"Teklif edilen Yeni sistem seçilmiş diktatörlüktür!" – Nuri OKUTAN
"Teklif edilen Yeni sistem seçilmiş diktatörlüktür!" - Nuri OKUTAN / Isparta Milletvekili
BEDELİ AĞIR OLACAK
Türkiye bir beka sorunu ile karşı karşıya iken sistem değişikliğine gitmenin bedelinin ağır olacağı malumlarınızdır. Bütün yetkileri kendinde toplamış kişiye başkan ya da cumhurbaşkaın demeniz bir şeyi değiştirmeyecek, değişen isim dışında hiç bir şey olmayacaktır. Partili Cumhurbaşkanı hükümeti kuracak, Partili Cumhurbaşkanı genel başkanı veya üyesi olduğu parti vasıtasıyla TBMM’yi kontrol edecek, Partili Cumhurbaşkanı yüksek yargı üyelerinin yarısını doğrudan kendi, diğer yarısını da kontrolündeki parlamentodan seçtirerek atayacak.
DİKTA REJİMİDİR
İstediğinde parlamentoyu feshetme, ikinci döneminde erken seçim olursa bir dönem daha aday olabilme, yürütmeyle ilgili kararname çıkarma gibi daha bir dizi yetkinin Partili Cumhurbaşkanında, yani tek elde toplandığı bir sistem önerisiyle karşı karşıyayız. Önerilen sistem, tam başkanlık sistemine bile rahmet okutan, kuvvetler birliği sistemidir. Yani bütün yetkilerin tek elde toplandığı bir dikta rejimidir.
BİRLİKTELİĞİMİZ ZARAR GÖRECEKTİR
Partili cumhurbaşkanlığı, partinin askeri, partinin polisi, partinin hakimi, partinin savcısı, partinin memuru velhasıl partinin devleti sonucunu doğuracağından, memleket ayrışmaya gidecektir. Böyle bir kutuplaşma ve ayrışma doğal olarak birlik ve beraberliği zedeleyecek, zihinsel olarak bölünmeye ve parçalanmaya hizmet edecektir. Birlikteliğimiz zarar görecektir. Bize göre bu yeni sistemin ardı parti devletidir ve nihayetinde seçilmiş diktatörlüktür.
TEK PARTİ DÖNEMİNE DÖNÜYORUZ
Partili cumhurbaşkanlığı demek, Türkiye için aynı zamanda tek parti dönemine dönmek demektir. Pek çok maddesi değiştirilen 12 Eylül Anayasası, darbenin lideri Kenan Evren’e göre kurgulanmış bir anayasa olduğu herkesin malumudur. Aslında bu yüzden 12 Eylül Anayasası’nda cumhurbaşkanlığı olması gerektiğinden fazla güçlendirilmiştir.
ÇATIŞMA KAÇINILMAZ OLDU
Bu husus politik şahsiyet taşımayan cumhurbaşkanları için pek fazla sorun olmamıştır. Ancak aktif siyasetin içinden ve parti lider merhum Özal, merhum Demirel ve sayın Erdoğan için bunun bir sorun oluşturduğu ortadadır. Bunu inkar etmiyoruz. Parti liderleri, kendileri başbakanken, cumhurbaşkanlarının yetkilerini çok gördüler, doğal olarak siyasi temsil ve sorumluluk yetkisinin kendilerinde olduğunu dillendirdiler ve dolayısıyla çatışma kaçınılmaz oldu. Sonra bu liderler kendileri cumhurbaşkanı olunca da partileriyle ilişkilerini devam ettirmek, partilerini yönlendirmek ve yönetmek istediler, anca bu resmen ve fiilen mümkün olmadı. Tartışma çıktı.
TÜRK DEMOKRASİSİ AÇISINDAN KAYIPTIR
Sonuçta, Türk siyasetinde bir döneme damgasını vuran Anavatan Partisi de, Doğru Yol Partisi de kurucu liderleri cumhurbaşkanı olunca dağıldı. Bu iki parti birleşmelerine rağmen erimeyi durduramadılar. Belli bir birikimi, misyonu ve kadroyu temsil eden partilerin dağılması, eriyip gitmesi ve yok olması esasında Türk demokrasisi açısından bir kayıptır. Çünkü siyasi partiler, çok partili parlamenter sistemin vazgeçilmez unsurlarıdır.
YANLIŞI YANLIŞLA DÜZELTEMEYİZ
Bir yanlışı daha büyük bir yanlışla düzeltemeyiz. 1982 anayasasındaki bir yanlıştığı düzeltmek gerekçesiyle, yönetim sistemimiz çok daha büyük ve içinden çıkılmaz hale gelebilecek vahim bir yanlışa sürüklenmek üzeredir. 1982 anayasasının getirdiği iki başlı sistemi düzeltmenin yolu; başkanlık veya partili cumhurbaşkanlığı sistemi değildir. Soğuk savaş şartlarının dayattığı demokratik anlayışa da götürmek değildir.
DİKTATÖRLÜĞE VE ÇÖKÜŞE GÖTÜRÜR
Bu iki yol da Türkiye’yi seçilmiş diktatörlüğe ve çöküşe götürür. Çözüm; 1982 Anayasasının cumhurbaşkanına verdiği yetkilerin azaltılmasından geçmektedir. Bugün Türkiye’de öncelikle yapılması gereken, cumhurbaşkanlığı makamının yürütmeye ve icraya ilişkin yetkilerini sınırlandırmak, cumhurbaşkanını devletin birlik ve beraberliğini artırıcı, koordineyi sağalayıcı ve daha çok temsil görevlerini yapan bir konumda, cumhurun reisi konumunda tutmaktır. Dolayısıyla başbakanlığın yetkileri artırılmalı, icrai bir sorumluluğu bulunmayan cumhurbaşkanlığının yetkileri ise azaltılmalıdır. Böylece şikayetçi olunan iki başlı sistemden, tekli sisteme geçilmiş olacaktır.
CUMHURBAŞKANINI DEĞİL, BAŞBAKANI GÜÇLENDİRELİM
Türkiye’nin ihtiyacı; cumhurbaşkanının değil, başbakanın güçlendirilmesidir. Bir başka deyişle ülkemizin ihtiyacı; “Güçlendirilmiş Başbakanlık” sistemidir. Yani parlamenter sistemin güçlendirilmesidir. Bu yapıldığı taktirde, Sayın Cumhurbaşkanı’nın tekrar partisinin başına geçip millet seçtiği sürece Başbakan olarak ülkesine, milletine ve partisine hizmet edebilmesi pek ala mümkündür. Bu sistemde, ek olarak süre ve dönem sınırlaması ve kısıtlaması da bulunmamaktadır.
ÇARE GÜÇLENDİRİLMİŞ BAŞBAKANLIK
Böylece demokrasilerde olması gereken görev, yetki ve sorumluluk denkliği tesis edilmiş; yasama yürütme ve yargının birbirini kontrol etmesi temin edilmiş ve nihayet partili parlamenter demokratik rejim de yerine otortulmuş olacaktır. Türkiye’nin ihtiyacı olan, öncelikle yapılması gereken ve gerçek çözüm Güçlendirilmiş Başbakanlık, yani parlamenter sistemdir. Diktatörlüğe kapıyı kapatmak, idareyi işler hale getirmek, devlet aklını ortaya koyabilmek ve millet vicdanını rahatlatmak içim; cumhurbaşkanı partiler üstü ve tarafsız olmalı, başbakan da icrai manada gerekli tüm yetkilere sahip olmalıdır.
YARIŞMA KANALLARI SÜREKLİ AÇIK TUTULMALIDIR
Ayrıca Güçlendirilmiş Başbakanlık sisteminin kalıcı bir şekilde hayata geçirilebilmesi için, sistemin temeli olan siyasi partilerin güçlendirilmesi ve parti içi demokrasinin işletilmesi şarttır. Bu manada çok partili parlamenter demokratik rejimin teminatı olan siyasi partilerin korunması, geliştirilmesi ve yaşatılması için gerekli tedbirler de bir an önce alınmalıdır. Partiler öncelikle kendileri demokratik olmalı, demokrasiyi özümsemeli ve demokratik rekabet ve yarışma kanallarını sürekli açık tutmalıdır. Bu bakımdan öncelikle seçim ve siyasi partiler kanunları değiştirilmeli, partiler demokratikleştirilmeli, seçmen iradesi bütün renkleriyle parlamentoya yansımalı, milli irade tam anlamıyla tecelli etmelidir.
ÇOK PAHALIYA PATLAMADAN BU YANLIŞTAN DÖNÜLSÜN
Tarih bir nehir gibidir, hep ileriye doğru akar. Tarihi geriye doğru akıtmaya çalışma, bir nehri geriye akıtmaya çalışmak gibi beyhudedir. Türkiye’de bugün demokrasi, insan hakları, özgürlükler, adalet ve hukuk devleti açısından büyük bir geriye gidiş söz konusudur. Ancak tarih hükmünü icra edecek ve geriye gişiten dönülecektir. Buna yürekten inanıyorum. Devletimize ve ülkemize çok pahalıya patlamadan bu yanlıştan dönülmelidir. Yoksa her halükarda Türkiye demokrasiye, özgürlüklere, insan haklarına, adalete ve hukuk devletine kavuşacaktır ancak beyhuda bedeller ödenmiş olacaktır. Yanlış hesap Bağdat’tan dönecektir. Ancak dileğim bunun yanlış yollara saparak, zaman kaybederek ve ağır bedeller ödeyerek değil, yol yakınken gerçekleşmesidir. Kendi hür iradem ve vicdani kanaatlerim çerçevesinde arz ettiğim görüş, teklif ve kanaatlerimi bilgi ve takdirlerinize sunar, çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.