ADALET ARAYIŞI – Av. Ruhittin SÖNMEZ
ADALET ARAYIŞI – Av. Ruhittin SÖNMEZ
İstanbul Barosunun eski başkanlarından Av. Turgut Kazan Türkiye’nin tanıdığı, 50 yıl avukatlık tecrübesi olan ünlü bir hukukçu. 1980 döneminin Sıkıyönetim Mahkemelerinde özellikle sol/sosyalist cenahın önemli davalarında müdafi olarak görev yapmış. Bir zamanların Ceza Kanununda yer alan solcuların korkulu rüyası 141, 142 ile dindar cenahın kabusu 163. Maddelerin kalkması için mücadele etmiş bir hukuk adamı. Halen aktif olarak mesleğini sürdüren çok tecrübeli bir meslek büyüğü.
“Biz 1980 darbesinden sonra Sıkıyönetim Mahkemelerinin uygulamalarındaki hukuka aykırılıkları gördükçe ‘bundan daha kötüsü olamaz’ derdik. Fakat daha sonraki tecrübelerimiz gösterdi ki kötünün ve kötülüğün sınırı yokmuş.
Sıkıyönetim Mahkemelerinden sonra ihdas edilen ve FETÖ’cü hâkim ve savcılara teslim edilen ‘Özel Yetkili Mahkemeler’ Sıkıyönetim Mahkemelerinden daha kötü çıktı. Son olarak ‘Sulh Ceza Hâkimlikleri’ ihdası ile başlayan yeni dönem ise her iki dönemden daha da kötüdür.”
Av. Turgut Kazan’ın Kocaeli Barosunda sunduğu konferansta sarf ettiği bu sözler beni çok düşündürttü.
Günümüzdeki uygulamalar Ergenekon, Balyoz, Oda TV vd. siyasi kumpas davalarında yapılan ve artık Anayasa Mahkemesi kararları ve siyasilerin itiraflarıyla tescillenen hukuksuzluklardan daha kötü olabilir miydi?
Av. Turgut Kazan’ın “şimdi en kötü dönemdeyiz” tespitine gerekçelerinden biri, “Özel Yetkili Mahkemelerde dosyalarda en azından sahte de olsa, uydurma da olsa isnat edilen suçu ispatlayıcı delil bulundurma gayreti vardı. Şimdi yeni uygulamada delil bulma ihtiyacı bile duymuyorlar.”
“Bugün hiçbirimizin özgürlüğü de, mal varlığı da, onuru da güvence altında değildir. Alacakaranlıkta evinize gelen polisler sizi terör örgütü suçlamasıyla alabilir. Mal varlığınıza el konulabilir ve yargı kullanılarak hakkınızda üretilen iftiralarla onurunuzu kaybedebilirsiniz.”
“Türkiye artık sabahın erken saatlerinde veya gecenin başlangıcında kazara kapı zili çalındığında insanların korku ve panik yaşadığı bir ülke haline geldi.”
“Avukat hakları” başlıklı bir konferans olacağı duyurulmuştu. Av. Turgut Kazan “fiilen böyle bir hak yoktur, öyleyse ‘avukatların adalet mücadelesi’ konusunu ele alalım” diye başladığı (bazı cümlelerini not almadan, aklımda kaldığı kadar aktardığım) konuşmasını birbirinden çarpıcı yaşanmış örneklerle süsledi.
**********************************
BİR HUKUKSUZLUK ÖRNEĞİ
Bugün OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lardan sonra, Avukat müdafii olduğu tutuklu şahısla görüşürken tepede kamera kaydı, yan tarafta cezaevi görevlisinin nezaretinde görüşebiliyor. Dahası tutuklunun avukatı ile yazışmaları, birbirlerine verdikleri belgeler denetleniyor.
Oysaki avukat “sır saklamak” zorundadır, Avukatlık Kanununa göre “Avukatlık görevi dolayısıyla öğrendikleri hususları açığa vurmaları yasaktır.” Peki, bu şartlarda sır kalır mı?
Görüşmeler denetlendiği gibi, görüşmeye kısıtlama veya bundan da ötesi yasak getirilebiliyor.
Prof.Dr. Ersan Şen’in ifadesiyle, bu uygulamalar “suçsuzluk/masumiyet karinesi ile yargılanan tutuklunun Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin güvencesi altında olan savunma hakkı ile savunmanın dokunulmazlığına halel getirir.
Savunma hakkının özünü zedeleyen ve savunmanın dokunulmazlığını ortadan kaldıran denetleme, takip, görüntü veya ses kaydı gibi uygulamalardan kaçınılması veya mümkün olan en alt derecede ve somut suçlar sayılmak suretiyle uygulanması gerekir.”
Yargıdaki hukuksuzluk örnekleri bunlardan ibaret değil. Saymakla bitmez.
**********************************
CHP’NİN YÜRÜYÜŞÜ
Türkiye’de Adalet sisteminin gerçekten çok yıprandığını görüyoruz. Zaten mevcut adalet sistemine güvenin kalmadığını Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay başkanları bile ifade ediyor.
Adalete güvenin kalmadığı bir ortamda, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “adalet” yürüyüşü anlamlıdır.
Keşke gazeteci ve milletvekili Enis Berberoğlu’na 25 yıl mahkûmiyet ve tutuklama kararı veren Ağır Ceza Mahkemesi kararından sonra değil, daha önce başlatılsaydı. Ancak CHP yaptıkları yürüyüşü CHP ve bu vaka ile sınırlı tutmuyor, genel bir adalet arayışı olduğunu ifade ediyor.
Adaletin çökmesi, “tuzun koktuğu” noktadır. Kitaplarda “baskı ve zulüm boyutuna varan bir hukuksuzluk varsa” bu noktadan sonra toplumun “direnme hakkının” doğduğu anlatılır.
“Bir eylemin, adi bir isyandan ayrılabilmesi ve direnme hakkına dayanabilmesi için”, “baskı, zulüm ve hukuk dışı uygulamalar karşısında hukuksal başvuru yollarının kapalı ya da etkisiz olması, tüm yasal yollar denenmesine karşın sonuç alınamaması; amaç ve uygulanan yöntemin, toplumca benimsenmesi gerekir.”
CHP’nin yürüyüşü henüz bir “direnme hakkı” kullanımı değildir. Hatta bir “sivil itaatsizlik” eylemi bile değildir. Çünkü yasadışı değildir.
Sadece adaletsiz uygulamalara toplumun dikkatini çekmeye yönelik yasal, meşru, demokratik bir protestodur. CHP en zararsız ve toplumsal huzura zarar vermeyen bir pasif eylem türünü seçerek doğru bir iş yapmaktadır.
· Ak Parti ve MHP kanadı “adalet sokaklarda aranmaz” sloganı ile CHP’nin bu eylemine karşı çıkıyor.
Tarih bu tezi doğrulamıyor. Amerika’da Martin Luther King, Hindistan’da Mahatma Gandhi’nin efsanevi pasif eylemleri ile bu ülkelerde adalet sokaklarda ve meydanlarda aranmış ve bulunmuştu.
· Bu eylem asla şiddete bulaştırılmamalı. Kitlelerin tepkisini demokratik bir çerçevede dile getirmeye çalışması saygı ile karşılanmalıdır. “İstanbul’dan karşı yürüyüş” tehdidi ve otomatik silahla poz verip sosyal medyada paylaşma gibi tahrikler çok tehlikeli ve yanlıştır.
Tamamen meşru zeminde, barışçı hareketlerle milyonların sessiz çığlığı olabilecek siyasi hareketler desteklenmelidir.
Bu ve devamı olabilecek benzeri eylemlerin başarılı olmasını yani ülkemizde adalet sisteminin ıslahı ve hukukun üstünlüğü ilkesinin tesisine bir başlangıç olmasını diliyorum.
Peki, başarılı olabilir mi? Eylemlerin uzun soluklu olmasına, adanmışlık ruhuyla yürütülmesine ve toplumda karşılık bulmasına bağlı.
19.06.2017
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.