Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

31May/120

Kadın Cinayetlerin Panaromik Anatomisi – Dr. Hasan Yağar (E) 1. Sınıf Emniyet Müdürü

Dr. Hasan Yağar (E) 1. Sınıf Emniyet Müdürü

Kadın Cinayetlerin Panaromik Anatomisi

Koyduğumuz başlık, meseleye genel bir görüntüyle bakmayı ön görmektedir. Tabiidir ki bu bakış açısı, meselenin fevkalade karmaşık olmasının kaçınılamaz bir gereğidir. Demek oluyor ki bu konunun psikiyatrik, psikolojik ve çok derin boyutları bulunan sosyolojik yanları vardır. Bu duruma göre, sözü edilen saha ilgililerinin bu sarmalı kendi uzmanlık alanları içerisinde mutlaka irdelemeleri ve kamuoyunun dikkatine sunulacak biçimde ve dahi her kesin ders çıkarabilecek bir boyuta getirilmesinin bir milli problem olduğu varsayılmalıdır. Kanımca buna ciddi ihtiyaç bulunmaktadır.

Konuyla ilgili bürokratların belki değil mutlaka meseleyi bu alan uzmanlarına incelettikleri ve buna göre tavır koydukları göz ardı edilemeyecek bir gerçek olsa gerek. Ancak, meselenin söz konusu alan ilgililerinin sadece bir veya bir kaçının görüşü ve kanaatiyle halledilebilir olduğuna inanmak oldukça zor görünmektedir. Meselenin, alan ilgililerinin birçoğunun ve hatta her birinin söz konusu edilen tarzdaki kanaat ve görüşlerine muhtaç olduğu düşüncesini taşımak, abesle iştigal olmasa gerek. Demekliğimiz şu ki, bu alanda bilgi ve deneyimi olan her bir araştırmacı ve akademisyenin, bilimsel alanda elini taşın altına sokması ciddi manada gereklidir. Zira konunun sadece polisiye ve adliye tedbirleriyle ciddi manada çözülebilirliği maalesef muhal gözükmektedir.

Konu, oldukça komprime bir kavram olarak her bir platformda gündeme getirilen EĞİTİME muhtaç gözükmektedir. Problemi, sadece erkeklerin elezerliğine bağlamak-bazı çekince ve kanaatlerim saklı olmak kaydıyla- ciddi manada yanlıştır.

Konunun, milli gelenek ve göreneklerimiz ve hatta toplumsal mistik, yani dinî anlayışımızla alakalı olduğunu inkâr etmek veya görmezlikten gelmek asla mümkün değildir. Çünkü töre cinayetleri de dâhil olmak üzere bu cinayetlerin hemen hepsi, sosyal hayatın fevkalade karmaşık ve kültürel seviye itibariyle her bir vatandaşımızın tereddütsüzce kabullenmesi mümkün olmayan MEGA KENTLERDE cereyan etmektedir. Zira mevcut hayat anlayışına ayak uyduramayacak eğitim ve kültürel seviyede olan insanlarımız, bazı zorunluluklar sebebiyle; bu hayatın tüm hızıyla ve baş döndürücü biçimde cereyan eden şeklinin içine ister istemez düşüvermektedirler. Durum bu olunca da, bu insanlarımız maruz bulundukları fakru zaruretin etkisiyle kopup geldiği ANADOLUSUNDA hiçbir zaman kabullenemeyeceği bazı ortamlara yine bu fakru zaruretin etkisiyle sürüklenebilmektedir. İşte bu sürükleniş, daha önceki mutlu hayatın aktörlerini, şirazesi kopmuş formalar misali darmadağın hale getirebilmektedir.

Dikkat edilirse, yürekleri yakan bu olaylar; güzelim Anadolu’nun ücralarındaki köy veya mezralarda değil; büyük kentlerde vuku bulmaktadır. Bu, asla tesadüf kabul edilemez ve günahı sadece erkek aktöre yüklenemez bir realitedir. Otuz küsur yıllık polislik hayatımda polise intikal eden ceraimlerin hiç birisinde olayın tek taraflı olduğunu pek görmedim.

Sebep ne olursa olsun insan kaynaklı olan bu hareketlerin mutlak surette haklılık derecesi farklı olan en az iki aktörünün olduğuna tanık olunmuştur. Bu gün de tanık olunduğu kanaatini taşımaktayım. Bu beyandan, kadınlarımızı müsebbip göstermekliğimize hükmedilmemelidir. Tabi ki kadınımız, muhatabı olan erkek karşısında fizikî gücü sebebiyle ciddi manada mağdur ve maruz durumdadır. Ama dili ve hareketleri bakımından aynını söylemek maalesef mümkün değildir. Tabii olarak erkeklerimizin de cinayet derecesindeki bir eylemi durup dururken işlemesini söylemek de mümkün değildir.

Hukuki anlamda söylenecek olursa, kanaatimce dil ve hareketlerle sebep mahiyetinde gündeme getirilen bir olgunun; “ağır tahrik” derecesinde ve kabul edilemez mahiyette kişiyi, geleceğini murdar eder anlamda öldürme eylemine sürüklediği söz konusu olsa gerek. Bunun da, başta kadınımız olmak üzere, insanımızın hayata hazırlanması anlamında eğitilmemiş olması sebebiyle ortaya çıkan bir sonuç olduğunu düşünüyoruz. Kısacası, adaptasyon imkân ve fırsatı tanımayan hızlı kentleşme; ne yazık ki, kültürel anlamda kendisine oldukça yabancı olan insanımızın bu tür olaylara kurban gitmesine ortam hazırlamıştır. Görünen o ki; bu durum, gelecek için de aynı manzarayı andırmaktadır.

Konumuzu bir örnekle desteklemek istiyorum: Mesela, modasına ve toplumumuzun büyük bir ekseriyetle alışık ve tanışık olmadığı yaşam tarzına büyük bir iştiyakla yaklaştığımız Batı toplumunda birileri:“-Hans eşiniz ne kadar güzel! Onu öpebilir miyim?” dediği zaman, Hans eşini öptürdüğü gibi o zata bir de ikramda bulunabilmektedir. Ama aynı şeyi toplumumuzun her bir ferdi için geçerli saymak asla mümkün değildir. Bu örnek orijinli olarak bire bir böyle olmamakla birlikte büyük kentlerimizdeki, milli gelenek ve göreneklerimize, örf ve adetlerimize, dinî ve ahlakî kabullerimize pek uymayan hal ve hareketlerin varlığı; bu kentlerimize yeni intisap eden bu insanlarımızı –tabir yerinde ise-adeta abandone etmektedir.

Dikkat edilecek olursa gündemi oluşturan aktörlerin niteliği buna delalet etmektedir. İşte bu kabullenemeyiş, her hal ve şartta bazı tahammülsüzlükler yaratmaktadır. Bu da o kişiyi maalesef dört duvar arkasına itmektedir. Hatta hatırlanacağı üzere, bu kişiler boşandığı kadını dahi, muhtemelen yadırgadığı bazı tutum ve davranışlar nedeniyle sırf çocuklarının annesi olduğu için ve kabullenemediği söz konusu olgulardan ötürü katledebilmektedir. Bu ve emsal olayları, sıradan bir vukuat kabul ederek bu işi“vakıayı âdiyeden” saymak asla mümkün değildir.

İşin aslı esası, yukarıda izaha çalışılan sebep-sonuç ilişkilerine maruzdur. Bu sebeple, kısmen yerindeliği isabetli olan erkek eşi evden ve eşten uzak tutmak, meselenin isabetli ve rasyonel yegâne çözümü olmadığını düşünüyoruz. Keza yukarıda değinildiği üzere her bir olayın bir tek müsebbibi asla yoktur. Mutlak surette artısı ve eksiği itibariyle hep iki aktörü var olagelmiştir. Ve var ola gelecektir. Kanımca mesele mutlaka bu boyutuyla ele alınmalı ve buna göre değerlendirilmelidir.

Bu raddede naçizane bir tespitte bulunarak sözü bağlamak istiyoruz: Bakınız kentlerimizde biraz da oy alma saikına yönelik olarak gerek FAK-FUK yöntemi ve gerekse belediye vesair destekli yoksul yardımları, kanaatimizce, köyden kente göçü körüklemektedir. Oysa şimdiki çağda başta teknik imkânlar olmak üzere her bakımdan kenti aratmayan köylerimizde hayat daha kolay ve daha mutlu edici bir özelliğe sahip olmuş durumdadır. İşte biraz önce söz konusu ettiğimiz ve pek de rasyonel olmadığına inandığımız bu yardım uygulaması sebebiyle maalesef halkımız, o güzelim köyündeki evini barkını dağıtarak şehre akın etmektedir. Ne var ki umut dolu bu yöneliş, kişileri hemen işin ertesinde ciddi manada hayal kırıklığına uğratabilmektedir.

Umduğunu bulamadığı gibi çiftini çubuğunu dağıttığı köyüne dönmek ise onun için artık bir şeref ve vakar meselesi halini almıştır. Bu bakımdan ne pahasına olursa olsun kente intibakı gerçekleştirmek artık onlar için kaçınılamaz bir amaç olmuştur. İşte bu anlamsız iddia ve inat, büyük çoğunlukla o er kişileri dört duvar arkasına gönderirken, o insanların çocuklarının annesi veya uzun yıllar bir yastığa baş koyduğu hayat arkadaşının kanına girdirebilmektedir.

Plansız kentleşmeyi teşvik eden birçok sebepten belki birini oluşturan bu tür yardımların, kişiye köyünde verilmesi, sanıyorum başta konumuzu oluşturan mesele olmak üzere epey problemi giderecek ve birçok hayır ve hasenata vesile olacaktır. Mesela belediyelerin ve dahi hükümetlerin haklı şikâyetlerini içeren yol, asfalt, su, telefon ve sağlık üniteleri oluşturmak gibi ciddi bütçe gerektiren işlerde az da olsa rahatlama yaratacaktır.

Bu söylediklerimiz, mesele hakkında duygudaşlık yaparak, yani kendimi o kişilerin yerine koyarak bir anlık maruz kaldığım tefekkürün bana hatırlatıp söylettiklerinden ibarettir. Tabiidir ki konu, alan uzmanlarının ve dahi bu meseleyi çözmek için mesai sarf eden bürokratlarımızın emek yoğun olarak üzerinde duracakları bir karmaşaya sahiptir.

Bu konuda emek ve mesai sarf eden insanlarımıza başarı dilerken, fevkalade karmaşık olan bu durum sebebiyle dört duvar arasına mahkûm olmuş insanlarımıza sabır ve bu yolla hayatlarını yitiren insanlarımıza da rahmet diliyorum. Selam ve sevgilerimiz her kes içindir.

http://www.caginpolisi.com.tr/v1/makale_detay.php?art_id=2826

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.