Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

31Ağu/110

İKİ DOSTUN ERKEN VE ACI KAYBI / İ smet SEVİNÇ

src="http://cagdaskocaeli.com.tr/images/stories/HABER/2011/YAZARLAR/ismetsevinc.gif" align=left>

Sevgili dostlar, sevgili okurlar  bugün bayram. Bizim yazı günü de bu defa bayram gününe denk gelince aldı mı bizi bir düşünce… Ne yazacağız! Çünkü adettendir, bayramlarda genellikle ciddi ve üzücü konular yerine daha hafifinden, eğlendirici, neşelendirici yazılar yazılır.  Gerçi böyle bir kural, böyle bir kanun yok ama yine de  adet olmuş işte…

Buradaki mantık; hiç olmazsa toplumsal  barış ve dayanışma günleri olan bayramlarda insanlar, üzücü ve ciddi konulardan  bir kaç günlüğüne de olsa kurtulup ağız tadı ile gülsünler, eğlensinler ve çoluk çocuğu ile  dostları ve  akrabaları ile birlikte güzel günler geçirsinler.
Bu düşünce bana hiçbir zaman gerçekçi gelmedi ve mümkün olduğu kadar bu adete de pek  uymamaya, katılmamaya çalışıyorum. Çünkü bu, mevcut sorunları birazcık da olsa ertelemeğe, pislikleri halının altına süpürmeğe benziyor. Halıyı kaldırınca gerçekle yüz yüze kalıyorsunuz ve o zaman yıkılıyorsunuz.

Doktorların rahmetli anama “ dertleri içine atma teyze, gez dolaş, çocuklarına git, kafanı boşalt” sözlerine karşılık  rahmetli anacığımın “ AH OĞLUM KOLAY MI, BAK DERT İÇİNE GİRMESİN, NEREYE GİTSEN SENİNLE GELİYOR” sözleri aklıma geliyor ve belki de genetik olarak nereye gitsek dertler de bizimle geliyor. Tabii ki ülkenin sorunlarına karşı ilgili ve duyarlıysan…
Sözde tatildeydik, ben tatilde çoğu insan  gibi bütün gün güneşin altında kurbağa gibi yatıp etrafa boş boş bakınmayı hiç sevmiyorum. Tam tersine, normal zamanlarda okuyamadığım kitapları özellikle tatillere ayırıyorum. Çünkü Bodrum AVTA’daki ( Avukatlar Tatil Köyü)  kendi devre mülkümün bitişiğinde bulunan  genellikle yabancıların kaldığı 5 yıldızlı otel müşterilerinin hemen hemen hepsi ellerinde kitaplar, kafalarını kaldırmadan, çevreleriyle hiç ilgilenmeden mutlaka okuyorlar. Yıllardır da durum hep aynı. Oralarda 7 sinden 70 ine kadar, hatta 80’likler bile okurken ne yazık ki, bizimkilerin ağırlıkta olduğu   yerlerde insanlar, boş boş bakınmanın yanında  ya çevreyi rahatsız edici davranışlar, eşek şakaları, bağırmalar, anırmalar, yüksek sesle konuşmalar gibi kimseyi  düşünmeden davranmayı tatil sanıyorlar. Yani hemen yanı başlarındaki insanlara bakıp onlardan  ders almayı akıllarına getiremiyorlar ya da tatil anlayışları böyle.,.

İşte bu düşüncelerle, tatile gitmeden önce başlayıp ta bir türlü bitiremediğim Rojin Canan Akın ve Funda Danışman’ın Güneydoğlu çocuklarla 90’lı yıllarda yaptıkları röportajlardan  oluşan “ BİLDİĞİN  GİBİ DEĞİL”_Bu kitabı okumadan güneydoğuda yaşananları anlamak bize göre de pek mümkün değil. METRİS YAYINLARI- adlı kitabını ve daha birkaç bilimsel kitabı yanımıza almıştık.     Ama inanın bu defa da GAZETELERİ okumaktan kitaplara pek fırsat bulamadık.
Sanki bütün olumsuzluklar bizim tatile gitmemizi bekliyormuş. Bir taraftan peş peşe gelen ŞEHİT CENAZELERİ, diğer taraftan ülkenin tek muhalif sesi sayılabilecek AYDINLIK gazetesi ve ULUSAL KANAL’ a    yapılan baskınlar ve İŞÇİ PARTİLİLERİN tutuklanmaları, Genel Kurmay Eski başkanlarından  IŞIK KOŞANER’e ait olduğu iddia edilen ve gizlice çekildiği  belirtilen konuşmaların internet sitelerine ve medyaya düşmesi, DENİZ FENERİ DAVASINA BAKAN VE ÇOK ÖNEMLİ BULGULARA ERİŞMEK ÜZERE OLDUKLARI AÇIKLANAN ÜÇ SAVCININ DA BİRDEN GÖREVLERİNDEN ALINMALARI, ERGENEKON DAVALARINDAKİ GELİŞMELER, dış dünyada ise LİBYA VE SURİYE’de yaşanan olaylar varken, ülkesinin sorunlarına duyarlı bir vatandaş olarak bunları nasıl görmezden gelir de kafanızı boşalta bilirsiniz ?

Anam belki kişisel ve ailevi sorunlarıyla boğuşmaktan kafasını boşaltamıyordu. Bizim ise ülke sorunlarından kafamız boşalmıyor. Bu gayet doğal değil mi? Çünkü ne demişler: “ Ben anamdan ve babamdan ileri ama doğacak çocuğumdan geri olmak zorundayım.”
İşte bunları düşünerek bu bayramda gelenekleri bozup ciddi konuları gündeme getirip, insanların bayram ziyaretlerinde boş boş konuşup “geyik muhabbeti”  yerine ülke sorunlarını konuşmağa yöneltmek düşüncesiyle dönüş yoluna çıktık ve tam 12 saat boyunca kafamızda hep bu konular varken kürkçü dükkanına döndük. Dönünce bir de görelim. İki eski dostumuzu peş peşe kaybetmişiz.  Eski SSK hastanesi başhekimlerinden Dr. Şefik POSTALCIOĞLU ve Şair, yazar. ressam, heykeltıraş Mahir İrfan BENLİ bu bayram öncesi peş peşe aramızdan ayrılmışlar.

Bu iki değerli ve kendi alanlarında çok başarılı  insanı 30 yıldan fazla tanırım. Aralarındaki ortak özellik, ikisinin de insan oluşları ve benim de dostlarım olmalarıdır. İkisinin de alanları farklıydı. Ama her ikisi de  her şeyden önce adam gibi adam, gerçek birer insan ve dost canlısı oluşlarıydı.

Şefik hocayı, SSK hastanesinde başhekim muavini olduğu yıllarda bir doktor arkadaşımın sayesinde tanımıştım. Sonraki yıllarda KOCAELİ (Kırmızı) gazetesinde uzun yıllar birlikte yazı yazdık. Bir araya geldiğimiz zamanlarda onun güler yüzlü ve insanın içini ısıtan davranışlarını ve benim de çok sevdiğim “ Türk sanat müziği “ konserlerini ve bu müziğe olan tutkusunu, unutmak mümkün mü?

Hekimliğinin yanında, önce insan olduğunu hiç unutmayan ve herkese yardımcı olmağa çalışan bu güzel insanın zamansız kaybına , çok erken denecek bir yaşta aramızdan ayrılmasına gerçekten çok üzüldüm. Kendisine Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve dostlarına başsağlığı diliyorum. Nur içinde yatsın…

Mahir İRFAN BENLİ ise daha da gençti. Henüz 48 yaşındaydı. Bir süredir geçirdiği  beyin ameliyatı nedeniyle tekerlikli sandalyede yaşamak zorunda kalmıştı. Ama buna rağmen o ÜRETMEKTEN ASLA GERİ KALMIYORDU Hatta 4.5. katlardaki binalara o haliyle gidip konuşmalar yapıyor, konferanslar veriyor, seminerlere , panellere katılıyordu.

İRFAN, 10 parmağında 10 marifet olan ender bir insandı. Şairdi, yazardı,ressamdı, heykeltıraştı, tiyatrocuydu yani kısacası tam söylendiği gibi dört dörtlük bir sanatçıydı,  Özel ve genel yaşamında çok sıkıntılar çekti ama bir gün olsun başını eğmedi.Kimseye yaltaklık, yalakalık yapmadı. Hep başı dimdik dolaştı ve muhalif, Devrimci duruşunu hiç bozmadı. Bazıları gibi en küçük bir sıkıntısında hemen güçlülere ve iktidarlara  yaslanmayı aklına  bile  getirmedi. Yani tam bir  DEVRİMCİ gibi yaşadı ve öyle de öldü. En son tekerlekli sandalyesinde HALKEVLERİNDEKİ bir toplantıda gördüğümde beraber oturduk. “ Abi DEĞİRMENDERE’ye mutlaka bekliyorum. Kalacak yerim de var. Sabaha kadar konuşuruz, bende de kalırsın “ demişti. Ona söz verdiğim halde bir türlü fırsat bulup gidemedim. İşte buna çok üzülüyorum.
Sevgili  kızı EZGİ’ye, anacığına ve tüm dostlarına başsağlığı diliyorum. Hepimizin başı sağolsun. Rahat uyu sevgili İRFAN, sen yapabileceğini fazlasıyla yaptın.

Gene klasik bir bayram yazısı olmadı biliyorum ama, ne yapalım huyumuz böyle.

Hele hele bu bayram üstü iki yakın dostu ve sevgi dolu iki insanı kaybedince nasıl neşeli, eğlenceli yazı yazılabilir ki…

Yine de herkesin  bayramını kutlar, daha mutlu ve daha güzel bayramlar dilerim.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.