Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

26May/180

BU İHANET DEĞİLSE İHANETİ YENİDEN TANIMLAYIN – Dursun DAĞAŞAN

2008121733814 (2)BU İHANET DEĞİLSE İHANETİ YENİDEN TANIMLAYIN – Dursun DAĞAŞAN

24 Mayıs 1993 günü üzerlerine 1570 adet keleş mermisi sıkılarak (her birine ortalama 50 mermi) katledilen, silahsız, 20 yaşlarında 33 gencecik vatan evladının şehadetlerinin yıldönümünde olayı ve şehitlerimizi yeniden hatırlayalım.

YER: Elazığ-Bingöl Karayolu Bilaloğlu Mevkii
TARİH: 24 Mayıs 1993

33 vatan evladının şehit olduğu 15 yıl önceki katliamdan sağ kurtulan üç asker, yaşadıklarını anlattı. Malatya’dan iki sivil midibüse biniyorlar. Hepsi sivil giysili, üniforma ve postalları çantalarında. Hiçbirinde silah yok, kendilerine refakat eden tek bir askeri personel de. Saat 18.00. Bingöl’e 10 kilometre var.

Dağlık, dar bir yol. Birden silah sesleri yankılanıyor. İlk virajı geçtiklerinde, 50 PKK’lının karşı yönden gelen Bingöl Tur’a ait bir otobüsü durdurup, çoğunluğu terhis olmuş ya da dağıtıma giden sivil erlerden oluşan 50 yolcuyu esir aldığını görüyorlar. Şoföre bağırırlar; “Geri dön!” Şoför oralı olmaz. Zaten 4 saatlik yolda 3 mola vermiş... Otobüsün kapısını, “Orada ben yoktum” diyen Şemdin Sakık, o zamanki adıyla “Parmaksız Zeki” açıyor.   

SALDIRIDAN YARALI KURTULAN OSMAN PARTAL ANLATIYOR
Trabzonluyum. İki midibüsteki toplam 50 askerden biriydim. Van-Özalp’taki birliğime gidiyordum. Yol boyunca gereksiz molalar veren şoför, bir ara lastik patladığını söyleyip durdu. Lastiğin patlamadığını, krikoya dokunmadığını gördüm. Aksın altına girdiğinde birileriyle konuşma yaptığını duydum. Galiba telsizle konuşuyordu. Şemdin Sakık, “Eylem planlanırken buradan askerlerin geleceğini bilmiyorduk” diyor. Yalan söylüyor. Çünkü ilk otobüsün en ön koltuğunda oturuyordum. Yolumuzu kestiklerinde şoförün kapısını bizzat Sakık açtı. Toprak rengi üniforması vardı üzerinde, aynı renk kasketi ters takmıştı. Omzundaki tüfeğin namlusu yere bakıyordu. Şoföre, diğer otobüsün nerede olduğunu sordu. “Arkada, geliyor” cevabını aldı. İki dakika sonra diğer otobüs düştü pusuya. Yani bizi bekliyorlardı.

Doğulu - Batılı Diye Ayırdılar…

Gece yarısına kadar teröristlerle yürüdük. Mola verildiğinde niçin kaçırdıklarını, amaçlarını sorduk. “TC ateşkes ilan edince, iki gün içinde sizi serbest bırakacağız” dediler. Saat 01.00 sularıydı. Sakık’ın talimatıyla tek sıra olduk. Şemdin Sakık nereli olduğumuzu sorup, Doğulu - Batılı diye bizi iki gruba ayırdı. Sakık, doğulu olmayan benim de içinde olduğum 34 kişinin eğitim kampına götürülmesini söyledi. Dağda koşar adım yürümeye başladık. Bize eşlik eden teröristler sürekli değişiyordu. Toplam 300 kişiydiler. Bir köye gittik. Kapısını çaldıkları evlerden başka teröristler çıkıp gruba katıldı. Kimi terörist evlere gidip istirahat etti. Bir ahıra soktular bizi öldürmek için. Sonra vazgeçtiler. Tekrar yürümeye başladık. Sabahı göremeyeceğimi düşünüyordum. Yıldızlara son kez bakıp annemi, babamı, köyümü düşündüm. Bir ırmaktan geçerken su içtik. Dağ yoluna çıktık. Davranışları sertleşti. Durdurdular. Saat 03.00 sıralarıydı. Yolun kenarına dizilmemizi istediler. Kolkola girip sıklaşmamızı istediler. Yanımdaki arkadaşıma “Devrem bizi vuracaklar” dedim.

Devremi Ölü Görünce Bayıldım…
Sinirden titriyordum. Kalaşnikof, Bixi ve Kanvasların emniyetlerini açtılar. Sonumuzun geldiğini anladım, kelimeyi şahadet getirip kendimi yere attım. Taramaya başladılar. Dizime bir mermi isabet etti. Vurulanlar üzerime düşüyordu. Kafamı koruyordum. Hepimizin öldüğünden emin olmak için yüzlerce mermi yağdırdılar. Gittiklerini, seslerin uzaklaşmasından anladım. Altı yedi arkadaşım sağdı henüz. Diğerleri paramparçaydı. Can çekişenler, hırıldayanlar, ağlayanlar, inleyenler... Su istiyorlardı. “Anne, anne” diye bağırıyorlardı. Öldüğümü zannediyordum. Kendimi çimdikledim, ölmemişim. Devremi beyni parçalanmış görünce bayılmışım.

Bizi yan yana dizip 1570 mermi sıktılar…
Ayılınca şehit arkadaşlarımı sırt üstü çevirdim. Dokunduğum her uzuv elimde kalıyordu. Beyin, ayak... Yardım aramak için yukarı doğru koşmaya çalıştım. Kan kaybediyordum. Asfalta çıktım, bir kamyonla yakındaki Elmalı Karakolu’na gittim. Olanları anlattığımda dinleyen jandarmalar ağlamaya başladı. Helikopter, tanklar geldi. Şehitleri aldık. Olay yerinde 1570 mermi kovanı bulundu. Yani silahsız erlerin her biri için 50 mermi kullanmışlardı...
Evet, bu sayıdan çok fazla güvenlik kuvvetimiz ve vatandaşımız ölmüştür. Ama silahsız katledilen 33 vatan evladı şehit edilen bütün insanlarımızın satır başı olmalıdır ve kesinlikle unutulmamalıdır.

Bir başka şey daha unutulmamalıdır; katliamı gerçekleştiren sırtlan sürüsünün lideri daha sonraki yıllarda "gizli tanık" sıfatıyla Türk yargısı önünde ifade vermiş, birçok şerefli Türk subayının yargılanmasında ve mahkumiyetlerinde etkin rol oynamıştır.

Günümüzde, "sırtlarını o katiller sürüsüne dayadıklarını" haykıran bölücülerin siyasi kolu, demokrasinin vazgeçilmez unsuru gibi takdim edilmektedir. Oysa biz bu düşünce tarzını şehitlerimize ihanet, varlığımıza ihanet olarak algılıyoruz. Buna "ihanet değildir" diyenlere de "batsın sizin anlayışınız, batsın sizin siyasetiniz" diyoruz.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Kategori: Mesaj Yorum gönder.
Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.