Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

19Oca/160

1128 AKADEMİSYENİN BİLDİRİSİ – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmez1128 AKADEMİSYENİN BİLDİRİSİ – Av. Ruhittin SÖNMEZ

· “1128 Akademisyenin” imzalayarak yayınladığı bildiri akademik nitelikte bir bildiri değil, siyasal bir eylemdir.

· Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve uluslararası camianın terör örgütü olarak vasıflandırdığı PKK’nın eylemleri hakkında, “Bildiri”de değil bir lanetleme veya kınama, bir sitem dahi yoktur.

· Bildiride çatışmaların sürdüğü bölgelerdeki halkımızın “özgürlük ve güvenlik” haklarını ihlal eden PKK terörü hakkında bir eleştiri dahi yapılmamıştır.

· “Devlet, bölge halklarına karşı uyguladığı katliam ve bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmeli…”, “Bu kasıtlı ve planlı kıyım…” “Ancak savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak…” “Hükümetin, Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritası oluşturmasını talep ediyoruz…”  gibi PKK terör örgütünün propagandası olan beyanlar tekrar edilmiştir.

Böyle bir bildiri yayımlanması vatan ve millet sevgisiyle bağdaşması mümkün olmadığı gibi, insani, ahlaki, vicdani olmayan bir eylemdir.

· Bu propagandaya alet olanlar hakkında hukuki sürecin işletilmesi normal bir devlet refleksidir. İdari soruşturma sürecini başlatan (başta Kocaeli Üniversitesi Rektörü Sadettin Hülagü olmak üzere) rektörler ile adli soruşturma başlatan savcılar görevlerinin gereğini yapmışlardır.

· Ancak hukuki sürecin Cumhurbaşkanının bildiriyi imzalayan “akademisyenleri” sert bir şekilde suçlayan ifadelerinden sonraya tesadüf etmesi, “siyasi iktidarın akademisyenlere baskısı” olarak lanse edilmesine ve uluslararası camiada Türkiye’nin aleyhine kullanılmasına yol açmaktadır.

***************************************************

AKADEMİSYENLERE YAPILAN ÇİFTE STANDART

Bir kısım “akademisyenin” olay çıkaran bildirisi yayımlandıktan sonra yandaş kalemlerden Nihal Bengisu Karaca Habertürk Gazetesinde ilginç bir değerlendirme yaptı.

“Hasan Cemal’in filan her gün yazdığı şeyleri, HDP’li pek çok vekilin her gün gevelediği cümleleri bir metinde toparlayıp, devleti Diyarbakır’da, Nusaybin’de, Silvan’da ‘kıyım’ yapmakla suçlamışlar” diye tanımladı. Ve arkasından meselenin yargıya intikalini ve gözaltıları doğru bulmadığını yazdı.

Gerekçesi de HDP’li vekillerin Meclis içinde ve dışında benzeri sözleri defalarca söylemesine ve hatta hendeklere destek verip, özyönetim taleplerine arka çıkmalarına, “dokunulmazlık zırhlarını PKK’nın eylem ve söylem geçişkenliği için kullanmalarına” rağmen onlara dokunulmaması…

Karaca bu uygulamayı “çifte standart” olarak değerlendiriyor.

Nihal Bengisu Karaca’nın eleştirisi, bildiride imzası olan “akademisyenlere” uygulanan hukuki işlemlerin HDP’li vekillere uygulanmaması değil. HDP’li vekillere uygulanmayan hukukun “akademisyenlere” uygulanıyor olması.

***************************************************

AKP’LİLER SÖYLEYİNCE SUÇ OLMAZ MI?

“Çifte standart” eleştirisinin bir başka şeklini muhalif düşüncede olanlar yapmakta.

“Çözüm Süreci” içinde ‘1128 akademisyene’ benzer şekilde terör örgütünü ve liderini öven, PKK’nın eylem ve söylemlerine” zemin hazırlayan AKP mensupları ve yakınlarına da uygulanmayışını çifte standart olarak görüyorlar.

Böyle düşünenler şu cümleleri ve söyleyenlerini hatırlatıyor:

“TC Devleti Kürtleri ezdi. PKK’lıların yerinde olsam, ben de dağa çıkardım.”(Bülent Arınç)

“Üzerinde silah olan bu PKK'lı teröristler karakolun önünden geçiyorlar onlara el sallıyorlardı, asker de onlara hiçbir şey yapmıyordu, durum biraz böyleydi. Ama bunun tek sebebi siyasi görüşmelerin sonuca ulaşması. Meğer onlar alay ediyorlarmış el sallarken.” (Bülent Arınç)

“Öcalan’ın mesajları bizim de düşüncemizdir. Katılıyoruz.” (Beşir Atalay)

“Öcalan’ın olayları okuma kabiliyeti var. Tecrübesine hayranım.” (Yalçın Akdoğan)

“Abdullah Öcalan Ortadoğu’da Türkiye’nin önünü açıyor.” (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başdanışmanı Yiğit Bulut)

“Öcalan gerçekten bir rehber ve karizmatik bir lider. Öcalan kendisine çok geniş bir prestij alanı yarattı.” (Başbakan A. Davutoğlu’nun Başdanışmanı Etyen Mahçupyan)

Gazetelerde ve sosyal medyada yer alan hatırlatma listelerinde, bunları ve benzeri cümleleri söyleyen çok sayıda AKP’li yetkili ve atadıkları kişiler var.

Oslo’da görüştüğü PKK baronlarına “Şehirlerimizi bomba ve silah deposu haline getirdiğinizi biliyoruz...” “Nasıl olsa orası özerk bölge olacak. Öğretmen tayini dâhil, eğitim hizmetleri belediyelere, valilere verilecek…” diyen MİT Müsteşarı Hakan Fidan var.

“Akil insanlar” var.

TV’lerde “PKK terör örgütü değildir, Kürtlerin özgürlük mücadelesinin örgütüdür” diyenler ve terör örgütü başına “bilge lider” diye güzellemeler yapan sözde “uzmanlar” var.

Bunları hergün TV’lerde konuşturanlar, gazetelerinde yazdıranlarvar.

Soru aynı. “Akademisyenlere uygulanan hukuki sürecin aynısı, neden benzeri sözlerin sahiplerine uygulanmadı?

***************************************************

ARINÇ MI HAKLI, TAYYİP ERDOĞAN MI?

“Çözüm sürecinde” Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın verdiği müjdeyi (!) hatırlayalım.

Ne demişti Bülent Arınç: “Sayın Öcalan demek, PKK'nın kendine ait bayrağını, Öcalan'ın posterini taşımak suç olmaktan çıktı! Hatta Türkiye’nin sistemi böyle olmalıdır, eyaletler, demokratik özerklik(talepleri) falan, bunların hiçbirisi artık suç değil. Geçmişte bu suçlamalarla cezaevinde yatanların hepsi çıktı. Bundan dolayı da artık dava açılmıyor.”

Gerçekten AKP 2013’de 4. Yargı Paketi ile “propaganda suçunu”değiştirmişti. “Propaganda suçunun” oluşabilmesi için, “cebir, şiddet veya tehdidin meşru gösterilmesi, övülmesi veya teşvik edilmesi” ölçütü getirilmişti.

Bu kanun halâ yürürlükte.

Bu kanun çıkmasaydı, “akademisyenlerin bildirisi” kesinlikle suç teşkil ediyordu.

Mevcut durumda, PKK ağzıyla yazılan ve yayınlanan, “akademisyenler bildirisinin” Türk Ceza Kanunu kapsamında suç teşkil edip etmediği tartışmalı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bildiri sonrası açıklaması şöyle: “Katliam yapanlarla beraber olanlar da aynı suçu işlemişlerdir. Anayasamız ve yasalara ters bu hareketleri sebebiyle, bütün yargı makamlarını, üniversitelerin senatolarını, dün göreve davet ettim.”

Cumhurbaşkanına göre, PKK terör örgütünü destekler tarzda, Türk Devletini suçlamak ihanettir, anayasa ve yasalarımıza göre suçtur.

Cumhurbaşkanı böyle söylediğine göre, muhakkak meseleyi hukuki açıdan incelettirmiştir.

Öyleyse, her kim ki bu tanıma uyuyorsa gereken ceza verilmeli.

Madem ki Anayasamıza göre, “Herkes kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”

Önceden “suç olmaktan çıktı” diyerek PKK’lıları ve yandaşlarını serbest bırakan ve terör örgütünü övenlere dava açtırmayanlar için de aynı şekilde gereği yapılmalıdır.

18.01.2016

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.