Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

16Ağu/160

PRİZREN’DE, TÜRKİYE GÜNDEMİNDEN UZAKTA – Av. Ruhittin SÖNMEZ

r sönmez  PRİZREN’DE, TÜRKİYE GÜNDEMİNDEN UZAKTA – Av. Ruhittin SÖNMEZ

Bir haftadır ruhum ve zihnim adeta bir detoks diyeti ile arındı.

Vücudumuza herhangi bir şekilde giren ve vücutta tahribata sebep olan toksinlerin, zararlı maddelerin atılması gerektiği gibi ruhumuz ve beynimize giren zarar verici etkenlerden uzaklaştırmak gerekmekte.

Vücudumuz belirli bir oranda kendi gayretiyle bu toksinleri atabiliyor fakat bu arınmayı hızlandırmak için belirli gıdaların tüketilmesine öncelik verilerek detoks diyetleri uygulanıyor.

Bu hafta zihnimin ve ruhumun arındırılma ihtiyacını hızlandıran ruhsal bir detoks diyeti yaşadım.

Beş günümüzü, mutlu bir vesileyle, Kosova’nın tarihi ve turistik özellikleriyle eşsiz olan Prizren şehrinde geçirdik.

Türkiye’nin gündeminde olan konulara çok uzak bir hayat yaşayan sade insanlar vardı orada. Evet, Kosova’da ekonomi çok zayıf. Üretim yok. Fabrikalar kapanmış, yenileri açılmıyor. Tarım ve hayvancılık zayıflamış. Ekonominin en önemli kaynağı, senede 2 ay yoğunlaşan, dışarıdan gelenlerin yaptığı ticaretle bıraktığı para. Mutlaka geçim sıkıntısı çekenler, iş problemi olanlar, devletten, siyasetçilerden şikâyetçi olanlar orada da var.

Ama orada bizde yoğun olarak yaşadığımız gülmeyen yüzler, her an birbirine karşı patlamaya hazır gergin, bağıran çağıran, stres yüklü, birbirine güvenmeyen insanlar pek yok.

Yüksek katlı binaların pek olmadığı bir şehir Prizren. Bu binaların zemin ve birinci katları dâhil hiçbirinde bizdeki gibi demir parmaklıklar görmek mümkün değil.

Ama dedesinin dedesiyle, babasının babasıyla dost olduğu üç dört nesildir dostlukları süren can komşular görebilirsiniz. İnşaat yapan komşusunun evinde çalışan işçilere aylar boyunca her gün çaylar, yemekler pişirip servis eden komşular anlatılınca, siz unutulmaya yüz tutan geçmişimizden bir hikâye dinlediğinizi sanırsınız.

Bitişik komşuların avlularını ayıran müşterek duvarda istenildiği zaman komşuya geçişe imkân veren ve hiçbir zaman kilitlenmeyen “kapıcık” adı verilen küçük kapıları görüp duygulanabilirsiniz.

Kosova’nın köfteleri ve kuru eti meşhur. “Acaba farklı etler veya maddeler karışık olabilir mi?” diye endişe etmenize gerek yok. Prizren’de herhangi bir lokantadan gönül rahatlığıyla et, kebap vs yiyebilirsiniz.

Alışveriş ettiğiniz esnaf yanlışlıkla 50 sent fazla para aldıysa, bunu fark edince arkanızdan koşup, özür dileyerek iade ediyor.

Trafik ışıkları yok denecek kadar az. Herhangi bir yaya geçidinde bir yaya kaldırımdan yola adımını attığı anda araçlar sessizce duruyor. Korna çalan araç yok gibi.

Şehrin güvenli olduğu gece geç saatlerde de merkezi yerlerde kadın erkek her yaştan insanların oluşturduğu kalabalıklardan belli.

Bütün bunlara ilaveten bizi daha da mutlu eden başka hususlar da var: Prizren nüfusunun sadece yüzde 5 kadarı Türk iken, halkın çoğunluğu Türkçeyi anlıyor. Mahallelerin, köprülerin, sokakların isimlerinin çoğu Türkçe.

Dahası şehrin geneli itibariyle tam bir Türk- İslam şehri görüntüsü bizi evimizde hissettiriyor. Prizren Osmanlı dönemi Türk eserleriyle, mimari tarzıyla 180 bin nüfuslu şehrin dört bir yanında yer alan 35 camiden okunan ezan sesleri ile tam bizden bir şehir. Fakat tabelalarda üç dil kullanılmakta, bunlardan biri Türkçe. Günde beş vakit gürül gürül okunan ezanların yanında pazar günleri kiliselerden gelen çan sesleri de duyulmakta.

Şehrin merkezinde yer alan Sinan Paşa Camisinde Türkiye Diyanetinin görevlendirdiği imam görev yapıyor. Hutbe Türkçe okunuyor. Bayraklı Camisinde, Emin Paşa Camisinde hutbe Türkçe ve Arnavutça okunuyor.

İşte ben bu şehirde beş gün boyunca bu havayı teneffüs ettim. Evlad-ı Fatihan’ın mirasçısı olan kardeşlerimle dolu dolu geçirdiğim günlerimde hiç Türkiye TV’lerini izlemedim. İnternetten haberleri okumadım. Daha huzurlu, daha sakin, daha mütevekkil, daha birbirine güvenen, hayatı daha sevgiyle yaşamaya çalışan insanların arasında oldum.

Özellikle darbe teşebbüsü sonrasında daha da bir yoğunlaşan bize özgü gündem ile zihnimin ve ruhumun ne kadar yorulduğunu, yıprandığını fark ettim.

Bu seyahatin detoks etkisi, bu arınma bana çok iyi geldi.

Yurda döner dönmez yine aynı gündemin saldırına muhatap oldum. Bakalım yeni bir arınma ihtiyacı ne kadar zamanda ortaya çıkacak?

****************************************************

KOSOVA’DAKİ TÜRKLERİN ENDİŞESİ

Kosova’daki Türkler Türkiye’deki gelişmeleri çok yakından izliyor. Çünkü Türkiye onların “ana ülkesi. Türkiye’deki son olaylardan çok endişeliler.

Türkiye’deki olayları Yugoslavya’nın parçalanmasına giden ilk gelişmelere benzetiyorlar. Yugoslavya’da daha fazla özerklik veya bağımsızlık taleplerinin ve iç savaşı başlatan sürecin, Dünyanın güçlü ordularından biri olan Yugoslav Sosyalist Federal Cumhuriyeti Ordusunun parçalanması ve Miloseviç (Sırbistan) ordusuna dönüşmesi ile hızlandığını anlatıyorlar.

Tek ümitleri Türkiye’nin Yugoslavya gibi federasyon değil, bir üniter milli devlet olması ve Türk milletinin zor zamanlarda ortaya çıkan milli birlik ve dayanışma ruhu.

****************************************************

KOSOVA’DA CEMAAT (FETÖ) ENSTİTÜSÜ

Kosova Türk Aydınlar Ocağı Başkanı Ferhat Derviş Kosova’daki Türk kimliğini ve kültürünü korumak mücadelesinin öncülerindendir. O’nun için Türkçe’nin yaşatılması buradaki Türklerin beka meselesidir.

Kosova’ya üç sene önce gittiğimde Ferhat Derviş Bey bir yazısını bana vermişti. Bu yazısında şu bilgileri veriyordu:

“Altmışbeş senedir Kosova’da Türkçe eğitimi gözümüzü gibi koruyoruz. 1912 yılında kapanan okullar, okullarda susturulan Türkçe, 1951 yılında yine açıldı, yine Türkçe bu topraklarda eğitim dili oldu.

Bu süre içerisinde çok darbeler yedik ama ayaktayız.

Savaş sonrası Türkiye yanımıza geldi çok sevindik, artık yalnız ve bu topraklarda yetim değiliz, yanımızdaanaülke var dedik. Eğitimimiz, kültürümüz bu topraklarda çok yaşayacaktır dedik.

1992 yılında Türkiye Cumhuriyetinin çocuklarımıza açtığı Üniversite kapıları bizim gücümüze güç kattı.

Bugün ise bizim çocuklarımız için Türkiye’de okuma şartları değişiyor.

Kosova’da 12-13 yıl Türkçe eğitim alan bir öğrenci, YÖK kararı üzere diğer dillerde eğitim alan öğrencilerle aynı pakete alınmış ve Türkçe sınavına tabii tutulacakmış.

Ama Kosova’da (Cemaat’e ait) Yunus Emre Enstitüsü, ya da Yunus Emre Türk Kültür Merkezlerinde üç ay Türkçe kurs görenler bu sınava tabii tutulmuyorlar.”

(Halen devam eden) Bu uygulamanın manası “siz Kosova’da boş verin Türkçe okumayı. Biz varız, bizim kolejler var, başka dillerde de okusan Yunus Emre Enstitüsü’nün üç aylık kursu senin için yeterlidir.”

Kosova’daki Türkçe eğitimi yıkabilecek bu uygulamayı aşağıdaki cümlelerle eleştiren Ferhat Derviş’in tespitlerini son gelişmeler ışığında tekrar okuyunca sizinle paylaşmak istedim.

“Yunus Emre Merkezi’nin bu topraklarda kuruluş amacı nedir?

Bazı cemaatlerin görüşleri bildiğiniz gibi ABD çıkarlarıdır. Bunların arasında Türk, Arnavut, Sırp vb aynıdır. Yeter ki cemaat üyesi olsun.

Kosova’da Türkçe olunca, İslam da olacaktır.

Yabancılar ve Kosova’da faaliyet yapan 600 misyoner bunu iyi biliyor.

Türkçe eğitim biterse, Türkçe biter ve Türkler bitecektir. Türkler biterse, İslam da yok olur.

Balkanlara taşınan ve Türk toplumlarına zarar veren cemaatlerin önünde durmalıyız.

Türkiye’den gelen bir cemaat, 600 Hıristiyan misyonerinden bence daha tehlikeli olmaya başlıyor.”

Ferhat Derviş Bey’e iki gün önce bu konuyu sordum.

“Biz o zaman ‘Cemaat’ denilen örgüt hakkında uyarılarımızı yaparken bize ‘siz Türklük ve İslam düşmanısınız’ diye saldırdılar. Aynı şahıslar şimdi ‘FETÖ’nün ABD maşası hainler’ olduğunu anlatıyorlar. Bunların samimiyetine nasıl inanalım?” cevabını verdi.

16.08.2016

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.