Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

30Ağu/160

FETÖ’YÜ HUKUK İÇİNDE TASFİYE EDİN – Av. Ruhittin SÖNMEZ

r sönmez  Ege Cansen’in ifadesiyle, “15 Temmuz lanet darbe girişiminden sonra medya çok sesliliğini yitirdi. Hepimiz, aman şu sıralarda eleştirel yazı yazarsam ‘milli birliği’ bozmuş olurum endişesine düştük. Daha da kötüsü, yanlış anlaşılırsam, Allah saklasın ‘darbeci’ diye damgalanırım korkusuna kapıldık.”

İşte böyle bir ortamda riski göze alıp, FETÖ’cülerin devletten temizlenmesi ve cezalandırılması konusunda yapılan bazı yanlışları yazmayı deneyeceğim. Çünkü yıllarca FETÖ’cülerin kumpas davalarında yaptığı hukuksuzlukları tenkit etmiş bir kişi olarak, şimdi yapılan hukuksuzlukları eleştirmem ilkesel bir tutumdur.

FETÖ’cü teröristlerin devlet kurumlarından titizlikle temizlenmesi gerekli ve hayati derecede önemlidir. Örgütün ihanet içindeki üyeleri de yasalarda tanımlanmış en ağır cezalar ile cezalandırılmalıdır. Fakat devlet aklı ile, hukuk kuralları içinde kalarak, hukuk devleti olmaktan taviz vermeden.

Böyle kriz dönemlerinde, durumdan vazife çıkararak bir cinnet hali ile cadı avı başlatılmasını isteyenlerin olması sürpriz değil. Bu durumda olanların kendisine rakip olan veya bir şekilde canını sıkan insanları FETÖ’cü diye ihbar etmekte olduğuna dair haberler duymaktayız.

Bir başka ihbarcılık da bizzat FETÖ’cülerin yaptığı. Özellikle kendilerinden olmayan çok sayıda insanı FETÖ’cü diye ihbar ederek yargılamaların çıkmaza girmesini veya toplumda adaletsizlik algısı yaratmayı istedikleri sanılıyor.

FETÖ/PDY soruşturmalarında ve alınan idari tedbirlerde hukuka aykırılıkların olmasını herhalde en çok FETÖ’cüler ister. Çünkü toplumda adalet duygusunu rencide edecek hukuksuzluklar bunlara muhatap olanları mağdur yapar. Toplum vicdanı da mağdurun yanında yer alır. Bu arada toplum gerçekten suçlu olup, devlete ihanet etmiş kişilerin de adaletsiz müeyyidelere maruz kaldığı kanaatine varabilir.

Ayrıca FETÖ yapılmakta olan/ yapılacak hukuksuzlukları göstererek uluslararası alanda Türkiye’yi zor durumda bırakabilir.

*********************************************

ÇETENİN ELEBAŞLARINA ODAKLANMAK LAZIM

FETÖ mağduru Doğu Perinçek ile Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun FETÖ’ye en çok hasım olan kişilerden olduğunu biliyoruz. Perinçek ve Feyzioğlu FETÖ yargılamalarının bu kadar çok yaygınlaşmasını yanlış buluyorlar.

Perinçek örgütün sadece başını teşkil edenlerin yakalanıp cezalandırılmasını, on binlerce insanın mağdur edilmemesi gerektiğini söyledi. Feyzioğlu da “yüz tane elebaşını kaçıracaksak, on binlerce sıradan örgüt üyesini cezalandırmak bir şey kazandırmaz” dedi.

Biliyorum, bu dönemde önemli bir yargı ilkesini hatırlatıp, “bir masumu cezalandırmaktansa yüz tane suçlu dışarıda gezsin” diyebilmek kolay değil.

Ama unutmayalım ki, ülkemizde delil yetersizliğinden beraat yüzde 60 oranındadır.

Ceza hukukunun genel prensipleri içerisinde, “delilden sanığa gitme prensibi” vardır. Fakat bizim sistemimiz çoğunlukla önce “suçluyu” yakalayıp, arkadan delil bulmaya çalışıyor. Özellikle FETÖ şüpheli / sanıkları konusunda bu ilkel yöntemin yaygın olarak kullanıldığı izlenimi edindim.

Muhtemelen devletin bilgilerine erişim mevkilerinin FETÖ’cülerin kontrolünde olması, bunların görevde olanlarının bilgileri saklaması, görevden alınanların da bilgileri imha etmesi sebebiyle devletin elinde delil olabilecek yeterli bilgi yok.

Devletin izniyle kurulmuş ve faaliyetine devletin denetimi altında devam etmekte olan Bank Asya’da hesabı olduğu için, devletin denetimi altında devam etmekte olan okullarda öğrenci okuttuğu, öğretmenlik yaptığı için, basımı ve yayımı serbest kitaplar ve gazeteler okuduğu için insanlar cezalandırılamaz. Bunlar suç ise o bankaya, okullara dershanelere, kitaplara, gazetelere izin veren devlet yetkililerini suçlamak gerekir.

Bazı memurlara “çocuğunuzu ….. isimli okulda okuttuğunuz için açığa alındınız” yazılarını yazan idarelerin hukuktan galiba hiç haberi yok.

Bu bakımdan delil yetersizliğinden beraat edecek FETÖ şüphelilerinin oranı yüzde 60’ın üzerinde olabilir. Bunların, özellikle tutuklu yargılananlarının, hak mahrumiyetlerinin sorumluluğunu kim üstlenecek?

Görevden açığa almalar anlaşılabilir bir tedbirdir. Ancak daha yargılama bitmeden memurların meslekten atılması telafisi imkânsız haksızlıklara ve zararlara yol açabilir.

Yapılacak yargılamanın sonunda suçsuz olduğu ortaya çıkacak olanların kul hakkını kim ödeyecek?

İleride mağdurların AİHM’de açacakları davalar ile devletin yüklü tazminatlar ödemesi söz konusu olabilir.

*******************************************

SUÇSUZLUK / MASUMİYET KARİNESİ

Yargılaması bitmemiş, suçlu olduğu kesinleşmemiş olan açığa alınan memurların maaşlarını çekemez, kredi kartlarını kullanamaz hale gelmeleri, bankadaki hesaplarına ve mal varlıklarının tümüne tedbir konulması haksızlık ve hukuka aykırılıktır.

Bu tedbirler ceza hukukunun iki temel kuralına aykırıdır.

Suçsuzluk / Masumiyet Karinesi: Sanığın kusuru ispat edilmeden önce suçlu muamelesi görmesini önleyen dokunulmaz anayasal bir haktır.

Anayasamızın 15/2 maddesi uyarınca masumiyet karinesi savaş, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde dahi dokunulması mümkün olmayan çekirdek haklar kategorisine dâhil edilmiştir.

İnsan Hakları Sözleşmesinde de yer alan bu ilkeye göre, bir kişinin suçlu olarak nitelendirilebilmesi ve hakkında ceza hukukunun alanına giren müeyyidelerin uygulanabilmesi, kesin hükümle mahkûm olmasına bağlıdır. Yani temyiz aşaması dâhil bütün yargı yolları tüketilmeden bugün şüpheli olarak haklarında soruşturma başlatılanlara suçlu muamelesi yapamayız.

“Bir kişinin mahkûm edilebilmesi için ise, akla ve mantığa uygun gerekçelere dayanan her türlü şüphenin bertaraf edilmesi şarttır. Çünkü bu kişi, kanunen suçsuz kabul edilen bir kişidir. Suçlu olarak nitelendirilebilmesi, suçsuzluğuna dair bütün gerekçeli şüphelerin yenilmesine bağlıdır. Aksi takdirde,şüpheden sanık yararlanacaktır.”

AİHM, “suçsuzluk karinesinin etkililiğinin sağlanması” için şu ölçütleri belirlemiştir:

-Hâkimler, muhakemeye sanığın isnat edilen suçu işlediği önyargısı ile başlamamalıdır.

-Muhakemede ispat yükü, sanıkta değil, savcıda olmalıdır. Savcı, sanığı mahkûm ettirmeye yetecek delil araçlarını mahkemeye sunma yükü altındadır. (Savcıların yeterli suç delili bulamadığı halde, şüpheli / sanıktan “suçsuzluğunu ispatlaması” istenemez.)

-Şüpheden, sanık yararlanmalıdır.

-Suçsuzluk karinesinin bir sonucu da, suç isnadına hedef olan kişilere, kendilerini savunma hakkının verilmesi zorunluluğudur.

Keza soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hâkim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunmak ve bu fiillerin basın ve yayın yoluyla işlenmesi adil yargılama hakkını ihlal eden bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu fiiller de masumiyet karinesinin ihlali anlamına gelir.

FETÖ yargılamalarında bu temel hukuk ilkesine yani suçsuzluk/ masumiyet karinesine aykırı örnekler görmekteyiz.

******************************************************

SUÇ VE CEZANIN ŞAHSİLİĞİ KURALI

Bu ilke de günümüz ceza hukukunun temel kurallarından birisini oluşturmaktadır. Bu ilke gereğince, kişi ancak kendi fiilinden dolayı sorumlu tutulabilir. Kendi işlemediği ve başkalarının işlediği suça iştirak etmedikçe, ceza sorumluluğu olmaz.

Bir suçu işleyenin akrabası, arkadaşı vd bağları sebebiyle, suça iştirak ettiğine dair bir delil bulunmayan, kişilerin cezalandırılması hukuka uygun değildir.

FETÖ soruşturmaları devam eden bazı şüphelilerin akrabalarının da tutuklandığına dair haberler okuyoruz.

Açığa alınan memurların bütün banka hesaplarına ve mal varlıklarına tedbir konulması sebebiyle maaşlarını alamadıklarını duyuyoruz. Bu alınan tedbirin fiilen bir cezaya dönüşmesi demektir. Şüphelinin ailesinin de açlığa mahkûm edilmesi “Suç ve Cezanın Şahsiliği Kuralına” ve insan haklarına aykırılık teşkil eder.

Terör örgütünün finans kaynaklarının kurutulması önemlidir. Ancak özensiz yapılacak malvarlığına el koyma veya ölçüsüz tedbir kararları da aynı kapsamda değerlendirilebilir.

“Devlet kurumlarını bir örümcek ağı gibi saran böyle hain bir çete ile mücadele etmek için hukuk ilkelerinden birazcık fedakârlık edebiliriz” diyenler olacaktır.

Bu çok yanlış bir düşüncedir. Çünkü

· Modern hukuk devletlerinde uygulanan temel ilkelerden fedakârlık ederek terör örgütü ile mücadele edilemez. Adaletsizlik duygusu örgüte mağduriyet statüsü ve sempati kazandırır.

· FETÖ mensubu hâkim ve savcıların yürüttüğü kumpas davalarında da aynı tez işlenmişti. Bu tez yapılan yanlışları görmemize mani olmuştu. Uluslararası sözleşmelerle sorumlulukları olan bir hukuk devleti terörist çeteler gibi davranamaz. Hukuktan ve adaletten vazgeçemez.

29.08.2016

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.