Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

2Şub/160

“MEVZUATI UYGULAMAYIN” EMRİNE UYMAK SUÇTUR – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmez“MEVZUATI UYGULAMAYIN” EMRİNE UYMAK SUÇTUR – Av. Ruhittin SÖNMEZ

Devletimizi 14 senedir yöneten partinin adında “Adalet” var. Hatta bu partinin kökeni olan partilerin hedefi “adil düzen” idi.

Adaleti veya adil bir düzeni hedefleyen kişi veya partilerin “hukuk devleti” ve hatta “hukukun üstünlüğü” kavramlarını içselleştirmiş olması gerekirdi.

Oysa Adalet ve Kalkınma Partisi’nin fiili ve manevi lideri R. Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları ile bir kere daha açığa çıktı ki, bu ekip mevzuatı bir kenara koyarak iş yapmayı alışkanlık haline getirmiş.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda buluştuğu kaymakamlara talimat verdi: “Yeri geldiği zaman koyun mevzuatı bir tarafa, zihinsel inkılabınızı devreye sokun; ‘Ben bunu bu şekilde yaparım’ deyin ve yapın.”

Erdoğan kendisinin ve partisinin böyle başarılı olduğunu söyledi.

Önce “mevzuat yani Anayasa, kanunlar, tüzükler ve yönetmelikler ne derse desin, doğru bildiğinizi yapın” talimatını okuyunuz. Sonra da Anayasa’da belirtilen “kanunsuz emir” başlıklı 137. Maddeyi okuyunuz:

“Madde 137- Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.

Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.”

Eğer mevzuatta herhangi bir eksiklik, boşluk varsa, Cumhurbaşkanının görevi hükümeti ve Meclisi devreye sokup, bu aksaklıkların giderilmesini sağlamak olmalıdır.

Cumhurbaşkanının görevi, “Anayasa'nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmektir.” Bu dabütün organların mevzuata uymasıyla mümkün olur.

Kim talimat verirse versin hukuka aykırı işlemleri yapanlar sorumluluktan kurtulamayacaktır.

Hukuk devleti işlediğinde ve bu suçları işleyenler yargılandığında arkalarında kimsenin olmadığını göreceklerdir.

****************************************************

YARGI KARARLARINI UYGULAMAMAK DA SUÇTUR

Anayasanın 138 inci maddesinde, “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” denilmektedir.

Siyasi iktidar anayasanın bu emredici maddesini her vesileyle çiğnemekte.

İki örnek vereyim:

Milli Eğitim sistemimizde, 2014 yılında çıkarılan bir kanuna ve yönetmeliğe dayanarak, “okul müdürleri ve müdür yardımcıları” arasında siyasi bir KIYIM yapıldı.

Tam bir taraftarlıkla, iktidara yakın olmayan yöneticileri hukuka aykırı işlemlerle görevden aldılar.

Mağdur olan müdür ve müdür yardımcıları davalar açtılar. Yargılama sonucu, yapılan işlemler hukuka aykırı olduğu için İPTAL edildi.

Bu kararlara göre “idari davaya konu edilen idari işlemlerin (işlemin yapıldığı tarihten itibaren) ortadan kalkması, idari işlemlerin önceki hukuki duruma geri gelmesi” gerekirdi.

Yani görevden alınan müdür ve müdür yardımcıları görevlerine iade edilmeliydi.

Yetkili makamlar hala bu mahkeme kararlarını uygulamamakta direniyorlar.

***

İkinci örnek ise İzmit Yeni Cuma Camii olarak da bilinen Pertevpaşa Külliyesi önüne yapılan yaya köprüsü hakkında.

Bu köprü ayaklarındaki, fazladan yapılmış izlenimi veren, çelik yığını şapka ve eklentiler İzmit’teki tek Mimar Sinan eserinigölgelemekte.

Bu konuda açılan davada mahkeme en azından köprü ayağındaki çelik şapka ve eklentilerin yıkılmasına karar verdi. Bu karar 5 yıldır uygulanmıyor.

Bu konunun en önemli takipçilerinden Av. Fahri Örengül’ün verdiği bilgiye göre, “Belediye yasak savma kabilinden göstermelik yıkım ihaleleri yaparak ‘yıkacak firma bulamadık’ gerekçesiyle mahkeme kararlarını uygulamamaya devam ediyor. Kanuna ve adalete arkadan dolanıyor.

*****************************************************

ARINÇ’A GÖRE GAZETECİLER, GEZİ, FETÖ DAVALARI

Gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül hakkında iddianame yazılıp ağırlaştırılmış müebbet, artı müebbet, artı 42 yıl hapis istenen dava açıldı.

İddia edilen suç: “Casusluk ve silahlı Fethullahçı terör örgütüne  (FETÖ) üye olmaksızın bilerek, isteyerek yardım etmek!”

Gezi olayları sebebiyle de “hükümeti devirmeye teşebbüs, terör örgütü” gibi suçlamalarla müebbet hapis talebiyle davalar açılmıştı. Davalar beraatla sonuçlandı.

***

Şimdi Can Dündar’la Erdem Gül’e açılan dava ve FETÖ iddiasıyla açılan diğer davalar ile Gezi olayları sonrası açılan davalardakihukuk garabetine E. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bile isyan etti:

“Böyle bir suçtan dolayı ne tutuklanması, ne dava açılması, ne de mahkemenin bir ceza kararı vermesi mümkün değil.

Şimdi yargının en ağır yaralarından birisi, savcılara böyle çok iddialı davalar açtırmak. Yargının içine düştüğü acı bir durumdur, bundan yargının kurtulması gerekir.

Hukuk herkese lâzım.

Sadece Can Dündar ve Erdem Gül hakkında açılan davalar da değil, bugün “paralelle mücadele” kapsamında açılan o kadar davalar var ki üstüme cübbeyi yeniden geçirmeyi arzu ediyorum.

Yargının kendi içinde problemleri giderek arttı. Hâkim ve savcıların adalet ve vicdandan başka bir takım korkularla hareket etmesi, bugün en büyük sorun. Belli yerlerden talimatlar almaktan korkuyorlardedi.

Bülent Arınç’ın siyasi görüşlerine pek itibar etmem. Ama uzun yıllar avukatlık yapmış, tecrübeli bir hukukçu olan Arınç’ın yaptığı bu hukuki tespitlere katılıyorum.

***

Türkiye’de 2014 yılına kadar, soruşturma aşamasında da yargılama aşamasında da yargıya baskı yapmak suçtu.

İktidar, Ceza Kanunu’nun 277. maddesinde yapılan değişiklikle soruşturma aşamasında “yargı görevi yapanlara emir vermek veya baskı yapmak veya nüfuz icra etmeyi” suç olmaktan çıkardı!

Böylece C. Savcılarının yazdığı iddianameler için “siyasi baskı ve nüfuz kullanıldığına dair” kuşku duymamız için yasal bir gerekçemiz var.

“Yargı görevi yapanlara emir vermek veya baskı yapmak veya nüfuz icra etmeyi” suç olmaktan çıkaran bir kanun Meclis’ten nasıl ve neden çıkar? Anlamakta zorlanıyorum.

***

Arınç’ın, “trol” ve "troliçe" yakıştırması yaptığı hükümete yakın gazetelerdeki bazı yazarlar O’nun bu hukuki değerlendirmelerini dikkate almadılar. Hemen saldırıya geçtiler.

Bir kısmı “yapılan her şeyden sen de sorumlusun” tarzı “uyarıda” bulundu.

Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Abdurrahim Boynukalın, "menfaati bitince; sahibi olduğu bütün makamları borçlu olduğu yol arkadaşına sırtını dönen insanlardan” olmakla itham etti.

Troliçe” yakıştırmasından alınmış gözüken (âkil insanlardan) Hilal Kaplan daha da şiddetli tepki gösterdi: Twitter’de "Manisalı Lawrence'ın son çırpınışları ama faydasız; siyasî cenazeleri dikkate almıyoruz." mesajını paylaştı.

Görüldüğü gibi fanatik taraftarlık ve holiganlık revaçta.

Çünkü ilke sahibi olmak, meseleleri ilke bazında tartışmak bir seviye ister.

01.02.2016

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.