdunda çakalların işi ne?”

            Gel zaman git zaman çakallar, kurtlara hâkim olur. Ancak güngörmüş tecrübeli kurtlar, yavaş yavaş sesini çıkarmaya başlar. ‘Bunlar çakal, kurt değil” der. Buna rağmen kararsızlık, pek çok şüpheye rağmen devam eder.

            Kurt bunalımının artık akut safhasıdır bu.

            Kurtların hayatında, bundan vahim başka bir olay yoktur. Fakat kurt karakteri, çok uzun süre böyle bir hayat tarzını asla kaldırmaz. Kaldırırsa zaten kurtluk biter.

            Çakalın çakallığı fark edilmeye doğru, kurtların sesi topyekûn yükselmeye başlar. “Sen çakalsın, sen kurt değilsin…”

            Bu tehlikeyi fark eden çakal, yeni bir oyun sahneye koyar. Kurt benim, çakal sizsiniz diye haykırır.

            Ancak onun bu seslenişinin, artık faydası yoktur. Kurt, kurt olduğunu hatırlamış, uzun zamandır kendisine hükmedenin çakal olduğunu fark etmiştir.

            Son derece sancılı bu bunalım devrinde, kurtların yurdu kirlenmiştir. Artık bir daha orayı yurt edinmezler. Çakalları, çakallıklarıyla baş başa bırakıp, yeni bir yurt edinmeye doğru yola çıkarlar.

            Tıpkı Ergenekon destanında, dişi kurt Börteçine’nin önderliğinde olduğu gibi…

            Tarih boyunca kurtların bunalım devirleri olmuştur. Fakat bunalımda boğuldukları hiç görülmemiştir.

            Neden mi diyorsunuz?

            Bir başka kurt hikâyesiyle anlatayım.

            Çelimsiz ve aç bir kurt, soğuk bir günün sabahı köyün yakınlarında dolaşırken, besili ve karnını iyice doyurmuş bir köpekle karşılaştı.

            “Söylesene dostum” dedi kurt, “ nasıl böyle tombul olabiliyorsun?”

            “İnsanlar beni besliyor” diye cevap verdi köpek.

            “Hepsi bu kadar mı?” diye alaylı bir sesle sordu kurt: “işin çok zor olmalı öyleyse.”

            “Hayır” dedi köpek. “Yaptığım tek şey, geceleri bahçeyi beklemek.”

            “Bunun için mi sana yemek veriyorlar?” dedi kurt. “Eğer hepsi buysa ben de sana yoldaş olurum. Sen dışarıda yemek bulmanın ne demek olduğunu bilmezsin.”

             Köpek, “sahibim şüphesiz seni de besler” dedi.

            Kurt, köpeğin haline imrendi. Beraberce köpeğin bekçilik yaptığı kulübeye gittiler.

            Bahçeye girer girmez kurt, köpeğin boynundaki bir ize dikkat kesildi. Sonra sordu: “Baksana dostum! Boynundaki tüylere ne oldu?”

            Köpek cevap verdi: “Zincir tüylerimi döktü. Görüyorsun, günün ve gecenin büyük bir bölümünde, ben zincirle kazığa bağlıyım.”

            Bunun üzerine kurt, “hoşça kal zavallı dostum” diyerek uzaklaşmaya başladı ve şöyle söylendi:

            “Fikrimi değiştirdim. Ben aç ve susuz kalabilirim. Ancak zayıf ve özgür olmayı, şişman ve esir olmaya tercih ederim….”

http://www.gazetegordes.com/mobil/koseyazisi.php?id=1094

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.