Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

6May/140

BİR İLKOKUL ÖĞRENCİSİNİN GÖZÜYLE 1952-1953’te KANDIRA AYDINLIK MAHALLESİ ve TANIDIKLARIM –2 – Prof. Dr. Atilla ÇETİN –Tarihçi/Arşivci

atilla çetin profBİR İLKOKUL ÖĞRENCİSİNİN GÖZÜYLE 1952-1953’te KANDIRA AYDINLIK MAHALLESİ ve TANIDIKLARIM –2 - Prof. Dr. Atilla ÇETİN –Tarihçi/Arşivci

Annemin Aydınlık mahallesinde evinin yerinde şimdi Bağırganlıların yaptığı üç katlı, altı daireli bir apartman var. Evin arkasında ağaçları olan birde bahçe vardı. Bahçenin sonu terzi Mahmure ablanın evine kadar gidiyordu. Dut, ceviz, vb. ağaçları vardı. Bahçe şimdi evler arasında kalmış çocukluğumun geçtiği o ev ve bahçe şimdi yad ellerde. Üzülür müsün, sevinir misin? Bilmem. Sünnetim de o evde olmuştu. Galiba 1953’te.

Birçok anılarım var. Bu evi iyi hatırlayanlardan birisi Eczacı dostumuz İsmail Genç Bey’dir. Saya dikmesi (saya; Ayakkabının yumuşak olan üst bölümü.) için dedeme eve, deri getirirmiş çocukken, evi, zilini, büyük kapıyı ve dedem Şaban Efendiyi iyi tanıyor. Bana birkaç kez bildiklerini, gördüklerini anlattı. Kulakları çınlasın.

Bağırganlılı marketçi dostum (Burak Market) İbrahim Yılmaz şimdiki apartmandan bir daireye rica etti. Gittim ve gezdim. Çocukluk anılarımı az da olsa tazeledim. Yeni mekanda hayatta bence en güzel şeylerden biri, atalarının evine, yurdunu, toprağını korumak, anılarını yaşatmaktır.

Mahalle komşularımızdan hatırladıklarım şunlardır;

Evimizin karşısında biraz yol üzerinde bize ait bir eski dut ağacı vardı. Tam karşımızda birkaç katlı büyük bir ev vardı. Kiracılar ve sahipleri otururdu. Aşçı Kemal amca eşi şişman Saadet teyze ve üç çocukları; büyük kızı Muazzez (Tek bıyık Faik amcanın oğlu Mustafa ile evliydi). Oğlu Tevfik Ağabey ve küçük kızı Hatice. Hatice ilkokula giderdi. Benden küçük sınıftaydı, güzel kızdı. Hatırnazdı. Biz Kandıra’ya arada gittiğimizde görünce hatırımı sorardı. Bulgaristan muhaciri imişler. Aynı evde bir yedek subay otururdu. Adam sallabaşdı. Kafasını sağa sola aralıklarla sallardı. Bir hastalık, güzel bir eşi vardı. Halide teyzenin galiba ağabeysi Turgut ağabey otururdu. Evin güzel balkonları vardı. Giriş katında kunduracı Mustafa amca, eşi sıçan Fikriye ve tek oğlu Kenan otururlardı. Fikriye teyzenin tavukları vardı. Mavi gözlü güzel bir de kedisi mevcuttu. Caminin önünde çiçekleri vb. tek oğlu Kenan’ına çok düşkündü. Mustafa amca ben sünnet olurken kirvem olmuştu.

Evimizin sol tarafında domuzcular denen aileler otururdu. Abdullah Öner ve sonra oğlu kuyumculuk yapan Çetin Öner. Tam karşımızda biraz aşağıda bizim aşağı bahçemizin üstünde iki katlı, bahçeli müstakil evde kireççi Ali, eşi Rahmiye ve iki küçük çocuğu yaşarlardı. İşbilir, işinin iyi olduğu söylenirdi. Kireççi Ali’nin.

Onun yukarısındaki geniş bahçeli evde iki kardeş ve ailesi yaşarlardı. Galiba Başkatip Eşref (lakabı kel), eşi Belgüzar teyze ve iki kızları; Yurdanur, Yıldız. Eşref ağabeyin kardeşi Belediye zabıtası Mehmet Çetin, kızı Ayla oğlu Aykut ( koca kafa) . Mehmet amca çarşıyı, pazarı teftiş ederken, esnaf ve köylüler çok korkarlardı. Nam salmıştı. Eşref amcayı içkili eve dönerken de görürdük. Evimizin sokağına girerken sağda iki katlı bir evde Azime teyze ve ailesi yaşardı. Oğlu Muhammet arkadaşımdı. Küçük kardeşi şimdiki “Dünya Güzeli İbrahim” ağabeysiydi. Geçende dünya güzelinin kızı Pınar ile beni Kaynarcalı Enver Özoğlu tanıştırdı. Musiki ile de ülfeti varmış. Babaannesi Azime teyzeyi iyi tanıdığımı duyunca çok sevindi, mutlu oldu.

Sokağımızın solunda bize bitişik İsmail Ağanın ve eşi Emine teyzenin evi vardı. Azime teyzenin evinin tam karşısında. Üç çocukları vardı. Bir oğlu Arifiye Köy öğretmen okuluna gitmiş, galiba erken ölmüş. Bir oğlu emekliyken İzmit Pazar pazarında sebze satıyordu. Emine teyze benim de Kandıra’ya her gelişimde hatırımı sorardı. Yıllar sonra evlerini yenilemişler. Tam köşede ev, Emine teyzeyi bir bayram günü ziyaret etmiştim. Eskileri andık, memnun kaldı. Onların evinin yanında, cadde üzerinde kardeşi İbrahim ağanın evinde yaşardı. Eşi Fahriye abla çok çalışkan bir insandı. Harman zamanı onların harmanına gider, düvene binmekten pek zevk alırdık. Fahriye ablayı da ziyaret etmiştim. Mutlu olmuştu. Annem gibi, “Sıla – yı Rahim” (akrabayı, eşi, dostu, tanıdığı aramak, hatırını sormak, ziyaret etmek) büyük önem veririm. Onların akrabası Hüsniye teyze ve kızı Adalet abla vardı. İzmit’te yıllar sonra gördüm.

Ailemin iyi konuştuğu dostlarından bir aile, Başkatip Enver Ertürk ve ailesiydi, fertleriydi. Evin anneannesi Kıtık Havva ve bahçedeki fırınları ile hep onu çalışırken görürdüm. Mualla abla, Macit ağabey ve en küçük oğlu ile üç çocukları vardı. Macit ağabey ben küçükken beni berbere götürürdü. Mualla ablanın ilginç evlenme öyküsünü İzmit’te uzun yıllar mahalle muhtarlığı yapan, Veli ağabey bana anlatmıştı. Mualla abla İzmit’in meşhur fotoğrafçısı Fahri Seyrek’te güzel bir portre fotoğrafı çekilmiş. Bir büyük nüshasını da Fahri Seyrek vitrinine koymuş. Veli ağabey fotoğrafı görüp hayran kalmış “ ben bu kızı alacağım” demiş, araştırmış, nasip olmuş, Mualla abla ile evlenmiş. Kısmet ve nasip. Veli ağabey Serbest Muhasebeci idi. Mualla abla annemi ve teyzemi de iyi bilirdi. Çok samimi idiler. Ruhu şad olsun.

Mahallemizde bir diğer ünlü Laz Mithat’tı. Kendine has kişiliği vardı. Kızı Fikriye teyze annemi severdi. İstanbul’da görüşürlerdi. Mithat amcanın mahkemeye şahit olarak fazlaca gidişi vardı. Hakim sonunda “artık her davada sen şahit olarak gelme” demiş. Oğlu Fikri ağabeydi.

Mithat amcanın bana anlattığı ilgi çekici bir olay şudur;

Annemin dedesi Mirasyedi Nazmi Bey ailenin mirasını tek evlat olarak 15 yılda yemiş, bitirmiş. Kandıra’ya bir oyun kumpanyası gelmiş. Nazmi Bey cebini altın doldurarak gitmiş. Sahnedeki oyuncu kadınlara altınları atmış. Kadın oyuncular oyunu bırakıp bu mirasyedi hovardanın altınlarını toplama telaşına düşmüşler. O arada bir altın yere düşmüş. Nazmi bey farketmemiş. Mithat amca çaktırmadan o altını alıvermiş. Bana naklettiği böyleydi.

Yine unutmadığım yaşlı bir teyze Adalı Fatma idi. Bastonu ile gezer, akıllı, doğru sözler söyleyen bir muhterem insandı. Bana bir gün, annemin evini kast ederek “bu evi nazar, kem göz yedi evladım” demişti. Eskiden yiyecekler deve kervanları ile gelirmiş. Un, şeker, erzak, tahıl gibi gıda maddeleri böylece getirilirmiş. Emin ağanın evinin önüne deve kervanı gelince komşular “yine develer çöktü” diye haset ederlermiş. Rahmetli Adalı Fatma Teyze bana bunu böylece anlatmıştı pek güzel. Allah evimizi kem gözlerden, kem dillerden daima korusun, Amin.

Tekke meydanında annemin ahbabı Rabiye Öymen teyze idi. Başlangıçta yaşı dolayısıyla annemin abla derken sonra adlarıyla hitap ederlerdi. Rabiye teyze gümrük muhafaza memuru çok olgun, çok kibar Süleyman bey ile evliydi. Bizden büyük iki evlatları vardı. Teoman Ağabey ve Canan Abla. Teoman Ağabeye kız aradığını anımsarım. Sonra bir subayın kızını bulmuşlar. Benim oğlum 32 yaşında evlendi derdi Rabia teyze ve ablası Hamiyet teyze. Tekke meydanına nazır iki katlı evde alt üst otururlardı. Sünnetimde en çok parayı bana Rabia Teyzenin eşi Süleyman Amca vermiştir. O gece evimizin geniş salonunda Rabia Teyzenin girişimi ile güzel bir musiki gecesi düzenlemişlerdi. Çok hoş şarkılar, türküler söylendi. Hele bir ayağı sakat bir hanım bülbül gibi şakıdı. Gönüllerimiz mest oldu. Bütün mahalle komşuları gelmişlerdi. İkramlar yapıldı. Hiç unutmam o geceyi.

Rabia Teyzenin ablası Hamiyet Teyze çok akıllı, tedbire ince bir insandı. Bana zihnimin açılması, iyi okumam için bir dua öğretmişti. Üç çocuğu vardı. sağlık memuru Tuğrul Ağabey, askeri okuldan ayrılmış bir oğlu Uğur ve tek kızı Gül. Hamiyet Teyzenin eşi Sucukçu Esat Amca idi. Gül, ince, zayıf, boylu, narin bir kızdı. Sonra bir subay ile evlenmiş. Bir yoğurt festivalinde Kandıra’da yıllar sonra kendisini gördüm. Jüri üyesi idi. Şapkası, giyimi, tavrı ile pek moderndi. Subay eşi şehit olmuştu.

Rabia ve Hamiyet teyzeler Seyrek’ten imişler. Kafkasya’dan göç etmiş, çerkes olduklarını duymuştum. Ataları Osman Bey zengin bir zatmış. Annenin anneannesi Müveddet Hanım İzmit’ten Kandıra’ya gelin geldiğinde Osman Bey ve ailesi ileri gelen insanlarmış kasabada.

Rabia ve Hamiyet teyzenin bir kardeşleri de Kaniye teyze idi. Genç, şen, şakrak, neşeli bir insandı. Evi onlara yakındı. Eşi Belediyede kalfa imiş. Galiba üç kızı vardı.

Terzi Şükran teyzemin iyi müşterilerinden birisi, şimdiki postahanenin yerinde bahçeli güzel eve sahip, otel ve kahve işleten İhsan Efendi’nin ikinci eşi, güzel giyime düşkün şişman Sabahat teyzeydi. Tayyar, Bülent, Yümel…(14) adlı üç çocuğu vardı. Yümel abla bir subay ile evlenmiş. Eşi tümgeneral olmuş. Bülent Ağabey Bursalı bir muhacir kızıyla Bursa’dan evlenmişti (1959) Bursaya gittiğimiz yıldı. (İhsan Efendinin ilk eşi Saime Hanım imiş. Çocukları; Nebil, Azime imiş).

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.