Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

20Mar/180

ANAYASA MAHKEMESİ KARARINA NASIL UYDULAR? – Ruhittin SÖNMEZ

r sönmezANAYASA MAHKEMESİ KARARINA NASIL UYDULAR? – Ruhittin SÖNMEZ

İstanbul’daki bir Ağır Ceza Mahkemesinin, Anayasa Mahkemesine “sen yetkini aştın, verdiğin kararı uygulamıyorum” tavrı Türkiye’de ilk defa yaşanan bir durumdu. Hatta belki de dünyada emsali olmayan bir hukuk garabeti idi.

Şahin Alpay ile Mehmet Altan, Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan, Mümtazer Türköne gibi gazeteci sanıkların yargılandığı dosyada yaşanmıştı bu tuhaf durum.

Gerçi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, "Ben Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum" sözlerini biliyorduk. (28.02.2016)

Ama bir yerel mahkemenin AYM’ye direndiği ve kararını uygulamadığı ilk örnekti.

Bahsi geçen gazetecilerden birine dahi hiç sempatim olmadı. Ayrıca dosya içindeki bilgilere vakıf olmadığım için, sanıkların suçlu olup olmadıklarına dair bir yorum yapmam söz konusu olamaz. Ancak yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları çerçevesinde süreci değerlendirebiliriz.

Hukuk herkes içindir ve herkese lazım.

Bu dava süreci “hukuk devletine” olan inancımızı sarsıyor.

Olay, bu kişileri aşan bir örnek hukuki vaka haline geldi. Yerli veya yabancı herkes bu vaka üzerinden Türkiye’nin hukuk düzeni hakkında olumsuz bir kanaat ediniyor.

Türkiye’nin yargı sistemi dış baskılarla karar alan bir görüntü veriyor.

*****************************

AİHM DEVREYE GİRDİ

Şahin Alpay vd gazetecilerin dava sürecinde neler var?

Hep yakındığımız uzun tutukluluk hali var.

Anayasa Mahkemesinin davayı geç ele alması var.

AYM’nin işi ağırdan alması, ancak sanıkların AİHM’ne müracaatı ve bunu AİHM’nin kabulü üzerine, harekete geçmesi var.

Dahası, Anayasa Mahkemesi’nin “tutuklamayı gerektirecek hiçbir delil yok, yazı ve konuşmalar suç delili olamaz, bu durumda tutukluluk hak ihlalidir, serbest bırakılmalı” şeklinde değerlendirdiği dosyada Ağır Ceza Mahkemesi AYM kararını uygulamayarak tahliye etmedi.

Üstüne de kısa bir süre sonra, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak hakkında, üçer defa ağırlaştırılmış müebbet cezası verdi.

Bu arada Anayasa Mahkemesi (AYM) kararının uygulanmaması yüzünden tahliye edilmeyen sanıklar bir yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmuştu. AİHM, AYM kararları uygulanmadığı /AYM etkin bir yargı yolu olmaktan çıktığı için, başvuruyu kabul etti.

Sanıklar diğer taraftan AYM’ye tekrar başvurmuştu, AYM bu defa dosyayı ‘öncelikle’ görüşmeye karar verdi.

AİHM gazetecilerle ilgili kararını 20 Mart Salı günü (bugün) açıklayacaktı.

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, 13 Mart’ta, “eğer mahkemeler Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymazsa, dosyaların doğrudan AİHM’ye gideceğini” açıklamıştı.

Yukarıda anlattığım süreci Taha Akyol’un yazısından alıntılarla özetledim. Taha Akyol “dosyaların doğrudan AİHM’e gitme kararı” için haklı olarak “herkes için en önemli gelişme” olarak değerlendiriyor.

“Bu, dünyaya “Türk Anayasa Mahkemesi etkin bir yargı yolu değildir” diye ilanat yapılması anlamına gelirdi ve fevkalade onur kırıcı olurdu. Yabancı sermaye, yatırım güvenliği, suçluların iadesi falan da ağır yara alırdı.”

AYM, AİHM’den önce davrandı. İkinci defa ‘ihlal’ kararı verdi.

Akabinde Şahin Alpay tahliye edildi. Diğerlerinin de tahliye edilmesi bekleniyor.

******************************

BU HUKUKA GÜVENEBİLİR MİYİZ?

Vatandaşlara öncelikle Anayasa Mahkemesinin “tutukluluk için bile yeterli delil yok” dediği dosyada Ağır Ceza Mahkemesinin üç defa ağırlaştırılmış müebbet cezası vermesini anlatamazsınız.

Siyasi davalarda yaşadığımız bir çelişki türüdür bu.

Müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet cezası istenenler, hatta böyle cezalandırılanların konjonktür değişince beraat kararı ile salıverildiğine dair çok örnek var.

Çünkü siyasi davalarda salt hukuki değerlendirmeler değil, siyasi saikler rol oynar.

Yassıada Mahkemelerinin Ağır Ceza Reisi Salim Başol'un “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” sözü tarihte yerini aldı. Ama daha sonraki yıllarda benzer uygulamaların devam ettiği görüldü.

Hukuk bir gün herkese lazım olabilir. Onun için biz siyasi değerlendirmeler yerine hukukun üstünlüğü ilkesine öncelik vermek zorundayız.

Şahin Alpay’ın tahliye edilmesi, devreye AİHM’nin girmesi ve Avrupa Konseyi Genel Sekreterinin “eğer mahkemeler Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymazsa, dosyaların doğrudan AİHM’ye gideceğini” açıklaması ile mümkün olabildi.

Bu durum Türkiye açısından AB hukuk sistemi ile bütünleşmemizin önemini anlamamız açısından öğretici olabilir.

Ancak bir de, AİHM mekanizmalarını ve AB yetkililerini harekete geçirmeyi başarması mümkün olmayan, sade vatandaşlarımız açısından olaya bakınız.

Bu hukuk sistemimizin güvenilmez olduğu, adil bir yargılama mekanizmasının olmadığını düşünmez misiniz?

***

ÇARE: BAĞIMSIZ VE ADİL YARGI

Geçen ay da bir başka olay üzerine Hani Türkiye’de Yargı Bağımsızdı?başlıklı bir yazı yazmıştım.

Almanya'nın önemli gazetelerinden Die Welt'in Türkiye temsilciliğini yapan Deniz Yücel, Türkiye’de "halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve terör propagandası yapmak"suçlamasıyla tutuklanmıştı. On ay kadar tutuklu kalan Deniz Yücel için, Cumhurbaşkanı Erdoğan “ajan terörist” olduğunu söylemişti.

Ama bir gün "Merkel 'tak' dedi bizimkiler 'şak' yerine getirdi." Yücel tahliye edildi. Özel bir uçakla Almanya’ya uçuruldu.

Anlaşılan bu da bir siyasi davaydı.

Ve Türkiye’yi yönetenler bu tür davaları hukuk çerçevesinde yürütmediği için böyle bedelini ödüyoruz.

Oysaki yapılması gereken belli. Dost ve düşmanı Türkiye'de bağımsız ve adil yargılama yapan mahkemeler olduğuna inandıracak bir yargı sistemini tesis etmek.

19.03.2018

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.