Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

17Oca/170

GÖZÜNÜZ AYDIN ÖĞRENCİ TEMSİLCİSİ DE SİZDEN OLDU – Av. Ruhittin SÖNMEZ

r sönmezGÖZÜNÜZ AYDIN ÖĞRENCİ TEMSİLCİSİ DE SİZDEN OLDU – Av. Ruhittin SÖNMEZ

Kocaeli Üniversitesinde öğrenci konseyi seçimi de siyasi müdahaleye maruz kaldı.

Yapılan seçimi ülkücü aday Fahrettin Porsuk kazanınca AKP’li aday itiraz etti. Araya AKP yöneticileri girdi. Kaybeden adayla toplantılar yaptılar. Öğrenci konseyi seçimini nasıl alacaklarına dair planlar yapıldı.

Bu arada usule uygun yapılmış, Porsuk’un hak ederek kazanmış olduğu seçimin iptali için KOÜ yönetimine baskılar yapıldı. Rektörlük yapılan baskılar karşısında seçimi iptal etti.

İlk seçim 21-20 yani bir oy farkla Fahrettin Porsuk lehine sonuçlanmıştı. İkinci seçimde, anlaşılan üç kişi AKP’li aday lehine ikna edilmiş, 23 oyla AKP’li aday kazandı.

Öğrenci konseyi seçiminin akabinde kavga çıktığı ve 37 ülkücü öğrenciye ters kelepçe vurularak gözaltına alındığı haberlerini okuduk.

Bu olaydan çıkardığım sonuçlar:

1- AKP’lilerin bütün kurumları (seçimle veya atama ile) ele geçirme hırsı, kendilerinden olmayana hak tanımama çabası kontrol edilemez bir boyuta erişti. Bu, “bizden olanlar ve ötekiler” kamplaşması, “ötekilerin” adeta nefes alamadığı, ülkelerini adeta bir yabancı işgalinde imiş gibi hissettiği bir atmosfer yaratıyor.

2- AKP’nin “sandık” ve “milli irade” kavramlarına verdiği anlamın “ben kazandığım sürece halkın iradesi önemlidir” manasına geldiği anlaşılmakta.

3- Yaratılan “düşmanca” atmosfer sonucu iktidara karşı bilenen “ötekilerin” hesap sormasından korkan AKP kanadı “ne pahasına olursa olsun” kendisini iktidarda kalmaya mahkûm hissediyor. Hesap vermemek için iktidarda kalmak ihtiyacı ülkenin yönetim sistemini değiştirmeye kadar varan tedbirler almaya sevk ediyor.

4- Demokratik tepkilerini gösteren ülkücü öğrencilere PKK’lılara bile yapılmayan ters kelepçe takılması vicdanları yaralamıştır.

5- AKP ile MHP yönetiminin Anayasa değişikliği sürecindeki işbirliği sebebiyle ortaya atılan “iki partinin mensuplarının kaynaşabileceği” fikrinin doğru olmadığı ortaya çıktı. Anlaşıldı ki, Başkanlık sistemi gelirse devlet kadrolarına ülkücülerin de alınacağı ifadesi oltanın ucuna takılmış bir yemden ibarettir. 14 yıllık AKP döneminde devlet kadroları ve imkânlarından en mahrum kitle haline getiren AKP’nin ülkücülere bakış açısı değişmemiş.

6- Kocaeli Üniversitesi Öğrenci Konseyi seçimi AKP il yönetimi, Kocaeli Üniversitesi yönetimi ve MHP il başkanlığı tarafından iyi yönetilmemiştir. Bundan sonra, hiç yoktan, öğrenciler arasında yıllarca sürebilecek bir gerilim ortamı yaratılmıştır.

********************************************

MİLLET DURUMA ELKOYMALI

“Rejim değişikliği” anlamına gelen köklü Anayasa değişikliği maddeleri TBMM’de 330’u aşan oylarla kabul edildi. İkinci turda bir sürpriz olmazsa Nisan ayında referandum olacak.

Milletin vekillerinin bir kısmı hiç okumadıkları bir metne göstere göstere imza attılar. Anayasanın emredici hükmüne rağmen gizli vermeleri gereken oylarını teşhir ederek, oy kabinine iki nezaretçi eşliğinde girerek verdiler. Milletin vekili olmaya layık olmadıklarını gösterdiler.

Referandum ile millet olarak demokrasi ile idare edilmeye layık olup olmadığımızı göstermek gibi bir imtihana tabi olacağız.

Milletin de bilmedikleri bir şeye oy vermemesi için hepimize görev düşüyor.

Çünkü iş artık milletin kendi kaderine kendisinin karar vereceği bir noktaya gelmektedir. Büyük Türk Milleti büyüklüğüne yaraşır şekilde iradesini ortaya koymalı. Bir kişinin yönettiği bir sistem yerine ortak aklın hâkim olduğu demokratik parlamenter sistemden yana tercihini bildirmelidir.

Çünkü geri dönüşü olmayan bir yola girmiş olabiliriz.

***

Türkiye Barolar Birliği Anayasa değişiklik teklifi üzerine ciddi bir çalışma yapmış. Açtığı anayasadegisikligi.barobirlik.org.tr sitesinde bilgilendirme yapmakta. Dahası avukatlardan ve diğer vatandaşlardan görüşlerini bildirmelerini istedi.

Ben de bu siteye bildirdiğim aşağıdaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

***************************************************

SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ ZAMANSIZ, LÜZUMSUZ VE TEHLİKELİDİR

Başkanlık sistemi çalışmaları ülkemizin içinde bulunduğu ağır iç ve dış şartlar içinde yersiz, zamansız ve lüzumsuzdur. Bu şartlarda ve OHAL yönetimi altında sağlıklı bir şekilde yürütülemez.

Esasen böylesine köklü bir değişime, sosyal ve siyasi bir ihtiyaç da yoktur.

Parlamenter sistem, Türkiye'nin 100 yıllık tecrübesi ile kurum ve kuralları kökleşmiş bir sistemdir. Yapılması gereken çok partili demokratik ve parlamenter sistemi, aksayan yönlerini ıslah ederek, geliştirerek devam ettirmektir. Öncelikli olarak parti içi demokrasiyi sağlayacak şekilde Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu demokratikleştirilmelidir.

“Kuvvetler ayrılığı” yerine kuvvetler birliği varsa, "Bağımsız ve tarafsız yargı"dan bahsetmek mümkün değilse, "gücü dengelenmiş ve denetlenebilir” olmayan bir muktedir varsa, sistemin adı ister parlamenter, ister başkanlık olsun, fark etmez. Bu sistemin adı demokrasi olarak nitelendirilemez.

Getirilmek istenen “Cumhurbaşkanlığı Sisteminde”, yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri Cumhurbaşkanın şahsında toplanmakta, tam bir kuvvetler birliği tesis edilmek istenmektedir. Değişiklik gerçekleşirse Türkiye'yi tek adam yönetimine dayalı totaliter bir sisteme götürecektir.

Bu “Türk tipi Başkanlık” sisteminde  "Bir Cumhurbaşkanı seçiyorsun, geride kalan her şeyi Cumhurbaşkanı seçiyor."

Gerçekten teklif kabul edilirse, "Başbakanlık kalkacak, yürütme organı tek başına Cumhurbaşkanı olacak.

Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve partisinin Genel Başkanlığı görev ve yetkileri aynı kişide olacak.

Mevcut Siyasi Partiler Kanunun sağladığı parti disiplininin devamı, Cumhurbaşkanlığı seçimi ile milletvekili genel seçimlerinin aynı zamanda yapılması seçilecek Cumhurbaşkanının TBMM ve partisine tam hâkim olmasını sağlayacaktır.

Yasama gücünün yarısını Cumhurbaşkanı tek başına, diğer yarısını kendi seçtirdiği parti disiplini ile şahsına bağlı milletvekilleri aracılığıyla kullanacak.

HSK üyelerinin yarısını kendi, diğer yarısını Meclis'te kendine bağlı milletvekilleri aracılığıyla seçecek. Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12’ sini yine Cumhurbaşkanı seçecek. Bağımsız ve tarafsız yargıdan bahsetmek mümkün olamayacaktır.

Böylece kuvvetler ayrılığı fiilen de, hukuken de sona erecek, kuvvetler birliği tesis edilecek.

Yasama, yürütme ve yargı gücü fiilen Cumhurbaşkanında olacak.

Teklif edilen sistemde Başbakan yok, denge yok, denetleme imkânsız, sadece tek yetkili Cumhurbaşkanı var.

"Kuvvetler ayrılığı" ilkesinin tahkim edilmesi yerine kuvvetler birliğine geçen bir sistem antidemokratik, otoriter bir yönetim demektir.

Bu değişikliğin sebebi olarak "hukuki durumu fiili duruma uydurmak" gösterilmişti. Mevcut Anayasaya rağmen, Anayasaya aykırı olarak yaratılan fiili durum da yetmemiş olmalı ki daha da aşırı yetkilerle donatılmış bir tek adama ülke teslim edilmek istenmektedir.

Böyle bir değişimi kabul etmek mümkün değildir. Bu tek adamın kim olduğundan bağımsız bir ilkedir.

Çünkü “güç insanı bozar, mutlak güç mutlaka bozar.”

16.01.2017

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.