KUR. ALB. MUSTAFA ÖNSEL( Bilgiler, cezaevinde kaleme aldığım Silivri’de Firavun Töreni isimli kitaptan derlenmiştir. )
KUR. ALB. MUSTAFA ÖNSEL( Bilgiler, cezaevinde kaleme aldığım Silivri’de Firavun Töreni isimli kitaptan derlenmiştir. )
Bu yaşananları bilmeden Fetullahçı Çete’nin ne yaptığını anlayamazsınız.
Önceki gün Odatv’de Balyoz davası kapsamında kumpas kurularak tutuklanan NATO’daki subaylardan bahsetmiştim...
Önceki gün Odatv’de Balyoz davası kapsamında kumpas kurularak tutuklanan NATO’daki subaylardan bahsetmiştim. Tıpkı diğer isimli davalarda olduğu gibi Balyoz’da da kin ve intikam duygularının hukuka galebe çaldığı, kamuoyunun malumudur. Balyoz davasında hiçbir şey görüldüğü gibi değildir.
Yine bu davada “tesadüf”lerin nasıl kutsal metinler gibi karşımıza çıktığını anlatmaya devam edeyim. Bu anlamda sayılarla ilgili örnekler vererek asrın iftirası “Balyoz Davası”nın nasıl yürütüldüğünü ifade edeyim.
Biliyorsunuz bizler, CMK’nın 250. maddesi kapsamında terör suçlularının yargılandığı maddeden yargılandık. Tutuklu sanık sayısı nedir biliyor musunuz (2012 yılı itibarıyla)? Tam 250 kişi.
Temmuz 2010’da mahkeme, içerisinde benim de bulunduğum 102 sanık hakkında, hukuksuz bir biçimde, yakalama emri çıkartıldı. Peki, 102 rakamı bize neyi hatırlatıyor? Fetullah Gülen ile ilgili daha önce başlatılmış olan soruşturmada ki şüpheli sayısı olan 102’yi.
11 Şubat 2011 günü; Balyoz (1) davasında mahkeme, 163 kişi hakkında tutuklama kararı verdi. Bu sayı bize neyi hatırlatıyor? 765 sayılı eski TCK’da ki irtica ile ilgili 163. maddeyi.
Balyoz (2) ile ilgili, hakkında dava açılan sanık sayısı ne kadardır? 28 kişi. Peki, bu size neyi hatırlatıyor? Meşhur 28 Şubat’ı.
Sonrasında Balyoz 3’ten de tamamı 143 kişiye dava açıldı. Bu sayıda da bir keramet aradık, çünkü sanık sayısı daha da fazla olabilirdi. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen bir kısım personelle, sanık durumunda olanların arasında herhangi bir fark yoktu.
Yaptığımız incelemede bir başka sayıya ulaştık ve 143’ün kerametini çözdük. Şöyle ki; Balyoz 1’de 196 kişi, Balyoz 2’de 28 kişi, Balyoz 3’te 143 kişi yargılanıyor. Bunun toplamı ne kadar ediyor? 367
Peki, 367 sayısı bize neyi hatırlatıyor? “Sözde değil özde Atatürkçü Cumhurbaşkanı” söylemleri arasında, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçiminde kriz çıkartan meclis yeter sayısını.
Bunlara; sayıların gücü mü, hukukun gücü mü, bir başka güç mü, yoksa tamamen “tesadüf” mü diyelim?
“Balyoz Davası”nda “tesadüfler” biter mi? O kadar çok ki. Biz birkaç tanesini daha vermekle yetinelim.
***
Ege’de; “Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıkların”, geçirdiği ekonomik kriz nedeniyle elindeki bazı adaları kiralamaya çalışan Yunanistan tarafından işgal edildiğine ilişkin haberlerin doğru olup olmadığı, 2012 yılı içerisinde bir soru önergesi ile Dışişleri Bakanı’na soruldu. Dışişleri Bakanı, verdiği yazılı cevapta işgalin olduğunu zımnen kabul etti.
Evet, Ege’de; Koyun, Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizcik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacık ile Akdeniz’de Gavdos, Dhia, Dionisades ve Koyfonisi adaları Yunanlıların fiili işgali altındadır.
Hâlbuki dün (1996 yılında), bırakın adaları ve adacıkları, Kardak Kayalıkları için Yunanlılarla savaşın eşiğine gelmiş, bir oldubittiye asla sessiz kalmayacağımızı göstermiştik.
Ne oldu da geçen 16 yıl içerisinde Yunanlılar, bırakın kayalıkları, adaları bile ellerini kollarını sallayarak işgal edebiliyorlar?
Unutmadan ifade edeyim ki, 16 yıl önceki kararlılık gösterisinde, Kardak’a çıkan 2 SAT (Su Altı Taarruz) Tim Komutanı da “Balyoz ve Poyrazköy” iftiralarından, Hasdal Cezaevinde çile doldurdular. Bunlardan Ercan Kireçtepe yaklaşık 6 yıl, Ali Türkşen ise 3,5 yıl tutuklu kalmıştır.
Sadece bu kadar mı? Hayır! Balyoz 3’ten tutuklanarak içeri tıkılan bir savaş pilotu var. Adı Namık Sevinç. Kurmay Albay. SAT Komandoları Kardak Kayalıklarına çıkmadan önce ada üzerinde keşif yapması istenir kendisinden. Namık albayın o zamanki rütbesi üsteğmendir.
Ada üzerine geldiğinde gördüğü manzara karşısında çok öfkelenir. Çünkü Yunan komandoları adalardan birini işgal etmişler ve Yunan bayrağı dikerek güya egemenliklerini ilan etmişlerdir. Namık Üsteğmen dayanamaz ve komandoların bulunduğu yere dalış yapar.
Birçok açıdan büyük risk taşıyan bu dalışın amacı, Yunanlıları korkutmak, asıl önemlisi de çok kısa bir direğe çekili olarak yere sabitlenmiş olan ve egemenliği temsil eden Yunan bayrağını alaşağı etmektir.
Dalar Namık Üsteğmen, birkaç metre yere kadar koca uçakla. Yunanlılar bu delicesine dalış karşısında kendilerini son anda yere atarlar. Ama bayrak direğine çarpan uçak, direği devirir. Yunanlılar o dalıştaki cesaretten bu adada fazla kalamayacaklarını anlamışlardır aslında. Bu olaydan yıllar sonra Namık Sevinç, hiçbir geçerli kanıt olmadan Balyoz Davası kapsamında tutuklanıp, 16 yıl ceza almıştır.
Yine Kardak’a müdahale sırasında helikopteri düşen ve yaralı olarak kurtarılan Üsteğmen Halil Vecihi İyigün, sonraki yıllarda Albay rütbesine yükselecek ve Van İl Jandarma Komutanı olacak, o da, teröristleri teslim aldıktan sonra öldürdüğü iftirası ile tutuklanıp Sincan Cezaevine kapatılacaktır (2 yıl yattıktan sonra beraat etti).
***
1996 yılında, yani Kardak Krizi ile beraber, Genelkurmay bünyesinde Yunanistan-Kıbrıs Daire Başkanlığı kurulur. Amaç; Yunanistan ve Kıbrıs ile ilgili, Türkiye’nin menfaatleri doğrultusunda stratejik çalışmalar yaparak, Dışişleri Bakanlığı’na tekliflerde bulunmaktır.
Yunanistan’da da Türkiye ile ilgili bir masa vardır. Ve bu masada; yaklaşık 1.500 kişiden oluşan, içlerinde asker ve akademisyeninden, istihbaratçısına kadar pek çok uzmanın bulunduğu bir kadro görev yapmaktadır.
2012 yılında; Yunanlılar, adaları sessiz sedasız ve tepkisiz bir şekilde işgal ederken, Genelkurmay da, sessiz sedasız söz konusu Daire Başkanlığını kapattı biliyor musunuz? Bu Daire Başkanlığı, memurlar da dâhil, en fazla 10 kişinin çalıştığı Şube Müdürlüğü seviyesine düşürüldü.
Peki, söz konusu Daire Başkanlığını kuran ve görev yapanların başına neler geldiğini biliyor musunuz?
Anlatayım; asrın iftirası “Balyoz Davası” kapsamında; emekli amiraller Kadir Sağdıç, Deniz Kutluk, Özer Karabulut, Mücahit Şişlioğlu, Fikret Güneş Silivri Cezaevine; Koramiral Can Erenoğlu, Tümamiral Ali Semih Çetin ile Kurmay Albaylar Ümit Metin, Hüseyin Hançer, Derya Ön, Ali Türkşen, Hakan Mehmet Köktürk, Berker Emre Tok ise çeşitli askeri cezaevlerine tıkıldılar.
Bunların hepsinin rastlantı olduğunu düşüneniz var mı bilmiyorum?
***
Yukarıda isimleri geçenlerin hepsi denizci.
Denizcilerle ilgili bir ilginç rastlantı daha var. Yeri gelmişken onu da paylaşalım.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Genel Plan Prensipler Başkanlığı; özellikle Karadeniz, Ege Denizi ve Akdeniz’deki ulusal çıkarlara odaklı stratejinin oluşturulduğu bir yerdir.
Bu Başkanlık; Karadeniz’e çıkış için Montrö Antlaşmasını delmek isteyen ABD’ye, Ege Denizi’nde Yunan oldubittilerine ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) Doğu Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’nin menfaatleri aleyhine Münhasır Ekonomik Bölgelerde doğal gaz aramalarına karşı uygulanan politikaların dış işleri ile koordineli planlamasını yapan ve bu politikaların uygulanmasını takip eden, bu anlamda çok önemli bir başkanlıktır.
Özellikle de Karadeniz’de sancak dolaştırmak isteyen ABD’nin en çok canını sıkan birim burasıdır. Yeri gelmişken bir bilgi vereyim: ABD’liler, dünyada hâkim olamadığı tek deniz olan Karadeniz’e bu nedenle ne demektedir biliyor musunuz? “Kara Delik.” ABD, bunun en büyük müsebbibi olarak Türk Deniz Kuvvetlerini görmekte, bunu da çeşitli uluslararası platformlarda dile getirmektedirler.
Sonra ne olur biliyor musunuz? Burada görev yapan ve yukarıda belirttiğim politikalar doğrultusunda hareket edip, bu anlamda asla taviz vermeyen amiral ve subayların hepsi isimli davalar kapsamında tutuklandılar.
Asrın iftirası “Balyoz Davası”nda ilk tutuklananlar arasında bulunan ve tutuklandığında söz konusu Genel Plan Prensipler Başkanı konumunda bulunan Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz başta olmak üzere, aynı başkanlıkta çeşitli tarihlerde görev yapan amiraller; Can Erenoğlu, Lütfü Sancar, Kadir Sağdıç, Aydın Gürül, Deniz Kutluk, Engin Baykal, Serdar Okan Kırçiçek ile albaylar; Mehmet Örgen, Ender Kahya, Alpar Karaahmet, Dora Sungunay ve Bayram Ali Tavlayan çeşitli cezaevlerinde 2 ila 4 yıl arasında çile doldurdular ve tasfiye edildiler.
***
PKK ile mücadelede simgeleşmiş o kadar çok jandarma ve karacı subay vardır ki Balyoz’dan cezaevine konulan. Hepsini saymayalım. Kamuoyuna mal olmuş bir kaçından bahsedelim yeter.
Bu sembol isimlerden biri Jandarma Albay Cemal Temizöz. Cizre’yi teröristten temizlemenin karşılığını, hem oradaki olaylardan, hem Balyoz’dan hakkında dava açılarak 5 yıldan fazla cezaevinde yatarak almıştır. Kamuoyunda A. Öcalan’ı sorgulayan subay olarak tanınan Jandarma Albay Hasan Atilla Uğur Ergenekon’dan yaklaşık 6 yıl cezaevinde kalmıştır.
Yine A. Öcalan’ın kaldığı adanın sorumluluk açısından bağlı olduğu Bursa Jandarma Bölge Komutanlığından Bölge Komutanı Tuğgeneral Levent Ersöz hem Ergenekon hem balyoz; orada kurmay başkanlığı görevinde bulunan bendeniz Mustafa Önsel ve Kurmay Albay Murat Özçelik Balyoz’dan 4 yıl cezaevinde kaldık.
Son olarak, PKK’nın 1984 yılında Eruh ve Şemdinli’deki baskınlarına değinelim. Malum PKK bu ilk saldırılardan sonra kuruluşunu açıklamış ve kanlı saldırılarını başlatmıştır. Saldırıya uğrayan ilçelerde yeterli kuvvet yoktur. Komşu şehirlerden takviye gönderilir hemen.
Bakın takviyeye giden birliklerin başında kimler vardır? Sonradan general olacak olan, o an için tanışmayan, biri jandarma, diğeri karacı olan iki subay. O zaman için üsteğmen olan Ali Aydın Yüksekova’dan Şemdinli’ye, O zaman yüzbaşı olan İhsan Balabanlı ise Siirt’ten Eruh’a intikal ederek PKK’lı teröristlere müdahale ederler.
Eh onlar da yıllar sonra (27 yıl) cezaevinde buluşacak ve orada tanışacaklardır.
Bu kadar olamaz diyorsunuz değil mi? Elin oğlu “not alıyor” sonra gereğini yapıyor, yaptırıyor. Maalesef diyelim ya da “tesadüf” deyip geçelim ne dersiniz.
İsimli davalar toplum tarafından tam olarak neden- sonuç ilişkisiyle tam olarak anlaşıldığında bugünleri anlamak daha kolay olacak.
***
Bu kumpasları emperyal istekleri doğrultusunda gerçekleştiren Fetullahçı çetenin 15 Temmuz’da kendi halkına ateş açacak kadar çılgınlaşabileceği anlaşıldı. Bugün bazı şeyler biraz daha iyi anlaşılıyor sanırım. Zararın neresinden dönülürse kardır demişler.
Fetullahçı çetenin dışarıda kalanları, sahte isimlerle özellikle sosyal medyada hala iftiralarına devam ediyorlar, onların tabiatı bu da; ben bunlarla mücadele ediyorum deyip hala, “Balyoz da (Mahkeme kararı olmasına rağmen) Ergenekon da yok diyemeyiz” diyen yetkilileri anlamaya, beyin kıvrımlarındakini bulmaya çalışıyorum. Ama…
Eski GIRGIR dergisinde Zihni Sinir tiplemesi vardı. O tiplemenin üretimi bir bulmaca gibi…
Not: Bilgiler, cezaevinde kaleme aldığım Silivri’de Firavun Töreni isimli kitaptan derlenmiştir.
KUR. ALB. MUSTAFA ÖNSEL
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.