Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

10Kas/150

SİYASETTE BİR SİSTEM TARTIŞMASI – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmez avSİYASETTE BİR SİSTEM TARTIŞMASI – Av. Ruhittin SÖNMEZ

Seçim telaşıyla tartışamadığımız 5 temel siyasi meselemizi gündeme almanın belki de tam zamanıdır. Başkanlık tartışmasını kastetmiyorum. Daha temel konuları ele almaya çalışacağım. Bu 5 temel husus gelişmiş demokrasilerde çözülmüş, bizde ise gündeme bile getirilemeyen konulardır.

***

A- KAMU GÖREVİNDE ZAMAN SINIRI OLMALI

ABD’de bildiğiniz gibi en başarılı Başkan bile en fazla iki dönem yani 8 yıl görev yapabiliyor. Mesela son yüzyılın en başarılı Başkanı Bill Clinton idi. Döneminde Amerika Birleşik Devletleri hem ekonomik açıdan çok parlak bir dönem yaşamış ve hem de siyasi, askeri alanlarda da tartışmasız bir üstünlük sağlamıştı.

İki dönemlik görevi bittiğinde yaşı hayli gençti. Sağlığı mükemmel, tecrübesi de zirvedeydi. Ne O’nun ve ne de partisinden birilerinin aklına Anayasayı değiştirip, Clinton’un bir 3. Dönem daha Başkan olmasının yolunu açmak gelmedi.

Geçenlerde Başkan Barack Obama da aynı konuda bir konuşma yaptı. Bizim ve geri kalmış ülkeler için çok dersler çıkarılabilecek bir konuşma idi bu.

Obama şöyle konuştu: “Ben ikinci dönemimdeyim. ABD Başkanı olarak hizmet etmek olağanüstü bir ayrıcalık. İşimi çok seviyorum. Ama Anayasamıza göre Başkanlık için yeniden aday olamam.”

“Aslında kendimin iyi bir Başkan olduğumu düşünüyorum. Yeniden aday olsam kazanabilirim. Ama yapamam. Amerika’yı ileri götürmek için daha çok yapmak istediğim şeyler var. Ama kanun kanundur. Hiç kimse kanunun üstünde değildir. Başkan olsa bile.”

“İnsanlar neden daha fazla görevde kalmak isterler anlamıyorum. Bir lider, sadece görevde kalmak için oyun esnasında kuralları değiştirmek istediği zaman bu istikrarsızlık ve kavga gibi riskleri berberinde getirir. Ve bu genellikle çok tehlikeli bir yola doğru giden ilk adım olur.”

“Bazen liderlerin, ‘Ben bu milleti ayakta tutabilecek tek kişiyim’ dediklerini duyarsınız. Eğer bu doğruysa, o lider gerçekten kendi milletini inşa etmekte başarısız olmuş demektir.”

Buradan üç önemli ders çıkarabiliriz:

1- Kamu görevine seçilen kişiler için makul bir görev süresi belirlenmelidir. 30 yıl Belediye Başkanlığı, 10-20 yıl parti genel başkanlığı, 10-15 yıl bakanlık, 10-25 yıl federasyon başkanlığı gibi uygulamalar anayasa veya kanunlarla engellenmelidir.

2- Kurallar genel olmalı, şahıslara göre asla değiştirilmemelidir.

3- “Bu milleti / partiyi / teşkilatı vd ancak ben ayakta tutabilirim” diyenlere itibar edilmemelidir.

*****

B- BAŞARISIZ OLAN GİTMELİDİR

İngiltere’de Mayıs ayında seçim oldu. Yapılan genel seçimlerde sonuçların netleşmeye başlamasından birkaç saat sonra, üç parti lideri birden istifa etti.

“Ana muhalefetteki İşçi Partisi lideri Ed Miliband, Başbakan Yardımcısı ve Liberaller'in lideri Nick Clegg ve seçimde oy oranını dokuz puan artıran ancak kendisi seçilemeyen UKIP lideri Nigel Farage, bu görevlerini bıraktılar.

Başbakan David Cameron ise seçim öncesinde hayalini bile kurmadığı bir başarı elde etti ve parlamentoda çoğunluğa ulaştı.

Oysa seçim öncesi tüm kamuoyu yoklamaları bir tür koalisyon hükümetine işaret ediyor ve siyasi liderler hesaplarını buna göre yapıyordu.”

***

C- ADİL REKABET ŞARTLARI

Demokrasilerde çoğunluğun oyu ile karar verilir. “Çoğunluğun yanılmayacağı veya daha az yanılacağı” varsayımı bu anlayışın temelidir.

Bu anlayış ekonomideki arz ve talep dengesine benzer. Serbest piyasa ekonomisinde “kimin ne alacağını, neyin üretileceğini ve fiyatını devlet değil, arz ve talep belirler.”

Ancak her ne kadar serbest piyasa, devletin arz, talep veya fiyatlar üzerine herhangi bir müdahale yapmamasını gerektirse de, tüccarların birbirlerini zorlamamasını ya da aldatmamasını da, bir tüccarın serbest rekabeti engelleyecek tekeller oluşturmamasını da gerektirir. Bu yüzden tüm alım ve satımların gönüllü olarak yapılacağı şartların sağlanması halinde “serbest piyasa” şartlarının varlığı kabul edilebilir.

Siyasi partiler arası rekabet şartlarında adil bir ortam yaratılamadığı, tam bir haksız rekabet ortamının olduğu durumda, çoğunluğun serbest iradesiyle, aklı, vicdanı ve ferasetiyle oyunu verdiğini söylemek mümkün olamaz.

Son dönemlerde Adalet ve Kalkınma Partisi devletin imkânlarını fütursuzca kullandığı, devletten ihale alan işadamlarından kaynaklarla beslendiği, kendisine bağlı yandaş medya oluşturarak müthiş bir propaganda mekanizması oluşturduğu yetmezmiş gibisiyasi partilere verilen devlet yardımından yaralanma miktarıyla da yarışa rakiplerinden çok önce başlamaktadır. Çok adaletsiz bu yarışa ilaveten bir de yüksek seçim barajlarını ekleyiniz. Adil rekabet şartlarından bahsetmenin imkânsız olduğu bir kere daha anlaşılır.

***

D- SİYASETİN FİNANSMANI

AKP kurulduğu zaman bile büyük bir finans gücü ile başlamıştı. Oldukça büyük bir Genel Merkez binası ve teşkilat binalarının kiralanmasında bir sıkıntı yaşanmamıştı.

Buna karşılık mesela Büyük Birlik Partisi 22 yıllık bir parti olduğu halde devlet yardımı almaz. Kara para ile ve dış destek ile de işi olmaz. Tamamen üye ve taraftarlarının fedakârlıkları ile siyasi faaliyet yürütmeye çalışır.

Bizde siyaset çok pahalı bir iştir. Parti teşkilatlarının kira bedeli, olağan masraflar bile güçlü sermayeye dayanmadıkça altından kalkılamaz bir yüktür. Bir de buna bayrak, flama, araç, reklam vb giderleri eklediğinizde iktidar olma ihtimali zayıf hatta Meclis’te temsil edilmesi pek mümkün görülmeyen partilerin palazlanması söz konusu olamamaktadır.

Mademki siyasi partilerin finansmanı şeffaf değildir; iç / dış güçlü sermayeye veya kara paraya dayanmayan parti ayakta kalamaz, o halde iktidara gelenler kendisini iktidara getiren güçlerin dediklerini yapmaya mahkûm olur.

Siyasetin finansmanını şeffaf hale getirmeden demokrasiden ve adil seçimlerin varlığından bahsedemeyiz.

***

E- ÖNCELİKLE SİYASİ PARTİLER VE SEÇİM KANUNU DEĞİŞMELİ

Parti liderleri herkesi Anayasa değişikliği üzerine konsantre etmeye yönlendiriyorlar. Oysaki gerçek demokrasi için öncelikle siyasi partiler içinde demokrasiyi gerçekleştirmek gerekir.

Siyasi partilerde Genel Başkan il/ ilçe başkanlarını seçer, il/ilçe başkanları delegeleri, delegeler parti liderlerini seçer. Parti liderleri ayrıca milletvekili, belediye başkanları hatta belediye meclis üyelerini bile belirleyen kişidir. Böyle bir emme basma tulumba sistemiyle “seçilmiş krallar” parti içi diktatörlüklerini sürdürürler.

Bunun neticesinde seçilenler de lider ve yöneticiler karşısında özgür iradeye sahip olamamaktadır. Lider adayı olarak sivrilenler de lider tarafından tasfiye edilir.

“Partilerin iç işlerinde demokrasi ilkelerinin uygulanması” gerçekleştirilmeden ülkede demokrasinin gelişeceğini beklemek beyhudedir.

Buna rağmen hiç kimse mevcut antidemokratik sistemin değişmesi için bir çaba içine girmez. Sözüm ona “Demokratik bir Anayasa” yaparak meselelerin çözüleceği masalıyla kitleleri uyuturlar.

09.11.2015

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.