Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

9Nis/150

Türkiye, Abdülhamid döneminden çok geride – Samet ALTINTAŞ

vahdettin  Türkiye, Abdülhamid döneminden çok geride - Samet ALTINTAŞ 5 Nisan 2015, Pazar http://www.zaman.com.tr/pazar_turkiye-abdulhamid-doneminden-cok-geride_2287174.html

Prof. Dr. Vahdettin Engin, II. Abdülhamid dendiğinde akla gelen ilk isimlerden. Malum, Sultan’ın bugüne bakan birçok yönü var. Engin de diyor ki, “Abdülhamid Türkiye’si uluslararası arenada hatırı sayılır bir ülkeydi. Bugün Türkiye böyle değil, mukayese bile edilemez. Dünya lideri, 19. yüzyılda Abdülhamid, 20. yüzyılda Mustafa Kemal’dir. Bugün öyle biri yok.”

Prof. Dr. Vahdettin Engin, Türkiye’de II. Abdülhamid Han üzerine uzman sayılı tarihçilerden. Yeditepe Yayınevi’nden çıkan ‘Asayiş’ adlı çalışmasında, II. Abdülhamid’in iç güvenlik politikasını anlatıyor. Konunun günümüz Türkiye’sine bakan tarafları da var kuşkusuz. Başta hemen şu notu paylaşalım: Vahdettin Engin, bugün oluşturulmaya çalışılan Abdülhamid imajından rahatsız.

Vahdettin Engin’in tezi, Abdülhamid Han’ın, uçurumun kenarına gelmiş bir imparatorluğa hayatiyet kazandırdığı yönünde. “Çünkü” diyor, “Devraldığı ülke iflas etmişti. Osmanlı’yı dünya siyasetinde yeniden aktör haline getirdi. ‘Hasta adam’ ayağa kalktı. Ülkeyi dış borçtan kurtarmak için iktisadî anlamda yaptığı reformlar var. Alacaklılarla masaya oturup borçların yüzde 52’sini silmeye ikna etmek ciddi bir devlet operasyonudur. Duyun-u Umumiye kötü görünür ama diğer taraftan kaçınılmaz bir durum var; çünkü iflas etmişsin.

Bu arada Duyun-u Umumiye’ye devlet gelirlerinin hepsi değil, yüzde 25’i bırakılıyordu. Borç ödenmesi sonucunda büyük devletlerin Osmanlı’ya siyasî müdahalelerin önü kapanmış oldu.” Sultan’ın dış politikadaki ilginç bir de taktiği varmış. Buna göre, mesela İngiliz elçisinin talebi oluyor. Padişah, ‘Bakarız’ diyor; ama üç ay hiç bakmıyor. Bu oyalamalar arttıkça elçi bıkıyor. Zaten iş işten geçmiş oluyor. Engin, bunun Padişah’ın uyumaya terk etme taktiği olduğunu ifade ediyor: “Onun bu hamleleri Osmanlı’yı uluslararası arenada operasyon yapabilen bir ülkeye dönüştürdü.”

Sultan Hamid, Hegel okuyordu; çünkü…

Osmanlı subayının başarılı bir asker olduğunu anlatan Engin, her kurmayın Fransızca ve Arapça bildiğini belirtiyor. İlave olarak Almanca, İngilizce ve Farsça da öğreniyorlarmış. Detay bir bilgi de şu: Padişah, bu subaylara dinî eğitim de verdiriyormuş. Mesela bazı öğrenciler, dönemin etkisiyle materyalist eğilimde. Engin, II. Abdülhamid’in konuyla alâkalı yolunu şöyle tarif ediyor: “Materyalist talebelerin Hegel’den etkilendiklerini tespit ettiriyor. Onun eserlerini Türkçeye çevirtiyor ve Yıldız Sarayı’nda Hegel okumaya başlıyor ki ona göre strateji geliştirsin. Hegel, anlaşılması güç bir adamdır. Ama onu idrak edecek entelektüel müktesebatı var. Bu nesiller Cumhuriyet’e intikal etti. Ama büyük bir çoğunluğu da savaşlarda şehit düştü.”

İdam, Osmanlı’da teoride olmasına rağmen fiilen kalkmıştı

Vahdettin Engin, Padişah’ın sosyal devlet anlayışına sahip bir hükümdar olduğunu anlatıyor: “Dul kadınlara, iki çocuklu ailelere maaş bağlanıyordu. Bir gün kendisine imarethanelerde pişirilen çorbaların içindeki pirinç tanelerinin az olduğu bilgisi geliyor. Devlet başkanı gündelik hayatta çok yoğundur. Bir çorbanın pirinciyle uğraşmaması lazım. Ama bu durumdan rahatsızlık duyuyor ve Şehremaneti’ne ‘Fakir fukaraya doğru dürüst yemek verin. Ödenek yetmiyorsa Hazine-i Hassa’dan yardım edelim.’ diye emir veriyor. Öte yandan ülkede idam cezası var. Ama en muhalifleri bile sürgünle cezalandırıyor. Peki, iyi güzel de Zat-ı Şahane’nin hiç hatası yok muydu? “Vardı tabii.” diye konuşuyor Engin ve yanlışlarını sıralıyor: Birincisi kendi döneminden sonrasını hesaplamaması. İkincisi makul sınırları aşan vehme sahip olması.

İç Güvenlik Yasası, Abdülhamid dönemini aratıyor

Vahdettin Engin, bugün oluşturulmaya çalışılan Abdülhamid imajından rahatsız. İsim vermiyor ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etrafında Sultan Hamid benzeri hikâyeler örülmesinin tarihî bir geçmişi, karşılığı olmadığını söylüyor. Mesela diyor ki: “İç Güvenlik Yasası ile Abdülhamid’in uygulamaları arasında bir benzerlik yok. Padişah döneminde sıradan halk rahat bir hayat sürüyordu. Sultan’ın aldığı tedbirlerden toplumun her kesimi etkilenmiyordu. Bugünkü Türkiye, Sultan Hamid devrine göre oldukça sıradan bir ülke.” Vahdettin Engin iki dönemi şöyle karşılaştırıyor:

“Abdülhamid’in başkanlık sistemi ile günümüzdeki tartışmaların alâkası yok. Abdülhamid Türkiye’si uluslararası arenada hatırı sayılı, bir ülkeydi. Bugün Türkiye böyle değil, mukayese bile edilemez. Dünya lideri, 19. yüzyılda Abdülhamid, 20. yüzyılda Mustafa Kemal’dir. Bugün öyle biri yok. Başta Suriye olmak üzere dış politikada yapılan hataları görüyoruz. II. Abdülhamid bunların hiçbirini yapmazdı.”

“Türkiye, Abdülhamid döneminden çok geride. Sultan’ın en önemli başarısı istihbaratıdır. Mesela büyükelçiler, Rus Sefarethanesi’nde toplanıyorlar. Birtakım mevzuları tartışıyorlar. Türkiye’yi ilgilendiren kararlar alıyorlar. O toplantının tutanakları ertesi gün Abdülhamid’in önünde. Bu, müthiş bir şey. Hariciye Nazırı Tevfik Paşa’yı çağırıyor ve diyor ki; ‘Bunlar konuşuldu ona göre politikanı belirle’. Bir devlet bunu yapabiliyorsa başarılıdır. Günümüz şartlarında biz başka ülkeleri dinleyebiliyorsak o zaman büyük devletiz ve Abdülhamid Türkiye’si var diyebiliriz. Şu anda öyle bir Türkiye yok.”

“Abdülhamid, ‘Türkiye’yi Türkler idare eder’ diyor. Bu, ‘Türkiye Türklerindir’ demek değil. Diğer unsurlar dışlanmıyor, yok sayılmıyor. Mesela Bağdat’taki Alevi dergâhlarına devlet desteği var. Kucaklayıcı bir politikanın göstergesidir. Abdülhamid devrinde Türkiye daha müşkül durumdaydı. Çünkü büyük devletlerle fiilî mücadele halindeydi.”

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.